br >
Beni köye götür...
Bu hızlı hayat içinde zaten gazeteciliği bir iş olarak görmeyen anne ve
babasından sitemler de duyuyor: “Bizi ihmal ediyorsun”. Kendisini köye
götürmesini istiyor Dacat Bey. O gün ilk defa babasının çocukluğuyla tanışıyor
Ara, Şebinkarahisar’a vardıklarında köyünden çıktığı yaşa iniyor babası, altı
yaşındaki gibi dövende dönüyor. Dört ay sonra da ölüyor...
Life, Ara’dan Kıbrıs harekâtının röportajını yapmasını istediğinde, dönemin
hava ve deniz kuvvetleri orgeneralleriyle görüşerek bitmiş harekâtın provasını
yaptıracak kadar gözü kara bir gazeteci Ara. Bir de belgesel çekiyor:
Kahraman’ın Sonu. Yavuz Zırhlısı’nın 12 yıllık sökümünü filme çekiyor. Film,
sansür heyetine takılıyor, Türkiye’yi kötülediği için...
“İsviçre’de kar, kış, kıyamet demeden günlerce evinin önünde bekledim...
Yanıt yok” diyerek anlatıyor Charlie Chaplin’in peşine düşüşünü. Sonunda karısı
Oona donmasından korktuğundan eve alıyor Ara’yı, çay ikram ediyor, ancak Chaplin
felç olduğundan beri fotoğraf vermiyor. En büyük uhdesi bu. Ne de olsa Chaplin
“hayata bakmayı öğreten adam”. Sırada Picasso var. Uzun uğraşlarla ulaşıp dört
gününü onunla geçiriyor, Cezanne’a benzettiği Ara’nın bir resmini çiziyor
Picasso. Chagall’ı da fotoğraflıyor. Şimdi Dali’nin peşinde. İlk görüşmede
kovuyor Dali. Sevgilisine yakınırken Dali’nin vaftiz babası olduğunu öğreniyor,
Dali’nin evinin kapıları böyle açılıyor. Ara’nın kompozisyonlarından hoşlanıyor
ki, birlikte çalışmayı öneriyor...
O ünlülerin peşinde koşarken, birisi de onun izini sürüyor. PTT çalışanı
Perihan Sarıöz, her fotoğrafını saklıyor. Sonunda şefi Ara’yı arayıp Perihan’a
fotoğraf vermesini istiyor. Gelsin, diyor. Perihan kararlı, Ara ile evlenecek.
Bunu ona da söylüyor, başta gülüyor ya, aylar sonra nikâh masasına oturuyor,
ancak üç buçuk yıl sürüyor. 1980 Mayısı’nda annesini kaybediyor...
1980 sonrası aydınların uğrak yeri Papirüs Bar’ında tanışıyor, Redhouse
yayınevinde editörlük yapan Suna Taşkıran’la. Aşk ve evlilik; tarih 1984. “Suna
Hanım var ya” diyerek anlatıyor eşini, “mühim ve asil bir aileden gelir... Şimdi
sen benle konuşuyorsun ya, ben onun yanında çöpçü olamam”.
1990’da, ülke tanıtım
kitaplarıyla ünlü Editinos Didier Millet, dünyanın en iyi 45 foto muhabirini
Malezya ve Endonezya’ya götürüyor. Ara da davetli. Program bittiğinde, çocukluk
hayalinin peşine düşüyor; Sarawak Ormanları’ndaki kuru kafa avcılarını
fotoğraflamak. O 62, eşi Suna 57’sinde. Timsahlar, akıntı, şelaleler, uçurumlar
geçiliyor. 40 yıllık gazetecilik hayatını bu röportajlarla kapatıyor. Ancak
“dünyaya dikdörtgen pencereden bakmak”tan hiç vazgeçmiyor. Yıldız Teknik
Üniversitesi’nden onursal doktora alırken işini yapan foto muhabirlerini
gösterip, “Ben de onlardan biriyim” diyor. Ara Güler, kendi deyimiyle,
fotoğrafın esiri ve öyle olmaya da devam ediyor.
|