Alexander Berg, İsveçli bir fotoğraf
sanatçısı, New York'ta yaşıyor ve bir süredir İstanbul'da fotoğraf çekiyor. İlgi
alanı yüzler; her meslekten, her yaştan insan yüzleri... Bir felsefesi var; bir
kare fotoğrafın neredeyse resim yapmak gibi emekle ve zahmetle oluşturulduğu
günlerdeki gibi, deklanşöre düşünerek, hissederek basmak ve mümkün olduğunca
'az' fotoğraf çekmek.
Her evde bir dijital fotoğraf makinesi varken ve CD'ler, harici hard diskler
yüzlerce, binlerce fotoğrafla doluyken, az fotoğraf çekmekten bahseden, az bile
değil, yalnızca bir kare fotoğraf için yollara düşen bir adam ilginizi çekmez
miydi?
'One Shot' üç ayaklı bir proje, ilk fotoğrafları 16 yıldır
yaşadığı New York'ta çekmiş Alex, ardından Doğu'ya,
Pekin'e gitmiş ve sonunda Doğu'yla Batı'nın arasına
İstanbul'a gelmiş. Taksim'deki bir binanın altıncı katında
duyurular, ilanlar ve davetler üzerine toplanan onlarca İstanbullu, 'tek kare'
fotoğraf üzerine kurulan bu ilginç projenin bir parçası olmuş. Kasketli iki
amca, tevazu ile yere bakmış bir semazen, beyaz önlüğüyle çıkagelmiş bir büfe
işçisi, uzun sakallı bir Alevi dede, genç kızlar, eli sargılı bitirim delikanlı,
havada uçan bir dansçı... Hepsi de yalnızca 'tek kare' hakları olduğunu biliyor
ve 'kısıtlama' gibi görünen bu durum hem çeken de hem çekilende yüksek bir
farkındalık oluşturuyor. Tam da Alexander Berg'in istediği gibi...
Neyi anlatıyor bütün bu fotoğraflar, New York'ta ve Pekin'de çekilen
benzerleri neyi anlatıyor? Üç şehirde çektiği yüzlerce insan yüzünün aslında o
şehirlerin yüzü olduğunu söylüyor Alex, haliyle merak ediyoruz, İstanbul'un
nasıl bir yüzü var? Kederli mi, neşeli mi? Vurdumduymaz ya da yılgın mı? İki üç
saniyelik bir sessizliğin ardından 'Hüzün' diyor Alex, Türkçe olarak, 'hüzün'...
Ama New York artist bir yüze sahipmiş, çekimlerin yapılacağı gün yüzlerce insan
kendi şovunu, performansını sergilemek için saatlerce beklemiş. Birçoğu ya
dansçı ya müzisyen ya da oyuncu olunca ortaya çok artistik pozlar çıkmış. Alex,
New York sakinlerindeki bu kendini gösterme merakını anlayışla karşılıyor; ama
sağlıklı bulmuyor. Fotoğrafının çekilmesi için kuyrukta altı saat bekleyen adam,
bir kafede kahve yudumlarken bir ayağı dışarıda olacak kadar hızlı yaşıyor
aslında, muhtemelen antidepresan kullanıyor ve aşırı hızın zararlarından
kurtulmak için aşırı hızlı yoga yapıyor.
Pekinliler mesela o kadar da çıldırmamışlar fotoğrafları çekilsin diye,
İstanbullular da öyle... Alex, İstanbul'daki ilk günlerinde bunu bilmiyormuş
tabii, projesi medyada epey yer bulunca paniğe kapılmış; "New York'ta üç
makalenin ardından yüzlerce insan geldiyse, İstanbul'daki on yedi söyleşinin
ardından neler olur!" diye ürkmüş. Tahmin edeceğiniz gibi, arayanlar, e-mail
atanlar olmuş; ama stüdyoya doğru çılgınca koşana rastlanmamış.
Alexander Berg'in elinde iki şehrin daha yüzünü ortaya çıkaracak kadar
polaroid film var, Cape Town'a Buenos Aires'e ya da Moskova'ya gidebilir; ama
acele etmesi, elinde kalan son polaroid filmler bayatlamadan yola çıkması lazım;
zira Polaroid firması iflas etti. O yola çıktığında, bir sponsor bulunur belki
ve Taksim metrosunda sergilenen portreler iki kapak arasında toplanabilir.
Çok seçenek kafa karıştırır
Alex, New York'ta birbirinden farklı tarzlara sahip fotoğrafçılarla çalıştığı
için kendisini şanslı sayıyor. Bir çekimde yirmi makara harcayan bir fotoğraf
sanatçısını da tanımış, bir iki makarayla yetineni de... Ama onu en çok
etkileyen sanatçılardan biri, Amerikalı fotoğrafçı Ansel Adams. Modern
fotoğrafçılığın önde gelen isimlerinden Adams, çok fazla imkâna sahip olmanın
özgün eserler üretme gücünü öldürdüğünü söylüyormuş. Alex de 'sonsuz seçenek'li
bir hayatın ademoğluna iyi gelmediğini düşünüyor. "Bugün bir diş fırçası almaya
çıktığımızda" diyor, "Markete yüzlerce seçenekle karşı karşıyayız. İnsanın
beynini sulandırıyor neredeyse, bu kadar çok seçeneğe ihtiyacımız yok aslında."
Fotoğrafla ilgilenenler Alex'in ulaştığı şu sonucu bir tavsiye gibi alabilirler:
"Bütün enerjinizi oraya buraya harcayacağınıza, binlerce kare fotoğraf
çekeceğinize bir kareye odaklanın ve enerjinizi orada
patlatın."
|