Tesbih, rahle, kahve fincanı, beşibiryerde, lokumluk, hamam seti ve boyacı
sandığı... 'Bu 7 nesnenin ortak özelliği nedir?' diye sorsak acaba cevabınız ne
olurdu? Düşünmek isteyenler yazıya burada biraz ara verebilir, ama
sabırsızlananlar için hemen açıklayalım: Tabii ki İstanbul. Bunların hepsi
İstanbul'un belleğinde yer eden objeler. Hem geleneğimizi hatırlatan hem de
zengin kültürümüzü yansıtan bu objeleri, Erdem Akan,
Ayşe Birsel, Ela Cindoruk, Defne
Koz, Tanju Özelgin, Meriç Kara ve
Koray Özgen gibi genç tasarımcılar modern bir yorum getirerek
onları yeniden tasarladılar. Sadece tasarlamakla kalmayıp sergiye de
çıkarndılar. Yıldız Teknik Üniversitesi Yüksel Sabancı Sanat
Merkezi'nde salı günü açılan 'İstanbul Otherwise' adlı
sergi, 'Başka bir İstanbul mümkün mü? sorusu üzerinde temellendirilmiş.
2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve Proje A.
Ş'nin birlikte gerçekleştirdiği sergiyi 31 Mayıs'a kadar
görebilirsiniz.
İnsan
inandıkça tesbih tanesi gibi pürüzsüz hal alır: Tasarımcı Erdem Akan
sergide, ilk taneleri küp gibi olan, sona doğru ise yuvarlak hale dönüşen bir
tesbih tasarlamış. Bunun nedenini şöyle anlatıyor: Sufi felsefesinde, tüm
ibadetlerin insanı şekillendirdiği düşünülür. Mecazi olarak, başlangıçta köşeli
olan insan inandıkça ve ibadet ettikçe bu köşelerinden kurtulur ve ideal bir
küre misali pürüzsüz hal alır.
Türk
kahvesini kahve falından ayırmak imkânsız: Ayşe Birsel'in yaptığı kahve
fincanı tasarımına bakınca sanki telvenin dışarı taşmış olduğu hissine
kapılıyorsunuz. Birsel, tasarımına kattığı yorumu şöyle ifade ediyor: "Sana yol
görünüyor, kısmetin var, kalbin kabarmış gibi kalıplar kahve falının kodlaşmış
dilidir. Ne kadar çok dinlemiş olsak, yine de inanırız bu yorumlara. İşte bu
çocukluğumdan beri duyduğum sözler ilham oldu. Kahve dilinin soyut, üç boyutlu
ve duygu fırtınalarını fincandan porselene aktardım."
Beşibiryerde,
Anadolu'nun kırsal kesimlerinde önemli bir takı: Anadolu'nun kimi
yörelerinde, özellikle de kırsal kesimde ekonomik değeri de olan bir çeşit
süstür beşibiryerde. Ela Cindoruk ise şöyle anlatıyor: "Bu projede çıkış noktam,
ister dağınık olsun ister bütün, beşibiryerdenin her iki biçimde de
kullanılmasına olanak sağlayan bir obje tasarlamak oldu. Satmak ya da hediye
etmek amacıyla bir parçasını koparabileceğiniz ve kalanları taşımaya, saklamaya
devam edebileceğiniz yeni bir beşibiryerde..."
Geometrik
desenlerden oluşan bir rahle: Kuran'ı Kerim okumak için kullanılan
rahleye Meriç Kara farklı bir yorum getirmiş. Kara, "Tasarlanmış değişik
boyutlardaki kitap ayraçlarını, bir kitabın sayfası işaretlenmişçesine objenin
yüzeyindeki oluklara yerleştirdim. Ancak bu yerleştirme bir kurala dayanıyor;
ayraç, rahlelerde sıkça rastladığımız birbirini kesen dairelerden ve düz
çizgilerden seçilerek oluşturulan İslam bezeme sanatına ait geometrik
örüntülerden birini oluşturuyor." diyor.
Renkli
elmaslara benzer lokumlar: Her biri adeta renkli bir elmasa benzetilen
lokumların kendi tabağıyla ikram edilmesi gerektiğini düşünen Defne Koz
lokumları şöyle sunuyor: "Geleneksel keyif anlayışının önemini bize 'tatlı
tatlı' anımsattığı için onlara kıymet verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu
yüzden her bir lokumu birer tabağa yerleştirdim, böylece hak ettikleri zamana ve
alana kavuşmuş olurlar."
Türk
hamam kültürü teknolojiyle buluşmuş: Hamam kültürü bu topraklarda çok
eskiden beri var. İstanbul'u anlatan objelerin başında yine hamam seti geliyor.
Tanju Özelgin hamam tası, takunya ve peştamalı tasarlama sürecine dair şunları
söylüyor: "Takunya ve hamam tası tasarımları, geleneksele bağlı kalınarak ahşap
malzemeden imal edildi. Peştamalin rengini beyaz yaparak sete dahil ettim."
Anıt
nesne, boya sandığı: Serginin en ilgi çeken tasarımını Koray Özgen
hazırlamış. Çünkü Özgen, minicik elleriyle sokaklarda ayakkabı boyayan
çocukların kullandığı boya sandığını bir anıta dönüştürmüş. Zaten görenler de
'Bu nasıl boya sandığı?' yorumunu yapıyor. Özgen, sapsarı bir anıt
tasarlamasının nedenini şöyle açıklıyor: "Çocukların insan olarak hak ettikleri
saygınlıkla bağdaşır biçimde yaşam sürebileceklerini temsil eden, ayakkabı
boyacılığı yapmak zorunda olmadıkları 'başka bir İstanbul' olasılığını anlatmak
istedim."
|