Foto: Garbis Özatay
Marmara’daki 7.6’lık bir depremde deniz tabanıyla birlikte Bursa, Balıkesir
ve Çanakkale’nin 5 metre batıya kayacağını belirten Prof. Dr. Celal Şengör,
beklenen hasarın da 50 milyar dolar olarak hesaplandığını
söyledi.
İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Şengör, Marmara Denizi’nde
beklenen deprem ve olası etkileri üzerine yaptığımız ve bugün ikinci bölümünü
yayımladığımız söyleşide çarpıcı sayılarla önümüzdeki tehlikeyi ortaya koydu.
Prof. Şengör depremde nerelerin ne kadar etkileneceğini ve depreme hazırlıklı
tek kurumun Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu da da
anlattı.
İstanbul depremi nasıl hissedecek?
-
Parçalı kırılırsa, yani Tekirdağ tarafındaki fay kırılırsa İstanbul’un Anadolu
yakasının güney sahili, doğudaki kısım yani Adalar’ın arkasındaki fay kırılırsa
İstanbul’un batısındaki güney sahilleri, eğer tek parçalı kırılırsa Boğaziçi
köprüsünün güneyindeki Avrupa ve Anadolu yakasındaki güney sahilleri tehlike
altında olacak. Yani deprem buralarda 9-10 şiddetinde hissedilecek. 7.6
büyüklüğündeki depremde Marmara Denizi’nin tabanı özellikle güney Marmara’daki
şehirler (Bursa, Balıkesir, Çanakkale), 5 metre batıya doğru kayacak. Bu
büyüklükteki deprem, Hiroşima’ya atılan atom bombasının 175 katının çıkardığı
enerji miktarına eşit olarak hesaplanıyor. Aynı zamanda bu 2 milyon 640 bin ton
TNT’ye denk geliyor. Yani 400 trilyon tonluk bir kütle bir dakika içinde 5
metrelik bir atım sağlıyor.
Kente vereceği
hasar?
- Yine yapılan hesaplara göre bu depremin zararı, Japon
JICA adlı kuruluşun hesabına göre, 50 milyar dolar. Şili depremindeki hasardan
daha fazla. Yine en kötü deprem senaryosuna göre 52 bin ila 87 bin arasında can
kaybı yaşanacak. 135 bin kişi ağır yaralanacak. Yaklaşık 60 bin bina ağır hasar,
128 bin orta hasar görecek. Kısaca binaların yüzde 60’ı hasar
görecek.
Yeşilköy-Silivri kilit
Fay sanki
Marmara’da bir yerlerde takılmış, kilitlenmiş gibi değil mi?
-
Yeşilköy ile Silivri arasında fayın takıldığını, kilitlendiğini düşünüyoruz. Fay
burayı aşarsa, yani kırılma gerçekleşirse büyük deprem bizi bekliyor,
demektir.
Tarihi eserler etkilenecek mi?
- Tarihi
eserler arasında Topkapı Sarayı çok büyük tehlike altında. Bir konuşmamızda ben
sormuştum, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Topkapı Sarayı’nda ciddi hiçbir çalışma
yapılmadığını sadece makyaj yapıldığını bana bizzat söylemişti. Topkapı
Sarayı’na 1999 depremi sonrası o zamanın yöneticisi bakmamı istemişti. Baktık ve
müthiş zarar gördüğünü belirledik. Özellikle Hazine dairesinin ön duvarı sahil
yoluna bakan duvar ayrılmak üzereydi. Daha önce 1509’da o duvar çökmüş. 1999
depreminde duvar tekrar ayrılmak üzereydi. Kubbelerde koca koca çatlaklar
oluşmuştu. Eğer Topkapı Sarayı yıkılırsa meydana gelecek yağmayı kimse
engelleyemez. Dünyanın en büyük tek kristal zümrütü Topkapı’da. Adamın biri bunu
alsa götürse nereden bulacaksın, mümkün değil. Kaşıkçı elmasını at cebine git,
kim bulacak? Topkapı Sarayı’nı bilen birisi oradan çok şey
götürür.
Ayasofya’nın durumu nedir?
- Ayasofya’ya
bir şey olmaz. Olsa olsa kubbe çöker. Çünkü kubbe daha Ayasofya yapılırken
çökmeye başlamış. Ama sonra onun da önlemini almışlar. İki büyük depremde kubbe
çökmüş. 16. Yüzyıl’a gelene kadar Ayasofya epeyce zarar görmüş depremlerden.
