br />
1997’de gerçekleşen ve çevre konusunda milat sayılan Kyoto Protokolü’nde
sanayileşmiş ülkeler iklimsel ısınmadan en çok zarara uğrayan ülkelere
uğradıkları zararların karşılanması için, altyapı ve gerekli ekipmanları finanse
etmeyi kabul etmişlerdir. Güney ülkeleri ulusal ölçekte buna uygun planlar
yapmışlar ancak planın devreye girmesi için taahhüt edilen 2 ile 5 milyar yerine
sadece birkaç yüz milyon Avro’nun sağlanmasıyla plan çıkmaza girmiştir. Yardım
taahhütleri başka, taahhütlerin zamanında ve tam olarak yerine getirilmesi
başkadır. Umarız bu Kopenhag zirvesinin de kaderi olmaz.
175 devletin temsilcilerinin 2 Kasım 2009’da Barselona’da Kopenhag zirvesi
öncesi yaptıkları son toplantıda, Fransa Çevre Bakanı Jean-Louis Barloo, iklim
değişikliklerinden en çok zarar gören ülkelere yönelik “Adalet-İklim” adında bir
plan önermiştir. Bakan’a göre Afrika yenilenebilir enerji konusunda dünyanın en
önde gelen üreticisi olma şansına sahip bulunmaktadır. “Sosyal adaletçi ve
çevreci” olarak nitelenen söz konusu planın finansmanı ise bir kamu fonunun
ihdası ile karşılanacaktır. Finansman, zengin ve gelişmekte olan ülkelerin
katkılarıyla oluşacak ya da finansal hareketlerden sağlanacak yüzde 0.01
oranında bir vergiyle karşılanacaktır. Bu da, yapılan hesaplamalara göre yılda
20 milyar dolar bir gelir anlamına gelmektedir. Önerilen bir başka plana göre
ise sanayileşmiş zengin ülkelerin sera etkili gaz salımlarını 1990 verilerine
göre 2020’ye kadar yüzde 25 ila yüzde 40 oranında azaltmaları yönündedir.
Hastalığa teşhis konulmuştur. Tedavi ise çok boyutlu ve son derecede karmaşık
olmasına karşın, bellidir. Ancak sanayileşmiş zengin ülkeler kendilerine omlet
yapmak için ormanı yakma huylarından vazgeçmiş görünmemektedir. Uluslararası
büyük sermayenin, kutsal rekabet, tatlı kâr, ek maliyet takıntısıyla ölümcül
iklimsel hastalığın tedavisine yönelik somut adımları önleme niyeti sürmektedir.
Umarız Kopenhag’da bir kez daha bindikleri dalı kesmezler, gezegenin ayaklarına
kurşun sıkmazlar!
|