Kendisi de Ordulu olan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay, Karedeniz Bölgesi’nde yapılan, çevrecilerin karşı çıktığı
Hidroelektrik Santralları’nı (HES) savundu. “Doğaya hiç elimizi
sürmediğimiz bir Türkiye hayali kurmak çok güzel ama ‘enerji’ diye bir ihtiyaç
var” diyen Bakan Günay, Karadeniz Bölgesi’ndeki imara aykırı çarpık yapılaşmanın
‘HES’lerden daha vahim’ olduğunu savundu.
Günay, Radikal’e şu değerlendirmeleri yaptı:
HASANKEYF: Hasankeyf, Ilısu Barajı projesinin kollarından
biri. Hasankeyf’in bir bölümünün su altında kalması kaçınılmaz. Orada, Artuklu
dönemine kadar giden özel bir tarihsel yapı var. Su altında kalacak şehirde bazı
yapıların taşınması konusunda DSİ’nin bir çalışması var. Bu yıl ya da gelecek
yıl bu konuda bir mesafe alacağımızı tahmin ediyorum. Eserlerin hangileri
taşınacak, hangileri kalacak bize bir rapor getirecekler. Türkiye su zengini bir
ülke değil. O yüzden suyu doğru kullanmak konusundaki projeler, tarihi korumak
kadar, enerji, sulama ve doğa açısından da önemli. Ayrıca bir yerde göl
oluştuğu zaman doğaya da olumlu katkı sağlıyor.
KAREDENİZ’DEKİ HES’LER: Doğaya hiç elimizi sürmediğimiz bir
Türkiye hayali kurmak çok güzel ama ‘enerji’ diye bir ihtiyaç var. Enerji
yüzünden dünyada kavgalar çıkıyor. ‘Biz termik santral istemiyoruz doğayı
kirletiyor, nükleer de istemiyoruz başka tehlikeleri var’ deniliyor. Temiz
enerji olarak HES var, sudan enerji var. Rüzgâr - güneş enerjisi diyorlar.
Karadeniz’de güneş varsa birisi bana göstersin. Karadenizin dereleri de
kontrolsüz akıp gidiyor. ‘Nehirler akar Karadenizliler bakar‘ diye bir eleştiri
vardır. Doğayı bir inşaat haline bırakırsanız bu olmaz ama düzenlerseniz hem
nehrin akışını kontrol etmiş olursunuz hem enerji üretir hem de çevredeki
peyzajı elden geçirirsiniz.
TOPYEKÛN KARŞI ÇIKMAK: Topyekûn karşı çıkmak doğru değil.
Topyekûn bütün nehirlere onlarca, yüzlerce HES yaparak nehrin bütün doğasını
kaybetmek elbette güzel değil. Ama hiçbir şeye elimizi sürmeyelim, bu dere de
böyle aksın gitsin, toprak denize dolsun... Bu da doğru değil. Karadeniz’de
binaların sıvası yok, çatısı yok, her dakika yeni bir kat çıkacak şekilde.
Yaylalara çok katlı binalar yapılması konusunda çevreciler ayağa kalkmıyor da,
derelere HES yapılması konusunda kıyamet kopuyor. Derelerin ağzına binalar
yapılıyor, yolların ağzına, denizlerin çıkışına binalar yapılıyor. Bunlar
HES’lerden daha vahim.
DEMOKRATİK AÇILIM: 2009’un ilk günü TRT’de Kürtçe yayına
başladı. TRT ŞEŞ’i 10 yıl önce düşünebilir misiniz? 9 Ocak 2009’da Nâzım
Hikmet’in vatandaşlığı çözüldü. Şivan Perwer, 25 yıldır yurtdışında.
Yakınlarıyla görüştüm ‘istediği zaman gelebilir’ diye. ‘Konseri olursa en önde
otururum’ dedim. O da cevap verdi, ‘Başbakan, bakan beni davet etti, sağ
olsunlar’ diye. Ahmet Kaya, yurtdışında öldü. ‘İsterseniz mezarını
getirebilirsiniz Türkiye’ye’ dedim. Gülten Kaya, ‘Teşekkür etti, kalsın kaldığı
yerde’ dedi. Aynı şey Nâzım Hikmet için de oldu. Geçen yıl Van’da Kürtçe oyun
oynandı.
ALEVİ AÇILIMI: Alevilerle ilgili şu ana kadar yedi toplantı
yapıldı. Bir bakan arkadaşımız tüm dedelerle, eski CHP millitvekillerine kadar
herkesle konuşuyor. Din dersinin içeriğini değiştirmeyi planıyoruz. Anayasa
engel olmasa önümüzde başka düzenlemeler yapacağız. Yeni bir Anayasa’yı telaffuz
ediyoruz. Süleyman Demirel’in başbakan olduğu Türkiye’de, Alevi kitlesine
hakaret edilirdi. 40-50 yıldır Türkiye tabularla yaşadı.
ROMAN AÇILIMI: Bir kültür varsa bunu yaşatacağız. Bir yandan
bu insanlar da yaşamlarını, müziklerini yaşatsınlar istiyoruz. Biz hiçbir çiçek
solmasın istiyoruz. Türkiye’de statükoyla değişim mücadele ediyor.
Yenilikçilikle gericilik mücadele ediyor. Bu gericilik kravatlı olabilir.
Türkiye’de bir tür devrim yapıyor. Elbette değişim kazanacak. Roman sözcüğünü
ağzımıza almaktan sakınırdık. Biz aslında Roman, Alevi, demokratik açılım değil,
‘insanlık açılımı’ yapıyoruz.
|