
Borusan Neşe Fabrikası Mimari...

"En Neşeli Kreşler" Ödüllendirildi!

PROSteel 2013 Çelik Yapı Tasarımı...

Borusan Kreş Yarışması Kolokyum,...

'Borusan Neşe Fabrikaları'...

“Annemin İşi Benim Geleceğim”...

“Annemin İşi Benim Geleceğim”...

Borusan'dan 'Neşe Fabrikaları'...

'Borusan Neşe Fabrikaları'...

Borusan'dan Kadına ve Aileye...
"Borusan Neşe Fabrikası" Yarışması Kolokyum Notları
Borusan tarafından düzenlenen 'Organize Sanayi Bölgeleri'nde Kreş ve Gündüz Bakımevi Ulusal Mimari Proje Yarışması'nın kolokyum Yapı-Endüstri Merkezi’nde (YEM) yapıldı. Kolokyumda yapılan tartışmaların tam metnini sizlerle paylaşıyoruz.
Yarışma Sonuçları

S.O: Şartnameden itibaren çok katmanlı bir sorundu. Kreş, tekrar edebilecek bir tasarım, farklı iklimlerde ve farklı büyüklüklerde tekrar edecek. Çok katmanlı bir sorun olduğu belli. Jüri içerisinde de herkes farklı farklı yaklaştı. Örneğin ben Murat Abi’nin bahsettiği konudan tümüyle uzağım. Model düşüncesinde, tekrar eden şeyin doğrudan doğruya çok sorun çıkarmadan tekrar edilip edilemeyeceğine bakarım. Bütün kurgunun belirli bir model düşüncesinden gelip gelmediğine bakmam. Bu da şartnameye uygun bir bakış. Ancak benim verdiğim ağırlık farklıdır. Örneğin ben; bir çocuk, gelişimi içerisinde hemen hemen bütün hayatı boyunca belirleyici olacak mekân algısını 0-6 yaş aralığında kurduğu için, bu algıya katkı yapmasına bakarım. Böyle bir tekrar üzerine dayalı mimari bir model düşüncesini, biz mimarlar arasında kalacak bir şey olduğundan, çok da fazla önemsemem. Bu süreçte de bu şekilde davrandım. Herkes bu konuda farklı düşünüyor. Sadece bu konuda değil; şartnamede belli bir ağırlık verilmeksizin sürdürülebilirlik, çocukların mekânsal ihtiyaçları, güvenlik gibi sıralanan bütün kriterler için herkes farklı bir kombinasyonlar ve farklı ağırlıklar içerisinde görüştü. Ama bunların hangisinin önemli olduğu da uzan uzadıya tartışıldı; herkes de mutabık değildir. Z. A: Kişisel görüşümü söylemem gerekirse eğitim yapılarında tipleştirmeden yana değilim. Sergiyi dolaştığımda yere özgü çözümlerin ağırlıkta olduğuna tanık oldum. Başka yere uygulanması konusunda çocuk mekânlarının gereksinimlerini karşılayacak mekânsal çözümler yer yer karşılık bulsa da ağırlıklı olarak yere özgü çözümler vardı. Sinan’dan sonra Ömer’de bu konuda bir şeyler söyleyecek Ö.S.B: Yarışmada özellikle şartname üretim sürecinde tanımladığımız problemin oldukça çetin bir problem olduğunun farkındaydık. Bu çok da normal bir problem değil. Birçok yarışmada tanımlanan problemler; daha sonra yarışmacıların tasarımcıların bu problemlere belirli ağırlıklar vererek ürettikleri çözümlere göre onların seçimleri üzerinden şekilleniyor. Ama bu proje üzerinde bu durum biraz daha kontrastları olan bir durumdu. Tasarımcılardan çocuk ve onun dünyasına yönelik bir yapı yapmaları isteniyordu. Bunu endüstriyel bir alanda yapmaları isteniyordu ve bunun bir model olarak başka yerlere adapte edilmesi isteniyordu. Aynı zamanda yerle de orantılı bir ilişki kurması bekleniyordu. Bunların hepsinin bir arada mükemmel olarak bulunmasının imkânsız olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla yarışma kapsamında üretilen projelerin bu maddelerden bazılarını önceleyerek bazılarıyla da ilgili daha muğlak durumlar oluşturarak üretildikleri de kesin. Sergiyi gezdiğimiz zaman projeleri aşağı yukarı dört beş kanaldan kolaylıkla okuyabiliriz. Ama galiba bunlardan en zoru model üretmek ile ilgiliydi. Bunun ne kadar hakkıyla yapılabilir bir şey olduğu konusunda hala birtakım kaygılarım