Belgesel sinemamızın duayen isimlerinden Suha Arın, 6. ölüm
yıldönümünde ‘Ustalara Saygı’ toplantıları kapsamında anıldı
Rahmetin kovayla tepemizden aşağı geçtiği bir kış akşamında o da payına
düşeni istemişti. Öyle de oldu; belgesel sinemamızın duayen ismi Suha Arın,
ölümünün altıncı yılında, Akatlar Melih Cevdet Anday
Sahnesi’nde sevenleri tarafından anıldı. Önce perdeden sevecen
bakışlarıyla bizi izleyen Arın’ı gördüğümüzde, övgülerle dolu olması gerektiği
halde, içinde kibre, komplekse ve kaprise yer ayrılmamış bir hayata giriş
yaptığımızı hepimiz hissettik.
Sonra yaşamına tanıklık etmiş akrabaları, kadim dostları, her kuşaktan
öğrencileri birer birer anlatmaya başladı, Arın’ın işi üzerinden Türkiye’ye
nasıl sevdalandığını…
Prof. Nermin Abadan’dan öğrendik, Arın’ın ne kadar yüksek
iradeli ve zarif bir insan olduğunu. Arzuladığı her şeyi kendi çabasıyla
gerçekleştirmiş; yeniliği yakalama tutkusuyla yaşamış, ama bu tutkuları hiçbir
zaman tuhaf hırslarla buluşturmamış kalender birisiydi. Onu diğerlerinden ayıran
şey, görsel bir kültür tarihçisi olmasıydı.
Prof. Aysel Aziz’e göre öğrencileriyle diyaloğu
olağanüstüydü. Söylentiye göre, ay sonu maaşının üçte ikisini odasını ziyaret
eden öğrencilerine servis yapan çaycıya öderdi. İşleri hırsının çok üzerinde ve
ötesindeydi; en belirgin özelliği hem üretici, hem öğretici oluşuydu. “Kan, ter
ve gözyaşı”; usta yaptığı işi böyle tarif edermiş.
Öğrencisi Nurçay Türkoğlu için ise Arın, Aydınlanma çağının
düşünürleri mertebesinde öncü; geçmiş mirasa sahip çıkan bir aydındı.
Sahnede yan yana sandalyelerde oturdukları için kendilerini ince saz heyeti
gibi gören esprili ve bir o kadar da duygusal insanlar; Nesli Çölgeçen, Kemal
Sevimli ve Hasan Özgen… Onlar da ilk öğrencileri olarak, ustanın işlerinin basit
birer film değil, yarına taşınan birer kültür hazinesi olarak görülmesi
gerektiğinin altını çizdi. Samimiyetle bezenmiş filmleri bu ilke insanına, bu
coğrafyaya ait şeylerdi.
O, öğrencilerine bir tek şey dışında bildiği her şeyi öğretmiş bir dava
insanıydı. Öğretmediği şeyi kendi de bilmiyordu; övünmek. Bu akşam söz alan hiç
kimse tek satır kendini övmedi; bu da iyi bir Arın öğrencisi ve dostu
olduklarının göstergesiydi.
Beşiktaş Belediyesi tarafından “Ustalara
Saygı” toplantıları kapsamında düzenlenen ve Faruk
Şüyün tarafından hazırlanan geceyi, Arın’ın kardeşi Reha
Arın sundu. Ustanın yeğeni Eren Arın’ın piyanosu,
Ayça Ergin Arın’ın ise neyiyle eşlik ettiği bir slayt
gösterisinin ardından sırasıyla söz aldı; ustayı kitaplaştıran Berrin
Avcı Çölgeçen, kendisiyle yıllarca çalışmış yönetmen Hakan
Aytekin, çalışmalarına tarihçi olarak yardımcı olmuş değerli
Prof. Suphi Saatçi, çıkışta misafirlerin ağzını lokumla
ballandıran Safranbolu Belediye Başkanı Dr. Necdet Aksoy ve
diğerleri.
Konuşmaların gelip düğümlendiği nokta benzerdi; Arın sadece sanatıyla değil,
insanlığı ve insancıl karakteri ve pamuk kalbiyle de biricikti. Belgeselci
olduğu kadar, akademisyen kişiliğiyle de ayaktaydı.
Eğer bir insan vefatının ardından böyle eserler, öğrenciler bırakmışsa
yaşamış demektir. Bize de anmak düştü, saygıyla ve vefayla…
|