İstanbul’da Ne Olduğunun Farkında mısınız?
Avrupa Kültür Başkenti projesi, sahne adıyla İstanbul 2010 için sadece 11 ay kaldı. Kentin her tarafında bir şeyler yapılıyor. Bir tarafta kamyonetlere yüklenen sanat, sanatsevere gidiyor. Öbür tarafta insanlar binlerce yıllık evlerinden, “daha iyi bir yaşam” için sürülüyor. Kimileri için bu proje büyük bir fırsat, kimileri içinse soylulaştırma
|
/P> Bir karışıklıktır gidiyor; Avrupa Kültür Başkenti Projesi’yle eşzamanlı olarak yürütülen kentsel dönüşüm projelerinde sorumluluğun ne kadarı kime ait? Eleştirilerin yoğunlaştığı iki proje Sulukule ve Tarihi Yarımada. Çolakoğlu, UNESCO’yla Tarihi Yarımada konusunda yaşanan pürüzlerin büyük ölçüde giderildiği müjdesini veriyor. O da UNESCO’nun eleştirilerini haklı buluyor. Yenileme çalışmalarının Hollywood dekoru gibi yalapşap surların yeniden inşası şeklinde olmaması gerektiğini söylüyor. Şimdi UNESCO’nun istediği çalışmalara ciddi katkıda bulunuyorlarmış. Tarihi yarımada İstanbul’daki kültür zenginliğinin simgesi ve oradaki eserler gerçekten önemli. Ancak asıl kıyameti koparan Sulukule projesi, çünkü orada yaşayan bir kültür ve o kültürü yaşatan insanlar var. Nuri Çolakoğlu Sulukule’yle ilgili konuşmaya Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın başından beri projenin içinde olmadığını söyleyerek başlıyor ve ekliyor “İnsan olarak ilgileniyoruz tabii ki.” Ancak bugünkü haliyle mahallenin yaşanabilir bir yer olmadığı yönünde projeyi üstlenenlerle hemfikir. “Sulukule’ye itiraz edenleri iki hafta orada yaşatmanız lazım. İnsanların penceresi, camı olmayan evlerde yaşamasını istemek haksızlık” diyor. Ancak kendisi de asıl önemli olanın çalışmaların tamamlanmasından sonra Sulukulelilerin orada yaşamaya devam etmelerini sağlamak olduğunu kabul ediyor. “Burada bir sıkıntı var, bu insanlar kent hayatının içinde ama o evler döküntü halde olduğu için orada oturmayı yüklenebiliyorlar. Proje insanların kayıplarını telafi edebilecek hale getirilmeli” diyor.
|

Gerçekten de proje pek dediği gibi yürümüyor. Sulukule sakinlerinin büyük
çoğunluğu geçen aylarda evleri yıkılarak Taşoluk’a adeta sürüldü. Çolakoğlu’na
göre bu konuda akıl yoluyla makul bir çözüm üretmek lazım. Eğer insanların büyük
çoğunluğu Taşoluk’ta geçici bir süre kalıp geri
dönebileceklerse dönemeyenlerin kayıpları da bir şekilde telafi edilecekse
yapılmasında yarar olan bir proje olarak görüyor. Peki bu söyledikleri
çerçevesinde bir proje önerileri var mıydı? Çünkü konuşmamızın başında ajansı
bir proje üretim merkezi olarak tarif ediyordu. Çolakoğlu’nun cevabı “Eğer
elimde böyle bir proje olsa elbette götürmek isterim, ancak bunlar doğrudan ilgi
alanımıza giren işler değil. 100 kişilik bir ekiple bunların peşinde koşamam.
İnsan olarak ise her platformda fikrimi söylerim” oluyor. Oysa ajansın danışma
kurulunda da aynı dertten şikâyet eden isimlerin sayısı oldukça fazla. 