Yerel seçimlere sayılı günler kala mevcut belediye
yöneticileri son sürat geçmiş yıllara ait icraatlarını sergiliyor, adaylar ise
önümüzdeki dönemde seçilirlerse hayata geçirmeyi planladıkları projelerini halka
sunuyorlar. Fakat seçim öncesi belediyelerin asli görevlerinden olan yapılı
çevrenin oluşturulması çalışmalarında engelliler için gerekli tedbirlerin
alınması ve uygun düzenlemelerin hayata geçirilmesi konusunun yeterince gündeme
taşınmaması oldukça dikkat çekiyor. Bunun en önemli nedeni şüphesiz bu konuda
geçmişte yeterince uygulama yapılmamış olmasıdır.
Yürürlükte olan İmar Kanunu ve ilgili tüm yönetmelikleriyle,
fiziksel çevrenin engelliler için erişilebilir olarak inşa edilmesi amacıyla
planlama ve uygulama yaptıkları ve denetimlerinde olan tüm alanlarda ve
yapılarda, Türk Standartları Enstitüsü’nün ilgili
standartlarına uyulması 1997 yılından bu yana yerel yönetimlerin asli
görevlerinden biridir. 2005 tarihli Özürlüler Kanunu’nda ise
yerel yönetimlere 7 yıllık süre tanınarak kamu kullanımına açık olan mevcut tüm
alanların; resmî yapılar, tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar,
spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel altyapı alanlarının, 2012 yılına
kadar engellilerin erişebilirliğine uygun duruma getirmeleri istenmiştir. Yine
yasaya göre, toplu taşımacılık hizmeti verenler aynı sürede şehir içinde
kendilerince sunulan ya da denetimlerinde olan toplu taşıma hizmetlerinin
engellilerin erişebilirliğine uygun olması için gereken tedbirleri almakla ve
mevcut özel ve kamu toplu taşıma araçlarını engelliler için erişilebilir duruma
getirmekle yükümlüdür. Bu sürenin yarısını görevde olan belediyeler tüketmiş
durumdadır.
2002 yılında yapılan Özürlüler Araştırması’na göre
Türkiye’de, dolayısıyla Ankara’da nüfusun yüzde 12.29 gibi önemli bir kesimi
engellidir. Peki engelli Ankaralıları günlük yaşamın içinde, örneğin Kızılay’da
veya oturduğumuz semtteki parkta dolaşırken, kendi başına pazar yerinden veya
küçük bir semt marketinden alışveriş yaparken, restoranlarda veya kafeteryalarda
otururken, yani engelli olmayanların rahatça gezip dolaşarak günlük yaşamını
geçirdiği alanlarda yeterince görebiliyor muyuz?
Ankara’da yaşayan engelliler, her geçen gün evlerine daha çok kapanan ve
toplumsal yaşamdan koparılan bir kesim olmuştur. Bu süreçte, yapılan her türlü
kentsel uygulamada, gerek yapılı çevre çalışmalarında, gerekse verilen kentsel
hizmetlerde engellilerin gereksinimlerinin göz önünde bulundurulmaması en önemli
rolü oynamıştır. Bu uygulamalara birkaç örnek;
‘Üstgeçitleri kullanmak imkânsız’
Ankara’da uygulanan trafik politikası, engelliler açısından her geçen gün
hareketliliği zorlaştıran engellerin sayısını daha da artırmıştır. Kent merkezi
Kızılay, burayı yaya olarak kullanmak isteyen görme ve
ortopedik engellilerin kâbusu haline gelmiştir. Örneğin Meşrutiyet
Caddesi, yayalar tarafından yoğun bir şekilde kullanılan sokakları
kesen bir güzergâhtır. Fakat bu caddeye yönlendirilen taşıt trafiğinin
aksamaması için yayalar ikinci düzey geçitleri yani üstgeçitleri kullanmak
zorunda bırakılmıştır. Ancak bu geçitlerin tekerlekli sandalyeli bir Ankaralı
tarafından kullanılabilmesi imkânsızdır. Bu şartlarda Meşrutiyet Caddesi
tekerlekli sandalye kullanan Ankaralılara kapalıdır.
