Mogan Gölü’nde, yaklaşık bir ay önce başlayan balık ölümlerinin önüne
geçilemiyor. Çeşitli aralıklarla görülen toplu sazan ölümlerinin oksijen
azlığından kaynaklanabileceği belirtilirken, gölün yıldan yıla kötüye gittiği de
dile getiriliyor. Gölün çevresindeki yapılaşmaların arttığına da dikkat
çekiliyor, göle yeraltı ve yerüstünden gelen su akışının azaldığı ifade
ediliyor. Su seviyesinin düşmesi nedeniyle Eymir Gölü’yle bağlantısı kesilen
Mogan’ın “neredeyse havuza dönüştüğü”, hareketin olmadığı gölde bunun otlaşma ve
balçıklaşmanın yanı sıra sudaki azot fosfat oranın artmasına yol açtığı
vurgulanıyor.
Mogan’da yaşanan toplu balık ölümleri gözleri bir kez daha göle çevirdi.
Gölde 23 Ekim’de başlayan balık ölümleri aralıklarla devam ediyor. Binlerce
sazan balığı toplu halde kıyaya vururken, Anakent Belediyesi yetkilileri de
kayıklarla ölü sazanları topluyor. Diğer yandan gölde yaygın olarak görülen
sazanlar oksijensizlikten kıyıya yakın sularda dolaşıyor. Birçok balıkçı da
oltalarının ucuna yem takmadan, sadece oltanın iğnelerini kullanarak balık
yakalıyor. Yurttaşlar bu şekilde poşetler dolusu balık avlarken, küçük
çocukların da “amatörce” yaptığı oltalarıyla buna eşlik etmeleri dikkat çekiyor.
Buna karşın tutulan bu balıkların yenmesinin sağlığa zararlı olup olmadığı ise
bilinmiyor. Ölen balıkların toplanmasına karşın, gün içinde yine su üstünde
dolaşan ya da kıyaya vurmuş balıklara rastlanılıyor. Bu arada Mogan Gölü’nü
görmeye gelenler koyu yeşile dönmüş bir suyla karşılaşıyor. Bu duruma ise
göldeki bitkilerin çürümesinin neden olduğu belirtiliyor. Toplu balık
ölümlerinin yaşanmasının nedenleri konusunda net bir açıklama yapılmazken,
Cumhuriyet Ankara’nın ulaştığı yetkililer göldeki oksijen oranının azlığına
işaret ediyor.
Ankara İl Çevre Müdürlüğü’nden bir yetkili, kendilerine Özel Çevre Koruma
Kurulu’ndan ulaşan bir yazıya göre ölümlere çökmelerden kaynaklı oksijensiz
ortamın oluşmasının neden olduğunu kaydetti. Gölde sirkülasyon olmadığına dikkat
çeken yetkili, şöyle konuştu:
“Yağmur yağdığı zaman oksijen daha da artar. Ancak yağmur çok az yağdı.
Buraya gelen bir su da yok. Ayrıca daha önceleri Eymir Gölü’ne su akışı vardı.
Şimdi o su geçişi de olmadığı için sirkülasyon kesildi. Dipteki tortular da
oksijenin oluşmasını engelliyor. Bu çökme aynı zamanda sazlıklardan kaynaklanan
çürümelerle ya da değişik kirlenmelerden kaynaklı da olabilir. Örencik
Mahallesi’nden geçen dereden gelen sular az da olsa oradaki kirlenmeye etki
ediyor.”
‘Yetki karmaşası var’
Göle çevrede yapılan villaların da olumsuz etkisinin olabileceğine işaret
eden İl Çevre Müdürlüğü yetkilisi, eskiden gölün çevresinde bu yapıların daha az
olduğunu, şimdi ise bunların arttığını söyledi. İnsan eliyle kirlenmenin
fazlalaştığını aktaran yetkili, “Parklardan kaynaklı etkiler vardır. Ancak
balıkların ölümünde etkisi olur demek yanlış olur. Ama yine de gölü
etkileyebilir. Mogan’ın bağlantısının kesilmesinin gölü kirlettiğini DSİ de
söylüyor” dedi. Mogan’ı kurtarmak için çok iyi bir çalışma yapılması gerektiğine
vurgu yapan yetkili, “Göl konusunda yetki karmaşası yok mu? Herkes sorumlu ama
bu kadar kurumu bir araya getirtip iş yaptırmak da zor olsa gerek” sorusuna ise
şu yanıtı verdi:
“Haklısınız. Sizinle aynı görüşteyim. Orada da bu tür bir karmaşa var. Çünkü
böyle bir durumda bile herkes birbirine yazıyor: Tarım Bakanlığı bize yazıyor,
biz Tarım Bakanlığı’na yazıyoruz. Balık ölümlerinin olduğu ve gerekli
tedbirlerin alınması gerektiği diye... Yetki bir elde toplanmalı. Bu Büyükşehir
Belediyesi olabilir. Ama tabii bu Çevre Bakanlığı’nın inisiyatifinde olan bir
şey.”
