Kopenhag’a az zaman kaldı.
Bonn’daki toplantıdan elimizde kalan taslak; 250 sayfalık bir
metin, içinde düzinelerce alternatif seçenek, bir o kadar da köşeli parantez
bulunduruyordu. Eğer bu sorunları çözemezsek, bu metin tarihteki en uzun ve en
küresel intihar mektubuna dönüşebilir.
İklim değişikliği daha iki yıl önce düşündüğümüzden çok daha hızlı ilerliyor.
Mevcut ticari faaliyetlerin aynen devamı bu yüzyılda tehlikeli, belki de felaket
boyutlarına varan iklim değişikliği anlamına geliyor. İşte bu neslin
politikacıları için en önemli zorluk bu.
Müzakereler tıkanabilir
Bununla birlikte, Kopenhag’la ilgili beklentilerimiz konusunda artık son
derece endişeliyim. Şu anda müzakereler tehlikeli bir biçimde tıkanmaya doğru
gidiyor. Böyle bir tıkanma, müzakerelerde önümüzdeki yıl çözümleyemeyeceğimiz
kadar ciddi bir anlaşmazlık doğurabilir. Bu da gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkeler arasında ortaya çıkabilecek derin bir çatlak sonucunda acı bir çöküşü
beraberinde getirebilir. Şu anda dünya böylesi yıkıcı bir sonucun altından
kalkacak durumda değil.
Bu nedenle, umuyorum ki dünya liderleriyle bu hafta New York ve Pittsburgh’da
uçurumun kıyısından duruma bakarken, hep birlikte müzakerelerin sürdürülmesinde
aktif rol oynamamız gerektiği sonucuna varırız.
Artık poker oynamanın değil, siyasi mülahazalarımızın ötesine geçen öneriler
sunmanın zamanı. Zaten Avrupa’nın tam olarak yaptığı ve yapmaya devam edeceği de
bu.
Çözüm uzlaşma zemininde
Çözüm kısmen, bizleri olumlu sonuca götürecek bir uzlaşmanın özünü ortaya
çıkarmakta yatıyor. Bu noktada New York’ta biraraya gelen dünya liderlerinin
gerçekten bir farklılık yaratabileceklerini düşünüyorum.
Anlaşmanın ilk kısmı bütün gelişmiş ülkelerin özellikle geçmiş salınım
oranlarıyla ilgili sorumluluklarına uygun olarak orta vadeli emisyon azaltma
planlarını netleştirerek gerekli liderliği göstermelerini kapsıyor. Şayet
salınım oranlarını 2050 yılına kadar en azından yüzde 80 oranında düşürmek
istiyorsak, gelişmiş ülkelerin 2020 yılına kadar bu oranları kolektif biçimde
yüzde 25-40 azaltması gerekir. Diğer ülkelerin de benzer çabalar sarf etmesi
halinde AB, bu oranı yüzde 20’den yüzde 30’a çıkarmaya hazır.
İkinci olarak, gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerdeki emisyon azaltma
çalışmalarının finansmanında artık önemli rol oynamaları gerektiğini net olarak
anlamalıdır. Tahminlerimize göre 2020 yılında gelişmiş ülkelerin iklim
değişikliğiyle mücadele etmek için yılda yaklaşık 100 milyar avro (150 milyar
dolar) ilave kaynağa ihtiyaçları olacak.
Bu miktarın bir kısmı gelişmekte olan ülkelerin kendileri tarafından finanse
edilecek. Öte yandan, iddialı bir global plan hazırlamaya cesaret edebilirsek,
bu kaynağın en büyük kısmının karbon piyasasından gelmesi gerekir.
Ancak bu miktarın bir kısmının da gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan
ülkelere aktarılan kamu finansmanı şeklinde karşılanması gerekecek; örneğin,
2020 yılına kadar senede 22 milyar avro ila 50 milyar avro (30-70 milyar dolar).
Bu noktada AB’ye düşen pay uluslararası külfet paylaşımı görüşmelerinin sonucuna
bağlı olarak yüzde 10 ila yüzde 30 arasında değişebilir; yani yılda 15 milyar
avroya (22 milyar dolar) ulaşabilir.
Dolayısıyla, gelişmekte olan ülkelere hem orta vadede önemli katkı sunabilmek
hem de kısa vadede –yani önümüzdeki sene ya da sonrasında- “başlangıç
finansmanı” verebilmek amacıyla hazırlıklı olmamız gerekiyor. Bu konuları ekim
ayı sonunda gerçekleştirilecek olan toplantıda AB liderleri ile görüşmeyi
sabırsızlıkla bekliyorum. Dolayısıyla, finans konusunu ele almaya hazır
olduğumuz sinyalini bu hafta vermeliyiz.
Bu arada, gelişmekte olan ülkeler en azından ekonomik açıdan iyi durumda
olanları- karbon salınımının uluslararası bir anlaşma kapsamında azaltılmasına
yönelik ne yapabilecekleri konusunda daha net olmalıdır. Bu ülkeler her ne kadar
emisyonların sınırlandırılması için birtakım tedbirleri kendi ülkelerinde
uyguluyorsa da, bu çabaların özellikle de en iyi durumdaki gelişmekte olan
ülkeler tarafından kesinlikle arttırılması gerekiyor.
Karbon azaltma ihtiyacı
Bu ülkeler, Bali’de de mutabık kalındığı üzere, emisyon azaltma faaliyetleri
için önkoşul olarak zengin dünyadan karbon finansmanı bekliyor, ki bu da
anlaşılabilir bir durum. Ancak gelişmekte olan ülkeler harekete geçme konusunda
bir taahhüde girmezlerse, o zaman ortada gelişmiş ülkelerin finanse edeceği bir
şey de olmayacak.
Kopenhag’a 80 takvim gününden az zaman kaldı. Geçen ay Bonn’daki toplantı
sonunda taslak metin 250 sayfadan oluşuyordu: içinde düzinelerce alternatif
seçenek, bir o kadar da köşeli parantez bulunuyordu. Eğer biz bu sorunları
çözemezsek, o zaman bu metin tarihteki en uzun ve en küresel intihar mektubuna
dönüşebilir.
Bu hafta, dünya liderlerinin New York ve Pittsburgh’daki görüşmelere ne kadar
mesai harcayacaklarını ve başarılı bir sonuç için nasıl çaba sarfedeceklerini
ortaya koyma açısından kilit önem taşıyor.
Seçim çok basit: para yoksa, anlaşma yok. Ancak eylem yoksa da, para yok!
Kopenhag, küresel ısınmayı 2º C’nin (35.6 Fahrenheit) altında tutacak bir
emisyon seviyesinin yakalanması açısından kaçırılmaması gereken bir fırsat
sunuyor. Dolayısıyla, mücadelemiz bu hafta New York’ta başlamalı.
JOSE MANUEL BARROSO / AB Komisyonu Başkanı
|