Bu tabloda, koltuk değneği kullananlar, görme engelliler ve yaşlıların yeri
de tekerlekli sandalye kullananlarla çok benzerdir. Kullanılması son derece zor
ve güvensiz olan bu geçitler, kent merkezine yakışmayan uygulamalar olarak
yıllardır engellilerin önünde, bu kişilerin zorlukla hareket edebildiğini
yüzlerine vuran köprüler olarak yükselmektedir.
Yönetmelikteki yerleri ne?
Peki bu uygulamanın başta bahsedilen mevzuattaki yeri nerededir?
Aylardır, seçim hazırlığı sürecinde kaldırım yenileme çalışmaları tüm kentte
sürdürülmektedir. Açık alan düzenlemelerinin önemli bir bölümünü oluşturan
kaldırımlarda engelliler için yeterli önlemlerin alındığı veya gerekli
donanımların sağlandığı söylenebilir mi? Bilimsel ölçülerden ve özelliklerden
son derece uzak, devamlılığı olmayan, hatta kış şartlarında kazalara yol
açabileceği için tehlike arz eden rampalar sadece yapmış olmak için yapılmanın
ötesine yine geçememiştir. Erişilebilirliğin en basit uygulamalarından olan
rampalar yol kotuna bir türlü oturtulamamış, genişliği tekerlekli sandalyenin
geçişine yetmeyecek kadar dar tutulmuştur. Kaldırımlarda, özellikle yoğun
kullanımın olduğu alanlarda bulunması gereken bazı ek donanımlara, örneğin görme
engelliler için kabartmalı yönlendirici ve uyarıcı bilgilendirme kaplamalarına,
uygulama sırasında yer verilmemiştir. Bu durum körler ve az görenler bu alanları
kullanırlarken güvenliklerini tehlikeye atmakta, bir yerden bir yere ancak bir
refakatçi yardımıyla ulaşabilmelerine neden olmaktadır.
Diğer yandan aralık ayında 500 tane belediye otobüsünün kent içinde
kullanılmak üzere satın alındığı ve bu otobüslerden sadece 50 tanesinin
engelliler için asansör donanımına sahip olduğu duyurulmuştur. Son yıllarda
asansör yerine basamaksız ve alçak tabanlı otobüsler tüm dünyada ve ülkemizde
tercih edilirken, yüzde 10’u engellilerin kullanımına uygun olan bu otobüslerin
çalıştırılacağı hatların ve saatlerinin engelliler tarafından takip edilmesi ve
bu güzergâh bilgilerine göre günlük etkinliklerini planlamaları gerekecektir.
Yani hizmetler gereksinimlere göre düşünülmediği için kullanıcılar hizmetlere
kendini ayarlamak zorundadır. Diğer pek çok kentte yakın geçmişte satın alınan
otobüslerin tümü engellilerin kullanımına uygun olarak seçilmişken, başkentin
ulaşım sisteminin hâlâ eski usullerle, yalnızca hareketlilik sorunu olmayan
kişilerin kullanımına uygun biçimde sürdürülmesi, engellileri sadece özel
taşıtlara ve taksilere muhtaç etmiştir. Bu durumun engellilere ve engelli
ailelerine maddi bir külfet getirdiği, dolayısıyla belediyelerin toplumun her
kesimine eşit hizmetler sunması ve kaynakları adil dağıtması ilkesine aykırı
olduğu açıktır.
Peki bu uygulamaların başta bahsedilen mevzuattaki yeri nerededir?
Bu örneklere yıllar içinde sayısı giderek artmış yenilerini eklemek için
herkesin oturduğu evin, işyerinin ve gününü geçirdiği farklı kent kesimlerinde
çevresine biraz bu gözlerle bakması ve “ben engelli olsam Ankara’da istediğim
yere gidebilir miyim” diye düşünmesi yeterlidir.
Konuyla ilgili yasal yükümlülükler çok açık olmasına rağmen bunları
uygulamayanlara sormakta fayda var:
“Siz olsanız sadece ayağınıza getirilen yardımlarla yetinerek evde kalmaya
mahkûm bir şekilde yaşamınızı sürdürmek ister miydiniz? Üstelik başka bir
şehirde yaşasanız hareketlilik şansınızın daha fazla olacağını bildiğiniz
halde”.
Dr. Deniz Çağlayan Gümüş / Şehir Plancısı
|