Türkiye gazetesindeki köşesinde Muhsin Ertuğrul
Tiyatrosu’nun açılışını değerlendiren Rahim Er,
“Taksim’i AKM’ye mahkum ettiler” başlıklı yazısında eski tiyatro binasının
yıkılmasına itiraz edenleri özür dilemeye çağırmakla kalmıyor, üstüne üstlük
bazıları gibi geçmişlerine bir “çarpı” koymaya çağırıyor. Nazlı
Ilıcak da Sabah gazetesindeki yazısında tiyatronun yıkılmasına karşı
çıkanların bugün özür borçlu olduklarını söylüyor ve Kadir Topbaş’ı
kutluyor.
Böyle yüzsüzlüğe, belden aşağı vurmaya ne denir? Kızsanız bir türlü. Gülseniz
bir türlü! Ancak insan doğrusu güya değişime direnen, aydın, sol vesaire gibi
geçinen bazı kişilerin de tepeden inmecilikte bu zevattan geri kalmadıklarını
görünce, bu işin tam bir tencere-kapak ilişkisi olmaktan ileri gitmediğini
düşünmeden edemiyor.
Şıracının şahidi bozacı gibi iki taraf da birbirlerini bir güzel
tamamlıyorlar. Birisi “yıkacağım” diyor, öbürü de “yıktırmam”. Sonra koskoca
kamu arazisi, kültür alanı ya da kongre alanı oluyor. Kentin merkezi müellifi
bile olmayan ya da bilinmeyen bir yöntemle dönüştürülüyor, kimsenin sesi
çıkmıyor. Ama herkesin üzerinde anlaştığı bir konu var: Kentin yaratıcı
düşünceye, sorgulamaya ihtiyacı yok. Ya yıkarsın ya da müteahhide verirsin, iş
biter.
İstanbul gibi koskoca bir kentin geleceği bu kadar fikir fukarası, olaylara
kendi penceresinden bakan zevata bırakılabilir mi? Spor ve Sergi
Sarayı’nı Lütfi Kırdar’a kim dönüştürdü? Yapı
malzemeleri sergisi yapmakla mimarlığı birbirine karıştıran mimarının adını
biliyor musunuz? Bilmiyoruz. Sütlüce Mezbahası kaçak olarak
yıkıldı ve yerine kazulet bir inşaat yapıldı. Son dakikaya kadar müteahhitler
işi yönetti. Dünyanın en pahalı kültür merkezi olduğu söylenen bu yapının
mimarını biliyor musunuz? Bilmiyoruz. Mahkemenin verdiği karara göre AKM 1.
sınıf bir tarihi esermiş. Bu nedenle mimarisinde bir değişiklik yapılamazmış.
AKM Topkapı Sarayı, Ayasofya ile aynı statüdeymiş. Peki mahkeme bu karanını neye
dayandırmış? Koruma kurulunun aldığı tescil kararına. Koruma kurulu tescil etti
diye, mahkeme de hukuken yapıyı böyle değerlendiriyor.
Basit onarım değil
Oysa tarihi eserlerlerin sınıflandırılması başka başka özellikler taşır.
Örneğin AKM’den başka tür bir üretim tarzı içinde inşa edilen
binlerce yıllık tarihi yapıların durumu başkadır, Centre
Pompidou gibi bir anıtın restore edilmesinde kullanılan yöntemler
başkadır. Zorunlu koşul, bu işin yıkmak veya yıkmamak, ben yaptım oldu
yöntemiyle değil, profesyonel biçimde yapılmasıdır. Koşulları düşünmek,
geliştirmek sabit fikir sergilemek değildir. İstanbul’un surlarını “aslına
uygun” olarak yeniden inşa ederseniz, geriye hiçbir şey kalmaz. (Nitekim sözde
“restore” edilen bölümlerini artık korumaya gerek kalmadı. Gönül rahatlığı ile
yıkılıp yerlerine daha profesyonel canlandırma denemeleri yapılabilir.)
Demek ki mimarlık, mühendislik, kullanımla ilgili sosyal konular, bunların
hepsini yaratıcılığa açmak gerekir. Eğer yapıya önem veriliyorsa, yapılacak
işlem birçok yerde uygulandığı gibi, yasak savmak için projesiz yapılan “basit
onarım” işi değildir.
Yapılması gereken şey şudur: Mimarlar Odası’nın içinde
olduğu Çalışma Grubu, AKM işinde başta olduğu gibi uygulamayı denetlemelidir.
Böyle yaratıcı bir iş yalnızca siyasetçilere, bürokratlara bırakılamaz. Proje
müellifi herkesin üzerinde anlaştığı şekilde projeleri hazırladı. Proje denetimi
olması gerektiği gibi kendisine verilmeli. Şimdi yapılması gereken bir an önce
herkesin üzerinde anlaştığı, itiraz olmayan bu projeyi uygulamaktır.
Not: Sanatçı sendikasının Ocak ayında yaptığı başvuruyu
değerlendiren Bölge İdare Mahkemesi, AKM için hazırlanan ve Koruma Kurulu
tarafından onaylanan projenin yürütmesini durdurdu. Yürütmeyi durdurma kararının
verildiği günlerde de İstanbul 2010 Ajansı yenileme projesinin ihalesini
tamamlamıştı. Böylece ortaya bir belirsizlik çıktı. Bazıları sendikayı sorumlu
gördü, bu yüzden AKM restore edilemeyecek, İstanbul en önemli sanat merkezinden
mahrum kalacak dendi. Başbakan ise tekrar siyasetçilerden beklenebilecek atak
bir pozisyon aldı ve “bu binaya sarf edilecek paraya yazık, madem yenilememize
izin vermiyorlar, yıkalım yeni, daha gösterişli bir bina yapalım” dedi. Nitekim
AKM arazisinin çok değerli olduğunu, yerin yedi kat altına yapılacak otoparklar,
sergi salonları, kongre salonları ile yeniden yapılmasının daha ekonomik
olduğunu, hatta inşaat bedelinin de karşılanacağını savunanlar var. Böylece
tekrar başa döndük.
Daha sonra Kültür ve Turizm Bakanı başka bir formül açıkladı. Proje zaten
yapılan toplantılarla gözden geçirilmişti ve bu kapsamdaki bir iş mahkeme
kararına aykırılık teşkil etmeyecek şekilde “basit onarım” kapsamında
yapılabilirdi. Binayı kurtarmak ve 2010 içinde açılmasını sağlamak için bakan,
bürokratlar, proje müellifi, sanatçılar tekrar masaya oturdular ve anlaştılar.
Zaten AKM’nin üstünde yapılması planlanan restoran çoktan projeden kazınmış ve
ortada bir sorun kalmamıştı.
|