Beyliklerden devletlere, oradan da imparatorluklara
uzanan mazimizde hep bir şekilde denizlerle içi içe olmuşuz. Deniz savaşları,
kuşatmalar, donanmalar, Akdeniz'de mücadele edilen korsanlar derken bugüne kadar
millet olarak epey bir denizcilik geçmişi bırakmışız arkamızda... Bir de tüm
bunlara, bu diyarların evvelki sahiplerinden (Bizans, Roma ve daha eskiler)
kalan mirası da eklediğimizde muazzam bir denizcilik tarihiyle karşı karşıya
kalıyoruz.
Gelgelelim, hal böyleyken ülkemizde tam manasıyla bir denizcilik müzesinin
varlığından söz etmek mümkün değil. Askeri savaş gemileri ve malzemelerinin yer
aldığı deniz müzeleri mevcut olsa da, bunlar bir denizcilik müzesinde olması
gereken her şeyi bir araya getirmiyor. Bu işe gönül verenlerin azlığı, olanların
ise girişimciler tarafından destek bulamaması bir denizcilik müzemizin önündeki
en büyük engel şu anda. Milli dalgıç ve sualtı araştırmacısı Mustafa
Aydemir, her şeyiyle kendini bu işe adamış bir isim.
1977'de toplamaya başladığı, İstanbul Arkeoloji
Müzesi'ne kayıtlı amforalarla dünyanın en büyük amfora
koleksiyonlarından birini oluşturmayı başarmış. Tek hayali ise birçok
koleksiyoncu arkadaşı ile "Sualtı, Deniz ve Amfora Müzesi"
projesini hayata geçirmek.
Mustafa Aydemir, 1999'da kurdukları Arkeolojik Koleksiyoncular
Derneği (KOLDER) ile birlikte müze çalışmalarına da başlamış. Tam on
yıldır, hayalini kurduğu müze için pek çok fikir yürütmüş. Bir arkeolojik eser
koleksiyoncusu olarak bu eserlerin hiçbirinin bir şahsa ait olmadığını ifade
eden Aydemir, "Bunlar bütün dünya insanlığınındır. Bizler de onların geçici
bekçileriyiz. İnsanlık adına onları bir müze projesiyle bir araya getirip, yine
insanlığın hizmetine sunmakla görevliyiz." diyor. Aydemir, otuz yıldır
koleksiyonculuk yaptığını, aralarında kırk yıldır yapanların da olduğunu
söylüyor. Mustafa Aydemir'de amfora, diğer arkadaşlarında ise su altı
malzemeleri (dalgıç başlıkları vb.), seramik ve bronz eserleri ve harita
koleksiyonu var. Hepsi bu kadar değil tabi, bu deniz tutkusunun koleksiyon
sahibi yaptığı pek çok kişi daha var. Geriye sadece maddi bir destek kalıyor. Bu
'tutkun'lara ise ellerindeki tematik olarak birbirini tamamlayan eserleri bir
araya getirerek 'denizcilik müzesi' oluşturmak düşüyor. Denizcilik müzesinden de
ne anlaşılması gerektiğini de belirtmeden geçemiyor Aydemir: "Türkiye'de
denizcilik müzeleri yok. Sadece Beşiktaş'ta bir askeri deniz (naval) müzesi,
Bodrum'da da sualtı müzesi var. Deniz müzesi ise sivil, askeri, sualtı, su üstü
ve arkeolojik eserler ile bir deniz akvaryumunu da kapsayan bir şey. Yani
Türkiye'de tam manasıyla bir denizcilik müzesi vardır diyemeyiz. İşte biz buna
talibiz."
Olası bir denizcilik müzesinin de nasıl olması gerektiğini hayli düşünmüş
Mustafa Aydemir. Yatırımcısına para kazandıracak bir müze hayal ettiklerini
söyleyen Aydemir, "Durağan, seyirlik, gidilip görüldükten sonra unutulup giden
bir müze de olmayacak. Olacaksa beş duyuya hitap etmeli, insanları
heyecanlandırmalı ve tekrar gelme isteği uyandırmalı. Özellikle çocukları ve
yabancıları kendine çeken, sürprizlerle dolu bir deniz müzesi hayal ediyoruz."
diyor. Burada bir noktaya da dikkat çekmeden edemiyor, "Elbette kazanılan para
birilerinin cebine girsin değil meselemiz. Geri dönüşümlü olarak müze için
kullanılmalı o paralar. Yeni eserler alınmalı, müzenin büyümesi için
kullanılmalı, bilimsel araştırmalara destek verilmeli. Aynı zamanda
konferanslar, paneller, seminerler ve sergiler de düzenlenmeli."
Müzenin içeriği ise Avrupa'daki benzerlerinden biraz farklı olacak. Orta
Asya'dan Balkanlar'a Avrupa'dan Amerika'ya deniz müzeleri ile akvaryumların ayrı
ayrı yerlerde olduğunu söyleyen Aydemir, "Biz akvaryumla deniz müzesini
birleştirmeyi düşünüyoruz. Bu da dünyada ilk olacak." diyor. Akvaryumda antik
batıklar; Roma batığı, Bizans batığı, amforalar ve diğer şeyler de olacak. Bu
antik batıklar üzerinde, bir sualtı kazısı nasıl yapılır, uygulamalı olarak
gösterilecek. Akvaryumda tropik balıklar değil, kendi sularımızın balıkları
olacak.
Bu müze en çok İstanbul'a yakışır
Denizcilik müzesinde ise her döneme ait eserler kendi bütünlüğü içinde ayrı
ayrı sergilenecek. Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı
dönemlerine ait mekânlarda ziyaretçiler o zaman diliminin dünyasına girecek.
Bölümlerde her dönem, giyim kuşamları, yeme içme kültürleri, deniz ticareti gibi
kendilerine ait unsurlar ile anlatılacak. Müzenin nereye kurulması gerektiği
konusunda ise Aydemir, "Elbette bunlar deniz kentlerinde olmalı. İstanbul bunun
için biçilmiş kaftan, Antalya hakeza öyle. İzmir, İskenderun, Samsun ve daha pek
çok yer olabilir." diyor.
Kısacası, eğer bu müze projesi hayata geçerse, hem kendi denizcilik
tarihimizi, hem bu coğrafyanın yaşadığı bütün dönemleri, hem de dünya denizcilik
tarihini anlatacak bir zaman yolculuğuna çıkmaya hazır olun.
***
Hayali denizcilik müzesi kurmak
Bu yıl UNESCO tarafından Kâtip Çelebi yılı ilan edildi. Ama ne yazık ki
birkaç çalışma dışında pek bir şey yapılmadı. Denizle ve denizcilikle bu kadar
içli dışlı, ismi denizlerle müsemma isimler yetiştiren bir millet olarak, tam
anlamıyla bir denizcilik müzemiz henüz yok. Olanlarsa denize dair ne varsa
içermiyor. Amfora koleksiyoncusu Mustafa Aydemir'in tam on yıldır böyle bir
hayali var: Denizcilikle ilgili her şeyi kapsayan bir "Denizcilik Müzesi"
kurmak.
|