Yıllardır beklenen “Alışveriş merkezleri” (AVM) tasarısı
TBMM komisyonlarında... Kamuoyu “darbe” gündemiyle yatıp kalktığından “sessiz
sedasız” yasalaşma yolunda... Oysa AVM’lerin de “kentlere darbe” olduğunu; kent
yaşamını “tüketim düzeni”ne tutsak ettiklerini; üretim ekonomisinin
köreltilmesinde “küresel sömürgecilik”le bütünleştiklerini bilmeyen kaldı mı?
Tarihsel çarşı-pazar geleneğimizi söndürerek, “kent ve yaşam kültürü”müzü yok
ettiklerini söylemekten de dilimizde tüy kalmadı...
Buna rağmen tasarıya ne “devrimci”lerden, ne “muhafazakâr”lardan, ne de
“kültür kurumları”mızdan bir ses var... Kendi esnafımızdan alışveriş yapmak
yerine “elin reyonları”nda el arabasıyla gezinmenin, “gelişme”ye değil
“yozlaşma”ya; kalkınmaya değil emperyalist sömürüye yaradığını bilmem ki nasıl
anlatabilsek?
Şehirciliğe ‘balyoz’
TBMM’deki tasarı sözde AB hedeflerine göre hazırlanmış! “Sözde” diyorum,
çünkü bütün Avrupa, AVM’leri “kent dışı”na çıkartırken bizimkiler diyor ki:
“İmar planında uygun yer yoksa bile kurul raporuyla yer açılabilir!” Nasıl
mı?
Tasarı, aralarında “şehirci”lerle “mimar”ların bulunmadığı! 9 kişilik bir
“izin kurulu” tanımlıyor. Belediye başkanlarının yönetiminde sanayi ve ticaret
il müdürleri ile sanayi ve ticaret odalarından ve esnaf kuruluşlarından
temsilciler, yeni AVM’ler için önce imar planına bakacaklar… Planda yer varsa
hemen “uygun” görecekler; yoksa, tutup bir “rapor” hazırlayarak yine “uygun”
diyecekler! Böylece kentlerimizin imar planları bu kez de “AVM’lere yer açmak”
için delik deşik edilecek... Hangi AB kentinde şehirciliğe böylesine balyozlar
indirilebilir; hangi ülkede imar izni verecek kurullar “mimarsız ve plancısız”
oluşabilir?
Tasarı bu haliyle, sadece hukuk yoksunu değil, bilim ve akıl yoksunluğuyla da
kentlerimizi AVM’lere kurban ediyor. Kültür yoksunu yaklaşımıyla bin yıllara
dayalı çarşı-pazar zenginliğimizin, aynı zamanda kimlikli yaşama güvencemiz
olduğunu asla göremiyor...
Göstermelik kurallar
Tasarının diğer ayrıntıları da “göstermelik” safsatalardan ibaret...
Büyüklüğü 400 m2’den fazla marketler pazar ve tatil günleri açılmayacakmış! Oysa
şu ünlü zincirlerin sokak aralarındaki mağazaları zaten 400 m2’den küçük... Yani
mahalle bakkalımız, semt çarşımız kapalı; çoğu uluslararası sermayeli “marka”
marketleri açık! Aynı marketler hafta içinde de 10.00’da açılıp, 20.00’de
kapanacaklarmış!.. Neden?.. Demek ki “esnaf”ımız sabah ezanıyla dükkânlarını
açarken “efendi”ler uykularını alarak teşrif etmek istiyorlar!
Tasarının en “gülümseten” maddesi ise son kullanma tarihi geçen ürünün
satılamayacağı! Bu zaten yasak değil midir? Sağ olsunlar! Az kalsın bayat ürünle
zehirleniyorduk, engel oldular!...
Otomobil aşkı
Aslında artık “olmaması” gereken, ama tasarıyla yeni “güvence”lere bağlanan
“şehir merkezindeki AVM’ler”de otopark koşulu getirmek de bir marifet değil, tam
tersine “çağdaş şehirciliğin inkârı”dır... Dünya kentleri yayalaşırken; planlama
bilimi “Otomobiller merkeze giremezler” diye bas bas bağırırken; kent içindeki
her yeni otopark alanının daha fazla otomobili çektiği, bu nedenle çözüm değil
“çözümsüz sorun” yarattıkları sayısız akademik raporda açıkça belgelenirken;
hatta AVM’ler de zaten öncelikle “otomobil baskısı” nedeniyle kent dışına
çıkartılırken tasarıdaki bu “otomobil aşkı” hazindir, ayıptır...
Sözün kısası bu AVM tasarısı Türkiye’nin planlama birikimlerine hakarettir.
Ülkemizin çağlar boyu kent ve yaşam zenginliğini oluşturan geleneksel çarşı ve
pazar uygarlığına adeta düşmanca yaklaşımıyla “Anadolu’ya yabancılaşma”nın
doruktaki belgesidir... TBMM, kendi tarihsel kimliğine ve “varlık nedeni”ne
yakışmayan bu tasarıyı görüşme zahmetine bile girmemelidir...
|