Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Abdülmecid'in Kültür Başkenti Kenti Hayali Nuruziya Sokak'ta Gizli

Napolyon Bonaparte, "Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti mutlaka İstanbul olurdu” demiş. Dünya Napolyon’un emperyal iddiasındaki gibi tek ülke olmadı ama, tarihin ironisi ki, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçildi.

Referans Gazetesi/Bahadır ÖZGÜR



apolyon Bonaparte, "Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti mutlaka İstanbul olurdu” demiş. Dünya Napolyon’un emperyal iddiasındaki gibi tek ülke olmadı ama, tarihin ironisi ki, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçildi.

200 yıl önce Padişah Abdülmecid’in rüyası da İstanbul’u kültür başkenti yapmaktı aslında. Bu iddia, bugün adını pek kimsenin bilmediği, onbinlerce insanın farkına dahi varmadan hergün yanı başından geçip gittiği Beyoğlu’nun merkezinde yer alan kırık dökük bir sokakta asılı duran tabelada simgeleşmişti.

“Franz Liszt burada yaşadı” yazılı tabela Abdülmecid’in son fermanıydı. İstanbul’un yeni çağın kültür başkenti olmaya layık olduğunu gösterecek bir ilk adım olması için tabelanın asılı olduğu binanın Liszt müzesine dönüştürülmesini çok istiyordu hükümdar. Ne var ki, proje kendisiyle birlikte unutulup gitti. Ve sadece müzeyle de sınırlı kalmadı bu unutma. 19. yüzyılda ünü Paris’in görkemli Champ Elysee’si ile yarışan daracık bir Beyoğlu sokağının hikayesi de hafızalardan yavaş yavaş silindi. Liszt’ten Kamelyalı Kadına, Madam Butterfly’dan De Gaulle’e, Mitterand’dan Behice Borana ve Ara Güler’e kadar nice tanıdık simayla anılan bu köhne sokak, bir zamanlar mekanın cazibesinin mimari görkemden ziyade üzerinde yaşayanlardan geldiğini hatırlatır gibidir. Macar besteci Franz Liszt’in İstanbul konserinin 160. yıl dönümünün yaklaştığı şu günlerde bir büyük hayalin simgesi olarak asılan tabelanın izlerini sürmek, İstanbul’un anlam haritasının unutulmaya yüz tutmuş renkli bir koordinatını daha anımsamak bakımından anlamlı olsa gerek.