var. Bu kaygılar şöyle; tasarımda en kritik nokta üretilecek yapının, bizim algıladığımız dünyadaki bir yapının, insanla kuracağı ilişkinin ötesinde çocuk ve onun oyun dünyası ile onun zihnindeki dünya ile ilişki kurmasıydı. Tasarımın en çetin sorunu bence buydu. Çünkü biz yetişkinlerin paradigması daha farklı çalışıyor. Sergiyi gezip baktığınızda çok fazla yetişkin dünyasına ait yapı ve mekân kurguları gözlemliyorsunuz. Bunu bir çeşit ezber durumu, bir yapı yapma refleksi olarak algılıyorum. Bu tip yaklaşımlar jüride ilerleyen safhalarda daha çok yadırgandı. Ezber üzerinden öğrenilmiş bir durumu tekrarlayarak herhangi bir yapı yapma refleksi çocukla ilişki kuran ve çocuğu mekânla bütünleştiren ve onun oyun dünyasına hitap eden bir tasarımdan belki bilerek belki de bilmeyerek uzak durma halinin negatif yönde etkilediğini söyleyebilirim. Boğaçhan’ın söylediğine katılıyorum, çok çetrefilli ve zor bir problemdi. Dolayısıyla tüm bu parametreler üzerinden jürideki herkesin zihnindeki ağırlık noktasını bulup tartışmalarla bir sonuca ulaşıldı. Birçok yarışmada da olduğu gibi… B.C.A: Ben de kısaca bir ekleme yapmak istiyorum. Jüri üyeleri arasında konuya farklı yaklaşımlar oldu ve çok uzun süren tartışmalar da yaşandı. Bunun bir zenginlik olduğu görüşündeyim. Jüri her konuda hemfikir olarak bir önyargı ile projelere yaklaşmadı. Bu da çıkan sonuçların değerlendirilme sürecinde zengin bir bakış açısının geri dönüşünün olduğunu gösterdiğini düşünüyorum. Uygulanabilir bir modelin geliştirilmesinde, modelin bir tip projeye dönüşmesi kaygısının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ben değerlendirmemi bunun üzerinden, projenin tip projeleşmemesi üzerinden yaptım. H.Ö: Proje bir taraftan tip proje olmayacak, bir taraftan bu karmaşık konuların arasında bir model oluşturacağız. Sonra bu kavramsal modeli bir alana uyarlayacağız. Bu durum Boğaçhan Bey’in bahsettiği gibi, acaba yarışma tek aşamalı değil de iki aşamalı bir yarışma olabilir miydi sorusunu çağrıştırıyor hemen. Biz bu soruyu kendi içimizde tartışmıştık. Evvela bir model oluşturup ikinci aşamada bu modeli alana uyarlama konusunda geliştirici bir model yakalayabilir miyiz diye düşündük. Maalesef bu olanağı bulamadık. Hem Borusan hem de ilgili bakanlıklarımız projeyi hemen hayata geçirmek istiyorlar. Hatta bana jüri başkanı olarak sordukları şey; “19 Mayısta temel atabilir miyiz hocam?” oldu. 19 Mayıs bu haftasonu biliyorsunuz. Hepinizin Gençlik Bayramını şimdiden kutluyorum. Böyle bir olanağı yakalayamadık. Süremiz yoktu. Olabilseydi çok iyi olurdu Boğaçhan Bey. Ancak ikisini bir araya getirip tipleştirmeden, olabildiğince esnek, az önce Selçuk’un da söylediği gibi çocuk ve oyun temalı bir tasarım ortaya koymak gerekiyor. Burada kimlikli mimari bir yapı mı bekliyoruz? Çocuk gözüyle bakma, mimar gözüyle bakma, bizler gözüyle bakma birbirinden çok farklı. Algılar da çok farklı. Bu mekânları hem kavramsal hem de bağlamsal anlamda yalın bir biçimde nasıl yorumluyor meslektaşlarımız? Bu soruların cevaplarını aradık. Az önce Burçin Hoca’nın da söylediği gibi jüri üyelerimizin de yapısına bakarsanız çok değişik yapılardayız. Farklı görüşlerimiz var. Fakat hiçbir arkadaşımın önyargısının olmaması beni sevindirdi. Daima her seferinde tekrar tekrar tartışarak kendi benimsediklerimize rağmen bazı konuları ortak aklı yakalamaya çalıştık. Çok uzun tartışmalar sürdürdük bu projeler bağlamında. Bunun da mutluluğunu ve keyfini yaşıyorum. Dilerim ki bu nitelikteki bir çalışmayı başka jürilerde de sürdürürüz.
|