Bilim adamlarına göre hayatı kolaylaştıralım derken
tabiatı onarılmayacak bir şekilde tahrip edişimizin sonuçları oldukça vahim.
Dünya kaynaklarının hor kullanılması ve atmosfere salınan karbon miktarı,
tehlike çanlarının çalmasının asıl nedeni. Bunca yıllık yıkımın ardından
insanlar ve kurumlar artık daha dikkatli olmanın yollarını arıyor. Bunun en
somut örneği ise ülkemizde kurulan 'yeşil' ofisler. 'Nedir yeşil ofis, çevreye
zararı nasıl engelliyor?' diye soranlarınız vardır muhakkak. Biz de merak ettik
ve Türkiye'de bu konuda sertifikalı ilk ofise sahip Unilever'in yolunu tuttuk.
Başladık 'yeşil ofis hakikaten yeşil midir, ne işe yarar, eğlenceli midir yoksa
iş olsun diye midir?' gibi soruların cevaplarını aramaya.
Yeşil ofis olmanın da bir raconu var
Bir ofisin 'yeşil' ofis olabilmesi için LEED sertifikasına sahip olması
gerekiyor. Bu sertifikayı alabilmek için de belli standartları yakalamak şart.
Adından da anlaşılacağı gibi 'yeşil' ofis, çalışırken çevreye verilen zararı en
aza indiren, elektrik, su gibi doğal kaynakların israf edilmeden kullanılmasını
sağlayan 'çevreci' bir ofis düzeni. 1998'den beri bu konuda binalara sertifika
verilmeye başlanmış. Son yıllarda ülkemizdeki firmaların çevre konusundaki
duyarlılığının arttığına ise LEED sertifikası alan üç firmayı ve on beş projenin
de sertifika için sıra beklediğini delil olarak gösterebiliriz.
Binanın yapımında ve iç dizaynında kullanılan malzemelerin doğal ve dönüşümlü
olması birinci kural. Mobilyaların ve döşemelerin üretimi sırasında da çevreye
zarar verilmemesi gerekiyor. Kullanılan malzemelerin lojistiğinin nasıl
yapıldığına bile dikkat ediliyor olması, işin nasıl dikkate alındığının bir
göstergesi. Yeni binasının düzenlemesini de bu felsefe ile oluşturan Unilever,
mobilyaların üretiminde bu konuda ciddi bir altyapısı olan Nurus ile birlikte
çalışmış. Mobilyaların doğaya geri dönüşümü yüzde 98. En kaliteli mobilyaların
bile geri dönüşümünün yüzde 70 olduğunu düşündüğümüzde bu oran standartların
hayli üstünde. Binanın en temel özelliklerinden biri ise güneş ışığından azami
seviyede yararlanılması. Böylece elektrik kullanımı en aza indirilmeye
çalışılıyor. Binadaki su sarfiyatı su verimli armatürler sayesinde en aza
indirilmiş. Ayrıca binada yağmur suyu toplanıp sulamada değerlendiriliyor.
Unilever çalışanları, böylece normalde harcanan sudan yüzde 41 oranında tasarruf
sağlayabiliyorlarmış.
Kârı, zararını katlayan binalar
Bu binada toplu yaşanan yerlerin en büyük sorunu olan atıklar da düşünülmüş.
Atık seviyesinin en aza indirgenmeye çalışıldığı binada çöpler aynı yere
gitmiyor, plastik ve diğer atıklar farklı bir çöpe atılırken birbirinden
ayrılmış oluyor. Bir buçuk yılda tamamlanan binanın içi güneş ışığından en fazla
yarar sağlayabilecek şekilde tasarlanmış. Akıllı aydınlatma sistemleri ve gün
ışığı sensörleri sayesinde elektrik enerjisinden de sıradan bir ofise göre
yaklaşık yüzde 35 tasarruf edilmiş.
Binanın sıcak su ihtiyacı ise terasa kurulan güneş panelleri sayesinde
karşılanıyor. Böylece tabiatın bütün imkânları kullanılarak çevreye en az
zararla çalışma standartları hazırlanmış.
Son olarak bizi dürtükleyen, can alıcı soruyu soruyoruz: 'Böyle bir binanın
normal bir ofisten mali olarak farkı nedir?' Normal bir binadan yüzde iki daha
masraflı olduğu cevabı geliyor hemen. Ayrıca su ve elektrikten yapılan
tasarrufun rakamlarını bir araya getirirsek birkaç yıl içinde bu farkın çok çok
üstünde bir kârın olacağını da söylüyor yetkililer.
Yeşil bina nedir?
İçinde yaşayan, çalışanların sağlık ve memnuniyet seviyelerini ön planda
tutarak tasarlanmış, enerjinin ve suyun daha verimli kullanıldığı, atık seviyesi
en aza indirgenerek geri dönüşüme önem verilen, inşa edilirken üretim ve
uygulama aşamalarında çevreyi ve ekosistemi en az etkileyen malzemelerin
kullanıldığı binalara verilen genel isimdir.
Yeşil binanın özellikleri nelerdir?
Daha iyi iç mekân kalitesi.
Daha verimli enerji kullanımı.
Geliştirilmiş ve daha verimli çalışma ortamı.
Azaltılmış altyapı hizmeti ihtiyacı.
Yeşil ofislerin, su ve karbon emisyonunu azalttığı, çalışan verimliliğini ve
çalışanların yaşam kalitesini artırdığı bilimsel olarak kanıtlanmış.
|