Sahte kimlikle Liszt adına konserler verdi

İstiklal Caddesi’nde Galatasaray'dan Tünel'e giderken sol kolda, Odakule'nin tam karşısındaki sokak 1800’lü yıllarda Osmanlı’ya sığınan Leh ulusal direnişçilerinin kaldığı yer olduğu için Polonya Sokağı diye anılırmış. 1930'larda ise adı devrin belediye meclisi tarafından Mason dünyasının iki önemli kavramı olan "nur" ve "ziya"yı bir araya getiren "Nur-u Ziya" olarak değiştirilmiş. Araştırmacı Hakkı Sabancalı’nın çabaları olmasaydı, bugün Nuruziya Sokağı hakkındaki tüm malumatımız Mason Locası’nın bulunduğu yer olarak kalacaktı belki de. Sabancalı uzun bir çalışma sonucu sokakta bir buçuk asır boyunca yaşamış mimarlardan müzisyenlere, oyunculardan zanaatkarlara, ressamlardan siyasetçilere kadar bir çok ismin listesini çıkarmış.
Sokağın ünü Abdülmecid’in çabaları ile Macar besteci Liszt’in İstanbul’a konser vermeye gelmesiyle başlar. Zira, 19. yüzyılın kültürel iklimini özetleyecek isimler aranacaksa eğer, bunlardan birisi kesinlikle Liszt’tir. Lisztmania rüzgarı tüm Avrupa’yı kasıp kavururken, Liszt’in en çok istediği şey ise İstanbul’a gelmektir. İstanbul’un da bestecinin bu tutkulu isteğine yanıt vermeye hazır olduğunu gösterircesine Takvim-i Vekayi gazetesinde şöyle bir haber yayınlanır: “Bazı rivayetlere göre, piyano ustalarının meşhurlarından Avrupa’nın bütün hükümet merkezlerinde nam kazanmış Mösyö Liszt bu aralıkta İstanbul’a gelmek üzereymiş.” Haber İstanbulluları heyecanlandırır ama, tarihin en enteresan sahtekarlıklarından birinin de yolunu açar. Listmann adındaki bir piyanist haberi duyar duymaz adının son hecelerini düşürüp Liszt kimliğiyle İstanbul’a gelerek konserler verir. Yıllar sonra Liszt, kızı Henriette von Liszt’e yazdığı bir mektupta bu sahtekarlığı muzipçe anar: “İstanbul’dayken Listmann adındaki bir piyanist, benim adımı kullanarak konserler verdiği için af diledi. Hatta o kadar beğenilmiş ki, padişah ona mücevherlerle süslü bir sandık hediye etmiş.” Liszt 1847 yılının haziran ayında nihayet isteğini gerçekleştirir. İstanbul’da 40 gün kalır, Abdülmecid’in huzurunda uzun bir konser verir. Çırağan’ın Boğaz’ı boydan boya gören salonunda İtalyan opera bestecisi Domenico Donizetti’nin Lucia Di Lammermoor adlı eserini icra ederken padişah ve saray eşrafı piyano tuşlarında gezinen parmakların ritmine kendini kaptırmışken, Liszt İstanbul’un görkemli suretinden büyülenmiş bir halde Boğaz’ı izlemekten kendini alamamaktadır. İlk görüşte aşık olduğu bu kenti daha sonra anılarında şöyle yazacaktır: “Doğu ve Batı’yı aynı anda görebilmenin coşkusunu yaşıyordum. Sanki bir an uzaklardaki Olimpos’u (Uludağ) bile gördüğümü sandım.” Liszt İstanbul konserine tüm diğer konserlerinden daha fazla özen gösterir. Öyle ki, dünyanın en iyi piyano yapım ustası olan Fransız Pierre Eard’a özel şipariş verir. Ve konser sonunda Mösyö Baldagi adında bir İstanbullu nişanlısına hediye etmek üzere piyanoyu 16 bin kuruş gibi rekor fiyattan satın alır. Bu alışveriş karşısında şaşkınlığını gizleyemese de Liszt, Eard’a gönderdiği mektupta kendine has üslubuyla, “Piyano bu romantik kaderi, klasik vasıfları düşünüldüğünde fazlasıyla hak ediyordu doğrusu” diye yazar. İşin gerçeği fiyatından dolayı piyanonun ünü Avrupa gazetelerine dek uzanmıştır. Liszt yaşadığı tüm bu atmosferden öylesine etkilenir ki, Abdülmecid için yazılmış Mecidiye Marşı temaları üzerine Grand Parafraz’ı besteler. İstanbul’daki tek bestesi bu da değildir Liszt’in. Pek bilinmeyen yarım kalmış bir diğer eseri de Büyükdere’deki mezarlığın önünde bekleyen dervişlerden esinlenerek yazdığı Derviche’tir.

