TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Sanayi, Hizmetler ve Tarım Komisyonu Başkanı
Ali Kibar, iklim değişikliği ile mücadelede Türkiye'nin etkin
bir rol oynaması gerektiğine, ancak gerçekçi bilgi ve veriye dayanan stratejiler
geliştirerek sanayisinin ve ekonomisinin kaldırabileceğinden fazla bir
yükümlülük altına girmekten kaçınmasının da şart olduğuna dikkat çekti.
TÜSİAD, Çevre ve Orman Bakanlığı,
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Devlet
Planlama Teşkilatı (DPT) işbirliği ile “Türkiye’de İklim
Değişikliği ile Mücadelenin Yönetimi için Kapasitelerin Artırılması”
projesi kapsamında düzenlenen ve 'İklim Değişikliği Özel Sektör ve Kamu
İşbirliği' diyaloğu çerçevesinde yürütülen çalıştayların beşincisinin
açılışında konuşan Ali Kibar, "Küresel iklim değişikliği ile mücadele ederken
önlem almanın yıllık maliyetinin küresel GSYH’nin yüzde 1’i olacağını ve
çok ciddi ekonomik avantajlar ve fırsatlar yaratacağını biliyoruz. Bu çerçevede,
bilimsel verileri ve analizleri göz önünde bulundurarak gerçekçi, akılcı ve
vizyoner politikalar üretmek durumundayız" dedi.
2007 yılı sonu yapılan son değerlendirmelerin Türkiye’de sera gazı emisyon
artışının ciddi bir seviyeye geldiğini gösterdiğini hatırlatan Kibar,
Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonlarının 1990-2007 yılları arasında yüzde119
artış gösterdiğini; burada en büyük payı da yüzde 77 ile enerji kaynaklı ve
yüzde 9 ile atık kaynaklı emisyonların, yüzde 7’şer payla tarımsal faaliyetler
ve endüstriyel işlemlerin oluşturduğunu ifade etti. Kibar, Uluslararası Enerji
Ajansı’nın son raporunda yıllardır süregelen enerji politikaları devam ederse
iklim değişikliğinin etkilerinin daha da ciddi ve önlenemez olacağı konusunda
uyarılarda bulunduğunu anımsatarak, şöyle konuştu:
"Dolayısıyla, toplam küresel sera gazı emisyonlarının üçte ikisinden sorumlu
olan enerji sektöründe radikal değişiklikler yapılması gerekmektedir.
Sürdürülebilir kalkınma prensipleri çerçevesinde gerek zihinsel gerekse üretim
ve tüketim şekil ve alışkanlıklarında bir değişim ve dönüşüme ihtiyaç vardır.
Ciddi yatırımlar gerektiren bu dönüşüm kolay olmayacaktır ama tüm ülkelerin,
politikacıların ve özellikle de bireylerin inisiyatifi ile bu
gerçekleştirilebilir. Yeni teknolojilere yatırım yapmanın yanı sıra enerji
verimliliği tedbirleri alınarak ciddi bir mali tasarruf sağlanabilecektir".
Düşük karbonlu ekonomiye geçiş, fırsatlar sunarken ciddi maliyetler
de getirecek
Son yapılan çalışmalara göre emisyon azaltmanın yıllık kürsel maliyetinin 200
milyar dolar olacağının tahmin edildiğini belirten Kibar, bu maliyetin ancak
küçük bir kısmının uluslararası fonlardan sağlanmasının mümkün olabileceğini
söyledi. Bu nedenle özellikle gelişmekte olan ülkelerin düşük karbonlu kalkınma
plan ve stratejileri geliştirerek düşük karbonlu teknoloji ve yatırımları
hızlandırmaları gerekliliğini vurgulayan Kibar, "Kısa vadeli maliyetler uzun
dönemli faydalar ile dengelenebilir. Dolayısıyla, ülkemizde de kamu ve özel
sektör gerekli envanter, veri ve bilgi çalışmalarını tamamlayarak maliyet-fayda
analizleri yapmalıdır. Bunun yanında, kısa, orta ve uzun vadede stratejiler ve
eylem planları hazırlanmalıdır. Bu süreçte, kamu ve özel sektör arasındaki
işbirliği ve dayanışma azami önem arz etmektedir" önerilerinde bulundu.
AB üyeliği persfektifi unutulmamalı
Kibar, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesinin ve düşük karbon
politikalarının AB üyeliği perspektifinden ayrı tutulayacağına dikkat çektiği
konuşmasında, 2020 yılında 1990 yılına göre yüzde 20 emisyon indirimi ve yüzde
20 enerji verimliliği hedefi koyan AB'nin diğer ülkelerin bir irade göstermesi
halinde azaltım hedefini yüzde 30’a çıkaracağını beyan ettiğini aktardı ve şöyle
devam etti:
"Ayrıca AB, yeni üye olan, katılım sürecinde olan ve aday ülkelerin de bu
doğrultuda hedef almalarını beklemektedir. Bu durumda, çevre faslının
müzakerelere açılmasıyla Türkiye emisyon azaltım yükümlülüğü alma konusunda
AB’nin siyasi baskısını hissedebilir. İklim değişikliği ile mücadelede Türkiye
etkin bir rol oynamalı ancak gerçekçi bilgi ve veriye dayanan stratejiler
geliştirerek sanayisinin ve ekonomisinin kaldırabileceğinden fazla bir
yükümlülük altına girmekten kaçınmalıdır. Ayrıca düşük karbonlu ekonomiye geçiş
yönünde politikalar geliştirilmeli, enerji tasarrufu ve enerji verimliliğini
artırıcı önlemler alınmalı, yenilenebilir enerji potansiyelimiz geliştirilmeli,
üretimde çevre dostu teknoloji ve tekniklerin kullanımı ve Ar-Ge faaliyetleri
desteklenmelidir. Bu süreç içerisinde ekonomik olarak 18 milyar EURO yükümlülük
alması beklenen özel sektörün sürecin bir parçası olması şarttır".
|