Duygu Erten
|
/FONT> Sürdürülebilirliğin çevresel, ekonomik ve sosyal (Triple Line Approach) parametrelerinin entegre olmasını öneren yaklaşım yaygındır. LEED ve BREEAM bugüne kadar sistematik olarak ekonomik ve sosyal etkenleri entegre etmedikleri için eleştirildiler. Ancak göz önünde bulundurulması gereken bir konu bu sertifika sistemlerinin yalnızca çevresel etkiye yoğunlaştıklarıdır. Yukarıda saydığımız öteki etkenleri sertifika sisteminin içine almak bu sistemlerin çevreye az zarar vermeye odaklanmış etki alanlarını daraltabilir. Öte yandan, ulaştırma ve ekoloji (bina ölçeğinin dışında kaldıkları halde), yeşil bina sistemine entegre edilmeyi başarmış etkenlerdir ama bu etkenler sertifika sistemine dahil edildiğinde, daha da fazla sera gazı azalımına gidilmiş ve bu da yeşil bina inşa etmemizin asıl nedeni olan sera gazı azaltma hedeflerimizle bire bir örtüşmüştür. Çevresel etkenler bilime dayalıdır ancak sosyal ve ekonomik etkenler yargıya dayalıdır. Bundan dolayı sosyal ve ekonomik etkenlerin sertifika sistemine dahil edilmesi çok ayrıntılı ve dikkatli bir çalışma gerektirir. Eğer dahil edilebilirlerse, ekonomik varsayımlar, mutlaka ekonomik değer ve kalkınmanın maliyetini göz önüne almalıdır. Türkiye’deki bölgesel iklim değişikliklerini göz önüne almak için; kategorilere göre yüzde oranlarına dayalı bir ölçütler sistemi hazırlanmalıdır çünkü yerel etkenler toplamda önemli farklılıklara yol açar. Yerel iş yapış biçimleri, devletin süreçleri ve kültürel etkenler de göz önüne alınmalıdır. Türkiye’de Pan-EU BREEAM, daha başarılı bir proje çıkarma adına, birtakım değişikliklerle uygulamaya geçebilir. BREEAM tasarım denetçisi gibi farklı bir pozisyon oluşturup, BREEAM tasarım denetçisini tasarım sürecine dahil edebilecek bir görev paylaşımına gidilebilir. Bu da LEED AP’nin tasarım sırasındaki görevine karşılık gelen bir görevdir. Böylece BREEAM tasarım denetçisi ve BREEAM denetçisi projenin iki ayrı bölümünde-tasarım ve inşaat sırasında görev alırlar. Menfaat çatışmasına olanak vermemesi açısından bu iki görevin ayrı kişiler tarafından yapılması gerekir. Yine de LEED’in sınav geçme sistemi ve kaynaklara erişim yolunu kolaylaştırmış olmasından dolayı, LEED kullanımının Türkiye yeşil inşaat sektöründe varlık göstermesinin yükselişi daha kolay olabilir. Yukarıda özetlediğim üzere her iki sistemin artıları ve eksileri vardır. Dünyada yaygın olarak kullanılan yeşil bina sertifika sistemlerini inceleyerek bu sistemlerin yaklaşımlarını özetlediğimizde ve Türkiye’de bu standartların etkin olarak kullanılabilmesi için var olan en düşük standartları gözden geçirdiğimizde, Türkiye’nin kendi sertifika sistemini oluşturması gerekliliği üzerine bir tartışma başlatmanın doğru zaman olduğuna inanıyorum. Sonunda, Türkiye’nin sürdürülebilirlik ilkeleriyle daha paralel ve iklim değişikliğinin önüne geçebilecek iş yapış biçimleriyle daha çok bağlantılı bir sistem geliştirmesi ve ayrıca bu sisteme talebin daha çok olması için, sistemin Türkiye’deki deprem koşulları göz önüne alınarak deprem parametreleri de eklenmesi bu sertifika sistemini Türkiye için daha değerli ve geçerli kılacaktır. Aynı zamanda, Türkiye’de farklı iklim bölgelerinde "yerel bölgelerde düzenleyici etkileri" görmek adına yapılan binayı farklı sertifika sistemlerine başvurarak çalışmak, çıkarılacak sonuçlardan Türkiye marketine, iklimine, sosyal koşullara, devlet işleyişine ve başka yerel durumlara uygun bir sistem oluşturulması açısından önemlidir. Yaygın olarak kullanılan LEED, BREEAM ve CASBEE iyi bir başlangıç yol haritası çizebilir ancak bu sistemlerin yerel koşullara adaptasyonu gerekmektedir. Bu açıdan, BRE-Global’in yeni oluşturduğu ve yerel parametreleri göz önüne alan sistem; Türk sertifika sistemine geçiş aracı olarak kullanılabilir. (2) |