Adnan Saygun'u keşfetti yoksulluktan öldü

İşte Abdülmecid, tüm Avrupa’nın Osmanlı’yı “hasta adam” olarak alaya aldığı bir dönemde İstanbul’un doğu ve batı kültürlerinin kesiştiği noktada ayakta durduğunu göstermek adına Macar bestecinin ikamet ettiği Nuruziya Sokağı’ndaki evin önüne ziyaretin anısına tabela astırır. Buranın Liszt Müzesi olması için ilk girişimi de bizzat kendisi başlatır. Liszt’in bir kara kalem portresini yapar ve müze tamamlandığında sergilenmesini ister. Müze hiçbir zaman kurulamaz ama Abdülmecid’in ömrü biraz daha vefa etseydi eğer, belki de hayalinin bir başka anlamda gerçekleştiğini görebilecekti.
Çünkü Liszt de İstanbul’u unutamaz. Ülkesine döndükten sonra öğrencilerine uzun uzun Boğaz’ın büyüleyici güzelliğinden bahseder. Bu sürükleyici söyleşilerden etkilenen dahi bir çocuk, mesleğinin doruğundayken İstanbul’a gitmeye karar verir. Henüz çocuk yaşta Liszt'in varisi olarak gösterilen piyano virtüözü Venedikli Alexandro Voltan'dır bu. (1846-1941). İstanbul’dan İzmir’i görmeye giden Voltan, kentin güzelliğine kaptırır kendini ve Avrupa’daki parlak kariyerini bir kenara itip yerleşir. Müslüman olur ve Tevfik adını alır. Müzik tarihine Macar Tevfik adıyla geçecek olan virtüöz klasik Batı müziğinin Türkiye’ye yerleşmesine öncülük eder. İzmir’de piyano dersleri verdiği günlerde Ahmet Adnan Saygun adındaki çocuğun üstün yeteneğini keşfeder ve onun yetişmesi için büyük çaba sarfeder. İlerleyen yaşlarında yoksulluktan hastalanır, Darülaceze'ye yerleştirilir. 1941 yılının nisan ayında vefat eder. Avrupa’da Liszt’in varisi olarak gösterilen, bu yıl 100. doğumgününü kutladığımız ünlü Türk bestekar Saygun gibi bir dehayı Türkiye’ye kazandıran Macar Tevfik, artık kimsenin adını bile anımsamadığı kimsesizler mezarlığına gömülür.

Nuruziya'nın Tarihinden İzler


Kamelyalı Kadının Son Yolculuğu
Liszt, Paris'te konser verdiği sırada tanıştığı Alphonsine Plessis adlı kadına aşık olur. Ve kadını Nuruziya Sokağa gelmeye ikna eder. Ancak İstanbul'a doğru yola çıktığı sırada hastalanır ve yaşamını yitirir. Henüz 23 yaşında hayatını kaybeden bu kadın Marie Duplessis adıyla tüm Avrupa'da ünlüdür. Balzac'tan Rossini'ye, Liszt'e kadar dönemin bütün ünlü simalarını peşinden koşturan kadının en tutkulu aşığı olan Fransız yazar Alexandre Dumas Fils, Kamelyalı Kadın adıyla Marie Duplessis'i ölümsüzleştirir.

Madam Butterfly'ın Apartmanı Belvü

İtalyan opera bestecisi Giacomo Puccini'in en ünlü eserlerinden olan Madam Butterfly da Nuruziya Sokağı ile birlikte anılır. Daha sonra sinemaya da dafelarca uyarlanan Madam Butterfly geyşadır ve Amerikalı bir denizciye aşıktır. Sonu trajedi ile biten bu aşkın erkek kahramanı denizciyi operada ilk canlandıran kişi olan Bernard Boursicot da Nuruziya Sokağı sakinlerindendi. Sokağın metro 30 numaraları Belvü Apartmanı'nı o günden beri Madam Butterfly'ın apartmanı olarak bilinir.

De Gaulle Utandırdı Parke Taşı Döşendi

Nuruziya'da kalan siyasetçiler de renkli simalardır. Ve sokağa 1930'lardan sonra ilk bakım, Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle sayesinde oldu. De Gaulle kaldıktan sonra sokağın harabe halinden utapın ilk kez parke taş döşenir. Türkiye siyasetinde saygın bir yeri bulunan ve ilk kadın parti genel başkanı olan Behice Boran'ın Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) genel merkezi de uzun süre bu sokaktaydı. Sokakta kalan son ünlü siyasetçi ise Jacques Chirac'tan önceki Fransa Cumhurbaşkanı Francois Mitterand'dı.

http://www.yapi.com.tr/haberler/abdulmecidin-kultur-baskenti-kenti-hayali-nuruziya-sokakta-gizli_53595.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!