|
Geçen aylarda Çankaya’dan
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na iletilen bir dilek, Gemi
Mühendisleri Odası’nı ayağa kaldırdı. İstanbul’daki Camialtı
Tersanesi’ni “film platosu”na dönüştürmek isteyen
Sinan Çetin’e, Cumhurbaşkanı’nın desteği, gemicilerimizi
üzmüştü... Çünkü projenin amacı, denizcilik geçmişimizin birikimlerini çağdaş
üretimlerle geleceğe de taşıyabilecek bu tarihi tersanede artık “gemi” yerine
“film” üretilmesi, endüstri belleğimizin, kalıcı sinema setlerine
dönüştürülmesi... Bunun, “gemicilik kültürümüze saygısızlık” olduğunu belirten
Oda Başkanı Tansel Timur diyor ki: “Bir öğle yemeğinde Sayın
Gül’e sunulan projenin, Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’ne iletildiğini
öğrendik. Dünyanın yaşayan en eski 2. tersanesinin, 6 asırlık bir endüstriyel
arkeolojik ‘sit’in, bu şekilde ortadan kaldırılmasını kabullenebilmemiz mümkün
değildir...” Bu çıkışlarında ekonomi için ulusal önem taşıyan bir sektörün
yaşatılmasını da hedeflediklerini belirten Timur sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Büyük İstanbul depremlerinin bile bir taşını oynatamadığı tersanelerimizi,
‘film platosu yapıyoruz’ veya ‘turizme kazandırıyoruz’ diyerek ortadan
kaldırmaya kimsenin gücü yetmemelidir...”
Fatih'ten Cumhuriyet'e
Eski adıyla “Tersane-i Amire”nin geçmişi, Fatih
Sultan Mehmet’e uzanıyor. Kadırga’da yapılan ilk Osmanlı gemisinin
denize indirilirken batması üzerine 1463’te temeli atılan tersane, kısa sürede
“3000’den fazla halatçı, urgancı, marangoz, demirci gibi sanat erbabı”nın
bulunduğu bir gemi yapım merkezine dönüşür. Kanunî döneminde de dökümhanelere,
barut, yelken, halat imalathanelerine kavuşur; dev tekneler için tezgâhlar
sağlanır ve Gelibolu Tersanesi büyük ölçüde buraya taşınır. 16. yüzyılda camisi,
okulu, köşkleri ve işçi evleriyle, artık dünyanın en büyük tersanesidir. Evliya
Çelebi’ye göre “Tersane-i Amire’de gemi yapıcı marangozlar vardır ki bütün kâfir
diyarında emsali yoktur.”
Tersanenin, gemi mühendisliğimizin gelişmesinde de eşsiz katkıları var.
Mühendishane-i Bahr-i Hümayun 1773’te burada kuruluyor.
19.yüzyılda inşa edilen 128 toplu Mahmudiye kalyonu için İngiliz Amiral Slade
diyor ki; “Dünyanın en mükemmel ve en büyük tonajlı harp gemisi”... 1837’de ilk
buharlı gemimizin, 1884’te ilk zırhlı firkateynimizin, 1886’da da ilk
denizaltılarımızın yapıldığı tersanede, 1851’de kurulan çelik fabrikasına,
1888’de çelik fırını, endazehane ve modelhane ekleniyor. Cumhuriyetten sonra da
önemini koruyan tersanede 1936’da “Atılay” ile “Saldıray” adlı denizaltılar
üretiliyor; 1952’de ise Denizcilik Bankası’na bağlanıyor... Özelleştirilme
kapsamına alındığı 10 Ağustos 1993 içinse, “kara gün” deyimini kullanan Timur
diyor ki: “Böylece Haliç’teki gemicilik belleğimiz gözden çıkartıldı. Önceki yıl
İDO’ya devredilmesi bile güvence olamadı; çünkü belediyeyi yönetenler de kentin
mirasını satmayı benimsiyorlar...”
Üretirken eğitiyor
Oysa Camialtı Tersanesi Türkiye’nin en büyük ve modern gemi
üretim merkezi; binlerce uzmanı yetiştiren tarihi bir okul… 72 bin metrekare
alanda atölyeler ve yönetim binalarıyla birlikte 2 gemi inşa kızağı, 400
metrelik donatım rıhtımı bulunuyor. Yılda 6 bin ton çelik işleme ve 20 bin 800
DWT yeni gemi inşa kapasitesine sahip. Tersanenin “kültür ve endüstri
mirası” olarak yaşatılması için TMMOB de bir imza
kampanyası başlattı. Cumhurbaşkanı’na hitaben kaleme alınan metinde özetle
şunlar vurgulanıyor; “Bir ‘tarih kent’i olmanın yanı sıra bir ‘deniz kenti’ de
olan İstanbul için, bu tersanelerimiz hem yeni gemilerin yapımı, hem de
mevcutların bakım ve onarımında yetkindirler. Camialtı Tersanesi’nin Taşkızak ve
Haliç Tersaneleri ile birlikte yeniden yaşatılmalarını diliyoruz...”
Camialtı için, Danıştay 13. Dairesi’nin de önemli bir kararı
var; Tersanenin, İl Özel İdaresi’ne devrini öngören 2000
yılındaki Özelleştirme Yüksek Kurulu kararını “iptal” eden
yargı kararı için Türk Silahlı Kuvvetleri bakın nasıl görüş vermiş;
“tersanelerin mevcut kapasite ve kabiliyetlerini kaybetmeleri durumunda savaş
gücünü olumsuz etkileyeceği, dolayısıyla faaliyetlerinin kamu yönetiminde veya
özelleştirilmek suretiyle devam ettirilmesinin uygun olacağı...” Bakalım
Cumhurbaşkanı Gül, belli ki kendisine sunulan proje dosyasında bulunmayan bu
bilgiler için ne diyecek? Gemicilerimiz ise şunu söylüyorlar: “Ulusal onur
mirasımız ve gerçek bir kalkınma kaynağımız, başka birçok yerde kurulabilecek
olan sinema setlerine kurban edilmemeli…”
|