Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Beldelerde Sevinç ve Hüzün...

Anayasa Mahkemesi’nin kararı açık. Yüce yargı, bu yasa çıktığından beri kim bilir kaç kez yazdığımız “çekince”lerimize sanki hak veriyor. Her biri tarihten gelen “kurumlaşmış” gelenekleriyle kentlerine ve yerel değerlerine sahip çıkan; ya da bütün bunların “belediye”yle geliştirilmesi gereken “belde”lerin köyleştirilmesine “hayır” diyor.

Cumhuriyet Gazetesi
Beldelerde Sevinç ve Hüzün...

Nüfusu 2 binden aşağı düşen belde belediyelerinin kapanmasını öngören yasaya Anayasa Mahkemesi “bazıları dışında evet” dedi. Bunun yerel seçimlere nasıl yansıyacağını ise Yüksek Seçim Kurulu Başkanı şöyle açıkladı: “Nerede köy, nerede belediye seçimi yapılacağına Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesi yayımlandıktan sonra toplanıp bir karar vereceğiz.” (Hürriyet-02 Kasım 2008)

Oysa Anayasa Mahkemesi’nin kararı açık. Yüce yargı, bu yasa çıktığından beri kim bilir kaç kez yazdığımız “çekince”lerimize sanki hak veriyor. Her biri tarihten gelen “kurumlaşmış” gelenekleriyle kentlerine ve yerel değerlerine sahip çıkan; ya da bütün bunların “belediye”yle geliştirilmesi gereken “belde”lerin köyleştirilmesine “hayır” diyor.

Çünkü karar, adrese dayalı nüfus sayımıyla “2 binden azsın” denmesine “itiraz” eden belediyelerin haklarını korumakla yetinmiyor. Tarihsel kimlikleri ve doğal güzellikleri ancak demokratik bir yerel yönetim örgütlenmesiyle korunabilecek, kültür ve turizm bölgelerindeki beldelerin de yine “belediyeleriyle yaşamaları”nı sağlıyor.

Biz de hep öncelikle bunu savunduk. Aralarında Osmanlı döneminde kurulanların bile bulunduğu; hatta ulusal ve uluslararası ödüller almış belediyelerimizi kapatan anlayışın “sorgulanması” gerektiğini belirttik. Şimdi yüce yargı, bu serzenişimizin temel nedenini oluşturan ve yasaya eklenmiş 44 sayılı listedeki köklü belediyeleri de yok etmeyi öngören geçici 1. maddeyi iptal ederek, “uygarlık ve kent kültürü”nü umursamayan iktidara adeta şu dersi vermiş oldu:

“Kentsel yaşamın demokratik gelişimi ancak belediye ile olur. Bu nedenle her biri kendi beldelerinin tarihsel varlıklarıyla bütünleşmiş belediyeleri kapatmak, çağdaş yaşamla bağdaşmaz...”

Nitekim Çorum’a bağlı uygarlık merkezimiz Alacahöyük; Marmaris’in cennet köşesi Turunç; Akdeniz kıyılarımızın ünlü kasabası Kalkan; Aksaray’ın kimlikli beldesi Ulukışla; Kırşehir’e bağlı tarih zengini Dulkadirli; Ege’nin efsanevi gölüne adını veren Bafa; Muğla’nın korunması gereken SİT’lerinden Bozüyük; Kapadokya’nın güzelleri Göreme ve Mustafapaşa; Şanlıurfa’nın kültür merkezlerinden Eyüpnebi.. ve daha birçok “tarih, kültür ve turizm” yerleşmemiz için iktidarın “sizi kapattım!” sözü yargıdan geri dönmüş oldu.

"Oyçokluğu"nun ikilemi!

İşte bu sonuca rağmen, medyanın aynı kararı sadece “CHP’nin iptal başvurusuna ret” şeklinde duyurması, sıradan bir “cehalet” olabilir mi? Yasanın tarihsel belediyeleri kapatan geçici 1. maddesi iptal edilirken, diğer maddelerinin “onay”lanmasını sağlayan üyelerin aynı zamanda AKP’yi “kapatmayan”lar olması ise ne kadar düşündürücü? Çünkü, yasanın 5 oya karşı 6 oyla “Anayasaya uygun” sayılması sonucunda “kapanacak” belediyeler arasında “kapanmayan”larla benzer özelliklere sahip olanlar da var. Örneğin Bursa’nın Gölyazı beldesi, antik çağdan beri ünlü Apollon gölüyle iç içe yaşayan bir kasaba olduğu halde ve tümü doğal-kentsel SİT kapsamında korunmasına rağmen artık “belediyesiz” mi kalacak?