Ancak Kanuni Sultan Süleyman, Mimar Sinan’a buranın onarımını yaptırmış. Mimar
Sinan da Ayasofya’yı piramit haline getirmiş. Çok büyük ayaklar dikmiş.
İstediğin kadar salla bir şey olmaz. Büyüklüğü 8’in üzerinde depremlere bile
dayanıklı bir yapı Ayasofya.
Ecevit randevu
vermedi
Size göre askerler depreme sivillerden daha
duyarlı, neden böyle?
- Bunu şimdi örnekler vererek anlatmak
istiyorum. 1999 depreminden sonra depremin önemini ve neler yapılması
gerektiğini anlatmak üzere Ankara’ya gittik ve çeşitli kişilerden randevular
istedik. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cumhur Asparuk bizi hemen kabul
etti. O zaman Başbakan olan Ecevit, Başbakan Yardımcısı olan Devlet Bahçeli ve
Devlet Bakanı üstelik de bir jeolog ve beni iyi tanıyan Şuayip Üşenmez randevu
vermedi. Asparuk Paşa, bizi üç saat boyunca dikkatle dinledi. Zamanın Hava Harp
Okulu Komutanı Bilgin Balanlı ve sonraki komutan Şevket Dingiloğlu bizim
çalışmalarımızla yakından ilgilendi ve hep destek verdi. Askeriyede o adam
gitti, bu adam gitti diye bir sorun yok. Ciddi bir ilgi var. Komutanlar sizinle
laf olsun diye değil, entelektüel olarak da
ilgileniyorlar.
Şimdiki hükümetle, belediyeyle ilişkiler
nasıl?
- AKP iktidarı zamanında ise yardım bir tarafa, 2004-2005
yıllarında ciddi baltalamalarla karşılaştık. Bunların detaylarını Prof. Dr. Naci
Görür biliyor. Ben bu hükümetteki arkadaşlarla teke tek konuşmayacağımı bir TV
programında söylemiştim. Çünkü iftira atmalarından korkuyorum. Halkıma yardım
etmek için, deprem konusu o kadar hassas ki, şeytanla bile konuşurum bu konuda.
Ama AKP’yle konuşmam için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tayin edeceği iki muvazzaf
asker olacak. Bu orgeneral de olabilir er de... Bu iki kişi odada olacak, ne
dediğimi duyacaklar. Ancak o şartla konuşurum. TÜBİTAK’la iş yapmam. Çünkü
Başbakan’ın bir tasarrufuyla kanun dışına itilmiştir. Bu nedenle TÜBİTAK’la iş
yapmakla mafyayla iş yapmak arasında bir fark yoktur bana göre.
Peki belediye?
- Prof. Dr. Naci Görür, denizaltı
sürekli gözlem istasyonlarına Türkiye’nin de bir katkısı olsun diye iki kez
başvurdu belediyeye, 350 bin lira istedi. Çünkü Naci, “Artık utanıyorum, bu
bizim denizimiz, zaten parayı yabancılar veriyor, bir 350 bin lirayı da biz
verelim. Bu işin bir parçasını da biz yapalım, çünkü hiçbir maddi katkımız yok”
diyordu. Belediye de vereceği konusunda söz verdi. Yabancı heyetler geldi, tam
sözleşmeler yapılacak belediyeden son gün “hayır” dediler. Son gün “hayır” dedin
mi, adama başka kaynak bulma imkanı da vermiyorsun. Bu aktif bir baltalamaya
giriyor. Zamanında veremeyeceğini söylersin, “Sen başka kapıya git” dersin o
başka. Ama son gün söylüyor. Yabancılar hayretler içersinde kalmıştı. Düşünün
bunu yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Ordunun dışında kimsenin parmağını
kımıldattığı yok.
Askerden anında
çözüm
Nasıl?
- Örneklerle anlatayım. Son
çalışmada Marmara’nın tabanındaki gazlardan örnekler alındı. ABD’ye giderken
gümrüğe takıldı. Eğer gidemezse gazın kimyasında meydana gelecek değişiklikler,
milyonlarca dolarlık çalışmayı beş para edebilirdi. Gümrükte takılmasının nedeni
de bu aletlerin (küçük bakır tüpler) deklare edilmemiş olmasıydı. İstanbul
Teknik Üniversitesi araya girdi; ancak gümrük görevlileri nuh diyor peygamber
demiyorlardı. Sonra bize yardım etmesi için Oramiral Metin Ataç’ı aradık.