Numuneler temiz!
Ankara İl Tarım Müdürlüğü’den bir yetkili ise, gölden 14 Ekim’de aldıkları
numunelerin sonuçlarına göre toplu balık ölümüne yol açacak bir bulgunun
gözükmediğini kaydetti. 14 Ekim günü çözülmüş oksijen miktarını ölçtüklerini ve
çıkan oranın sazan balıklarını öldürecek miktarda olmadığını savunan yetkili,
bir hafta içinde suda çok fazla değişiklik olacağını zannetmediğini belirtti.
Ölümlerin nedeni konusunda tahminlerini de dile getiren yetkili, “Mogan’ın
yapısı itibarıyla yer tabanında bitkisel ve hayvansal artıklar var. Bunlar
bulanıklık yaratmaya müsait atıklar. Herhangi bir tektonik hareket olmadı ancak
böyle bir hareket bulanıklığı yukarı çıkarırsa ölümlere neden olabilir” dedi.
‘Su durgunlaşınca, oksijen azalıyor’
İl Tarım Müdürlüğü’nden bir başka yetkili ise ölümlerin metan gazı çıkışından
kaynaklandığı iddiasını araştırdıklarını ifade ederken, “Suyun çok hareketsiz
oluşu, bağlantılarının kesilmesi, oksijen yetersizliğinden bahsediliyor. Gölü
besleyen sular kesilince bir akış olmuyor. Yağmur yağmıyor, rüzgâr olmuyor, su
durgunlaşınca çözülmüş oksijen oranı azalıyor. Bu da balıkların ölümüne yol
açıyor. Metan gazı da organik çözülmeden kaynaklanabiliyor. Orada sazlıklar,
çalılıklar var. Çevrede bulunan işletmelerin kaçak bağlantıları da gölü
kirletebilir. Bunların tümü balıkların ölümüne neden olabilir” diye konuştu.
‘Göl kendini yenileyemiyor’
Gölbaşı Koruma, Geliştirme ve Turizm Derneği (GÖL-DER) Başkan İsa Ömercan ise
Kızılırmak’tan gelen suyun dinlendirildikten sonra Mogan’a verilerek gölün belli
bir seviyeye ulaştırılması çağrısı yaptı. Ömercan, “Gölde su olmadığı için
biriken su aynı yerde duruyor. Bu sene yağmurdan dolayı göl doldu ancak taşmadı.
Eymir’e giden kanaldan su geçmedi. Dolayısıyla göl kendi içinde bir yenileme
yapmadı. Yapmadığı için aynı kirlilik devam ediyor. Göle su verilirse bu su
Eymir’e geçecek ve ortada bir sirkülasyon oluşacak” görüşünü dile getirdi.
‘Farklı bir gaz çıkışı olabilir’
ODTÜ Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meryem Beklioğlu, bu mevsimde
balık ölümlerinin normal bir şey olmadığına dikkat çekti. Oksijen azaldığı için
balıkların yaz aylarında bir de kışın buz altında oksijensiz kaldıkları için
öldüklerini söyleyen Beklioğlu, “Ama bu ani ölümlerin gaz çıkışlı olduğunu
söylediler. Bu gaz çıkışı yer kabuğundan gelen bir çıkış olabilir. Bunların
tümünün analiz edilmesi gerekir. Bu işi jeologlar ile MTA’nın bir araya gelip ‘o
çıkan gaz nedir, nereden çıkıyor, miktarı nedir’ diye analizini yapması
gerekiyor” dedi. Gölde oksijen yetersizliğinin olmadığını savunan Beklioğlu,
“Gölde şu an oksijen var. Bu daha farklı bir gaz çıkışı olabilir” diye konuştu.