Yine yasanın iptal edilmeyen maddeleri yüzünden, İstanbul varoşlarındaki onca kaçak yerleşme yanında planlı ve yasal yapılaşan bir Bahçeşehir; adını ünlü mimarımızın köprülerinden alan bir Mimarsinan; Ankara’da cumhuriyetin gözbebeği köy enstitüsünü kucaklamış bir Hasanoğlan; Anadolu’yu Kıbrıs’a bağlayan iskelemiz Taşucu gibi, her açıdan belediye olmaları gereken kasabalarımız da nasıl “köy” ya da “mahalle”ye dönüşebilirler?

Anayasa Mahkemesi’nin 6 üyesince bu garipliğe gerekçe gösterilen “yasamanın takdiri”, yukarda örnekleri verilen “kapatılmaları durdurulmuş” belediyeler için de geçerli değil miydi?

Ya "özerklik şartı"?

Aynı takdirin demokratik haklara uygun kullanılması gerektiğinden, 6 üyenin bunu umursamadan “CHP’nin iptal istemine ret oyu” vermeleri; dahası “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nı bile gözetmemeleri, yüce yargıyı hak etmediği soru işaretleriyle karşı karşıya bırakıyor.

TBMM onayıyla “ulusal yasa”mız sayılan söz konusu şart, belediye kurulurken uygulanan “referandum” kuralını kapatılırken de öngörüyor. 5’e karşı 6 oyla alınan karar, belde sakinlerinin evrensel demokratik hakkını bile göz ardı etmiş oluyor.

Gelişmiş demokrasilerde insan yerleşimlerinin olabildiğince belediye ile yönetilmesi “demokratik toplum hedefi”nin öncelikli koşulu kabul edilir. Avrupa ülkelerinde en küçük yerleşmelerin bile belediye olması bundandır.

Çünkü belediye, belde sakinlerinin o kenti yönetecek başkan ve meclis üyelerini seçerek göreve getirmeleri; beldenin yaşam koşulları ve geleceği hakkında kendi aralarından seçtikleri belediye meclislerini sorumlu kılmaları; “demokrasi bilincinin güçlenerek kurumsallaşması”nın da temelidir.

Bu nedenle belediyelere “demokrasinin beşiği”; belediye yapılanmasına da “demokrasinin kalesi” denmektedir. Öyle görünüyor ki hem kapatma yasasını hazırlayanlar, hem de kapatmaya onay verenler, bu tanımları bile önemsemiyorlar.

Büyükşehir beldeleri

Anayasa Mahkemesi “büyükşehirlerdeki beldeler”in kapanmasına ise Büyükşehir Belediye Başkanları’nı da dinleyerek karar verdi. Bu başkanlar eminim ki beldelerin öncelikle “imar anarşisti” olmalarından yakınarak, “planlı kentleşmeyi engellediklerini” söylediler. Ne var ki büyük şehirlerde de süregelen “imar düzenbazlıkları”nın önlenmesi için tutup onları da kapatmak nasıl çözüm değilse, aynı durum beldeler için de geçerli değil midir?

Büyükşehir Belediye Başkanlarının bu konudaki görüşleri “demokrasiden vazgeçmek” olmamalıydı. Demokrasiyi adeta “talan özgürlüğü”ne dönüştüren “denetimsiz imar yetkilerini kaldırmak” neden akıllarına bile gelmiyor?

Belde belediyelerinin “imardan sorumlu olmadan” da yerel hizmet verebileceklerini; hatta bunun sağlıklı ve demokratik kentsel yaşam için zorunlu olduğunu yüce yargıya neden söylemediler?

Ne var ki belediye ile imar yetkisi öylesine “özdeş” görülüyor ki örneğin kimse şu içerikte bir yasal düzenlemeyi hâlâ önermiyor;

“Yerel hizmetleri yerel yönetimler yapar. Ancak yeterli teknik kadro ve ekipmanları olmayan belediyeler imar yetkilerini kullanamazlar. Büyükşehirlere bağlı belediyeler ise bütüncül kent planına uymak zorundadırlar...”

Aslında buna benzer yaklaşımlarla düzenlenen “İmar ve Şehircilik Yasası Tasarısı” 2004 yılından beri “Başbakanlık”ta bekletiliyor! Aynı tasarıya bile “aykırı” olan belediye kapatma yasası için “davacı” olmuş CHP’nin, yüce yargı kararına da uygun yeni bir yasa tasarısını hazırlayarak TBMM’ye sunması ne kadar anlamlı olur.

Üstelik, belediyelerin kapatılmaları bir yana, daha da çoğalmalarını öngören, böylece demokrasiyi tüm yerleşmelerimizde “çağdaş yaşam tarzı” kabul eden bir düzenleme olarak...

http://www.yapi.com.tr/haberler/beldelerde-sevinc-ve-huzun-_64452.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!