Sonunda sorun çözüldü ve bu örnekler yurt dışına çıkarılabildi. Aksi takdirde
bütün çalışmalar bir gümrükçünün kaprisi yüzünden heba olacaktı.
Marion
Dufresne adlı Fransız araştırma gemisi Marmara’ya geldi ama izin olmadığı için
kaptan bir adım gitmiyordu. Oysa bizim Dışişleri Bakanlığı’nın izni çoktan
vermiş olması gerekirdi. Dışişleri Bakanı da Abdullah Gül’dü. Çünkü tüm
programlar hazırlıklar yapılmıştı. Ancak 6 aydır izin kağıdı verilmemişti. O
zaman Deniz Kuvvetleri’ne bağlı Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanı
Tuğamiral Nazım Çubukçu’yu aradık. Durumu anlattık. 25 dakika geçti geçmedi izin
kağıdı gemiye fakslandı. Yine İmralı açıklarında araştırma yapmamıza izin
vermiyorlardı. Zamanın Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ergin Celasin paşaya
telefon ettik, hemen izin çıktı. Böyle örnekler
çok.
Siviller arasında koordinasyon
yok
Askerler depreme nasıl
hazırlanıyor?
- Orgeneral İlker Başbuğ’un 1. Ordu
Komutanlığı’nın son yılında İstanbul’da bir toplantı yapıldı. İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı, İstanbul Valisi, İstanbul’da depremle ilgili
kurumların temsilcileri katıldı. Burada ortaya çıktı ki, sivil kurumlar arasında
hiçbir koordinasyon yok. Oysa askerler son derece düzenli, koordinasyonlarını
kendi aralarında kurmuşlar. Arzuları sivillerle de bir koordinasyon yapmak.
Asker İstanbul’u afet bölgelerine ayırmış. Afet bölgeleri içerisinde ikişer tane
birlik seçilmiş, bir birlik depremzede olursa diğer birlik devreye girsin diye.
İstanbul Valiliği kendi çapında bir şeyler yapmıştı ama burada üzerine
düşeni yapmayan belediyeydi. Belediyenin seçilmiş yöneticilerinin halkla bu
konudaki ilişkileri sıfıra yakın. Kandilli Rasathanesi Başkanı Gülay hanım,
bana, “Biz erken uyarı ikaz sistemimizi bitirdik. Prof. Dr. Mustafa Erdik
başkanlığında bütün şalterleri kapatabilecek sistemi geliştirdik, ancak bizden
bu sistemi alacak muhatap bulamıyoruz” dedi. Ne yazık ki, İstanbul depremi
olduğu zaman biz en büyük depremi toplumun içinde yaşayacağız. Toplumun içindeki
deprem korkunç olacak. Öyle olacağı için de başa
çıkamayacağız.
Ne tedbirler var
bilmiyorum
Bu 11 yılda ne gibi tedbirler alındı size
göre?
- İstanbul’da ne gibi tedbirler alındığını halk bilmiyor.
En azından ben bilmiyorum. Bir deprem olduğu zaman ben nereden ekmek alacağım,
suyumu nereden temin edeceğim, telefon şebekesi çökecek deniyor, haberleşmeyi
nasıl yapacağız? Sahra hastaneleri nerelerde kurulacak? Şimdi bu konuda ne
yapacağını bilen tek kurum var; o da Türk Silahlı Kuvvetleri. Silahlı Kuvvetler,
İstanbul’u bölgelere ayırmış, her bölge için iki birlik tayin edilmiş. Büyük bir
ihtimalle ekmek üretimini, seyyar hastaneleri de düşünmüşlerdir. Halk nasıl
yönlendirilecek, hastane nerede olacak, hangi yaralılar nereye gidecek, kentte
gaz durumu nedir bilmiyoruz. Senin evin çökmüş ama aşağıdan alev geliyor. Yani
hayatta kalmış olsan bile toz halinde çıkarsın dışarıya. Bütün bunlar koordine
edildi mi, edilmedi mi?
|