12 yıldır kesintisiz olarak Eymir’le birlikte gölü incelediklerini kaydeden
Prof. Dr. Beklioğlu, “1997’de azot fosfatı bu kadar yüksek değildi. Besin
tuzları bu kadar fazla değildi. Su daha berraktı. Su içi bitkileri zengindi.
Özellikle çok nadir bulunan su için bitkileri vardı. Zaman içinde gölün azot
fosfatı arttı. Besin tuzları arttı” dedi.
‘Hidrolojik problem var’
Göldeki değişimin gölün “hidrolojik probleminden” kaynaklı olduğunu belirten
Beklioğlu, şunları kaydetti:
“Göle su gelmiyor ve gölde yeteri kadar su yok. Bir havuz düşünün, su miktarı
azaldıkça içindeki maddelerin yoğunluğu artar. Çevreden gelen suların azalması
da etkiler. Yeraltı sularında azalma var. Yüzey suları gelmiyor. Detaylı bir
yeraltı su analizinin yapılması gerekiyor. Havzadaki gelen su miktarının
azalmasının bir kısmı yağışlarla ilgili, bir kısmı da etraftaki su kullanımıyla
ilgili. Orada her bahçenin kuyusu var. Çim sulama var. Başka bir sorun da gölün
ayağı akmadığı için suyun hidrolik bekleme süresi artıyor. Bu bekleme süresi göl
suyun tamamının ne kadar sürede değiştiğini ifade eder. Ben ilk çalıştığım
zamanlarda bu, Mogan’da bir yıl kadarken şimdi 7-8 yıla çıktı. Bu da tuzlanmayı
tetikliyor. Benim baktığım açıdan en önemli sorunlar, hidrolojik kaynaklı azot
fosfatın artması, bir de tuzlanmanın tetiklenmesi...”
‘Havuza dönüştü’
Gölü yakından tanıyan ve burada uzun yıllar balıkçılık yapan bir yurttaş ise
her yıl bu zamanlarda kısmen balık ölümleri olduğunu ancak bu yıl ölümlerin daha
fazla yaşandığına dikkat çekti. Su tabanındaki otların çürümesinin gölde metan
gazı oluşturduğunu anlatan balıkçı, bunun da oksijeni azalttığını kaydetti.
Balıkçı, “Çürüyen otlar göle bir acılık katıyor. Balıklar bu yüzden sersemliyor.
Otlardan kaçıp kıyıya gelerek oksijen arıyor. Oksijen aramak için kıyıda taşlara
sürtünüyor. Güçsüz oldukları için daha fazla dayanamayarak ölüyorlar” diye
konuştu. Gölün geçmiş yıllara göre su seviyesinin düştüğünü anımsatan balıkçı,
gölün suyunda hareket olmadığını kaydederek, “Göl neredeyse havuza dönüştü. Göle
su verilmesi gerekir ki bir akış olsun. Burada bir ay boyunca su verilse gölün
seviyesi yükselir. Bir ayda da Eymir’e akış olur. Yani buranın kurtuluşu iki
ayda olur” dedi. Bunun için de Kızılırmak’tan getirilen suyun “can suyu” olarak
verilmesi gerektiğine vurgu yapan balıkçı, gölde hareket olmadığı için canlı
sayısında azalmaların yaşandığını dile getirdi. Turna balığının iki yıl önce
görüldüğünü, 1990’lı yıllardan önce ise yayın balıklarının olduğunu belirten
balıkçı, artık bu türlere rastlamadığını kaydetti. Metan gazı olduğu için ördek
gibi bazı kuş çeşitlerinin gölden gittiğini iddia eden balıkçı, su
kaplumbağaları, kurbağa ve yılanların sayısının da azaldığını söyledi. Balıkçı,
“Bu yıl yeterince kar ve yağmur yağmazsa göl canlılar için yaşanılmaz bir yere
dönüşebilir. Göl her yıl hastalıklı bir insan gibi günden güne gözlerimizin
önünde ölüyor. Gölle ilgili kurumların bir an önce birleşip ortak bir proje
hazırlayarak gölü kurtarmaları gerekiyor” diye konuştu.
|