Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

‘Anadolu Mucizesi’ İstanbul’da

Evliya, ziyaret ettiğinde, Ahlatlı mimar Hürremşah’ın yönetimindeki Selçuklu ustalarınca “nakş” (nakış) işlercesine yaratılan “heykelsi” bezemeler henüz 420 yıllıktı.. Şimdi, 780 yıl sonra bile, yorgun ve yıpranmış olmalarına rağmen her göreni en az Evliya kadar etkiliyor; “tanımlanamaz” bir beceri ve estetik düzeyiyle “ortaçağ” Anadolu’sunun

Cumhuriyet Gazetesi
‘Anadolu Mucizesi’ İstanbul’da

“Üstat, mimar, bu camiye öyle emek sarf edip, kapı ve duvarları öyle nakş bukalemun eylemiş ki methinde diller kısır, kalem kırıktır...”

Bu tanımlama Evliya Çelebi’ye (1611-1683) ait... Anadolu’da Selçuklu mimarlığının “mucizevi” şaheseri “Divriği Ulu Camisi”ni 1649’da ziyaret etmiş...

Mengücükoğlu Ahmet Şah’ın karısı Behram Şah ile kızı Turan Melik’in 1228’de yaptırdıkları külliyede ruh hastalarının su sesi ve “musiki”yle iyileştirildikleri Şifahane de var.

Evliya, ziyaret ettiğinde, Ahlatlı mimar Hürremşah’ın yönetimindeki Selçuklu ustalarınca “nakş” (nakış) işlercesine yaratılan “heykelsi” bezemeler henüz 420 yıllıktı.. Şimdi, 780 yıl sonra bile, yorgun ve yıpranmış olmalarına rağmen her göreni en az Evliya kadar etkiliyor; “tanımlanamaz” bir beceri ve estetik düzeyiyle “ortaçağ” Anadolu’sunun dünyayı şaşırtan uygarlığını belgeliyorlar...

Restorasyon kaygıları

Divriği Külliyesi, işte bu nedenle UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde “çok özel” bir insanlık değeri olarak yerini aldı. Bakımı, ömrünün uzatılması ve daha yüzlerce yıl insan aklının ve yaratıcılığının büyüklüğünü gelecek kuşaklara gösterebilmesi için de nice projeler geliştirildi; girişimlerde bulunuldu...

Ne var ki günümüzün onca gelişkin inşaat teknolojisine ve restorasyon alanındaki bilimsel ilerlemelere rağmen, “onarım kaygıları”ndan kurtulamadı. Her yönüyle “eşi olmayan” dünya mirasının, yine tüm ayrıntılarıyla “özgün”lüğüne zarar gelmesini istemeyenler, “aman!” diyorlar; “restorasyon adına işlenen kültür katliamlarından biri daha, hiç değilse bu başyapıtta yaşanmasın...”

Bu yaygın endişenin temelinde koruma uygulamalarında izlenen ihale yöntemlerindeki “yanlışlara ve beceriksizliklere ortam hazırlayan” bilim dışı kurallar ile bunlar sonucunda ortaya çıkan sayısız olumsuz sonuç yatıyor... Birçok anıtsal yapımız, restore edildikten sonra, eskisini “andıran” yepyeni ve “ruhsuz” binalara dönüşüyor. Bu nedenle “Vakıflar Genel Müdürlüğü”nün kurallarıyla onarıldığında, son yıllarda artan “restorasyonla tahribat”lardan biri daha olmasından korkuluyor...

Bu “uygarlık zaafı”nın giderilmesinde ilk önemli adımı oluşturacak “anıtlar için ayrı ihale yasası” hazırlığı, yıllardır sonuçlanmadı. Dahası, hiç değilse UNESCO listesindeki Divriği Külliyesi’nin sanat tarihi değerini gözeten bir mimari restorasyona olanak sağlayacak “özel yasa” önerileri, siyasilerin gündemine girme şansını bulamıyor...

İşte böylesi bir süreçte, 28 Nisan’da İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin tarihi Taşkışla binasındaki “Mimar Sinan Salonu”nda açılan “Cennetin Kapıları” fotoğraf sergisi, sadece duyarlılık yüklü bir belgeleme değil... Belki daha önemlisi, ülkemizin nasıl bir hazineye sahip olduğunu bir kez daha “fark ettirmek” için mükemmel bir çalışma...

Hürremşah'ın heykeli

Sergi duyurusundaki vurgulamayla; “sıradan bir taş oyma bezemenin çok üstünde heykelsi yontularının sadece İslam sanatı içinde değil dünya sanat tarihinde de başka bir benzerinin olmadığı”nı göstermekle kalmıyor; onarım için en güvenilir yöntemin bulunmasını “yaşamsal” görenlerin “hassasiyetlerini ve haklılıklarını” da kanıtlıyor. Çalışmanın danışmanı Prof. Doğan Kuban’ın, “Hürremşah’ın Heykeli” nitelemesiyle birlikte “adeta dokunulmadan müzeye kaldırılması, Kutsal Emanetler gibi saklanması gereken bir sanat ürünü” demesindeki “gerçekçi”liği de gözler önüne seriyor...

Fotoğrafları kutlanacak bir özen ve ustalıkla çeken Mimar Cemal Emden ile sergiyi tasarlayan ve gerçekleştiren mimar Basri Hamulu, özellikle “yok olma” tehlikesini taşıyan “taç kapı”lara şöyle dikkat çekiyorlar.

“Bu külliyeyi olağanüstü kılan taç kapıları. Çünkü taşlar geleneksel yöntemle tek tek işlenip üst üste dizilmemiş; bir heykel gibi yekpare taştan oyulmuş. Bu yöntem külliyeye aynı zamanda 800 yıldır ayakta kalacak bir sağlamlık da kazandırmış...”

‘Vakıf Haftası'ndayız

Taşkışla’da 29 Mayıs’a kadar görülebilecek serginin açılışına, “Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü”nden katılan yoktu.. Oysa tam da bugünlerde ‘Vakıf Haftası’ (04-10 Mayıs 2009) kutlanıyor ve Ankara’daki toplantılarda eski eserlerimizin korunması” ele alınıyor!

Davet edildikleri halde, yaşatılmasından sorumlu oldukları bu dünya şaheserinin “mutlu gün”üne gelmeyen ve “çok özel bir koruma yöntemi”ne gereksinimi olduğunu kanıtlayanlara “teşekkür” bile etmeyen Vakıflar yönetimine bilmem ki ne demeli... Üstelik, Vakıflar Haftası’nın davetiyesinde de Divriği Ulu Camisi Taç Kapısı’nın fotoğrafını kullanmalarına rağmen...

Cennetin Kapıları dünyayı da dolaşmalı. Öncekiler bir yana, “sonra”kiler arasında bile ustalık ve yaratıcılıkta “yegâne”liğini koruyan mimarlık hazinemizin “evrensel”liği kanıtlanmalı...

http://www.yapi.com.tr/haberler/anadolu-mucizesi-istanbulda_68793.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!