Referandum öncesi çevrecilerde, “evet-hayır” konusundaki
görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Bazı çevreciler doğayı korumaya yönelik açılacak
davaların olumsuz etkileneceği gerekçesiyle “hayır” diyor. Evet oyu vermenin,
“AKP'nin koltuk değneği” olmakla eş anlamlı olduğunu savunanlar da var.
Anayasaya “evet” oyu vereceğini açıklayan çevreciler ise, söz konusu
düzenlemelerin çevre ve doğa adına olumsuz etki yaratmayacağını savunuyor.
Ormanın bütünü
Çok uzun yıllardan bu yana çevre mücadelesi veren ve doğanın korunması
yönünde açılan davalara taraf olan İzmir Barosu avukatlarından Noyan
Özkan, dünyanın her yerinde temel insan haklarını savunan grupların,
saydam, demokratik ve katılımcı bir yöntemi benimsediklerini söyleyerek, “Bazı
çevreci arkadaşlarımız ağaçlarla uğraşmaktan, ormanın bütününü göremiyorlar.
Anayasaya evet oyu vereceklerini söylüyorlar ama rant ekonomisine, liberal
dünyaya ve Türk-İslam Sentezi'ne uygun hakimlere karşı hukuku nasıl
savunacaklarını açıklayamıyorlar” diyor.
Özkan, AKP hükümetinin yerindelik denetimini anayasa değişiklik paketine
ekleyerek, Danıştay'ın tüm dişlerini sökmek istediğine dikkat çekiyor.
Başbakan'ın meydanlarda kitlesine Danıştay'ı yuhalattığını anımsatan Özkan, “Tüm
bu gelişmeler karşısında, anayasaya evet oyu vereceğini açıklayan bazı
çevrecilere de, Başbakan'ın bulunduğu meydana giderek, Danıştay'ı yuhalamak
kalıyor” diye konuşuyor.
Özkan, AKP'nin, rant ekonomisine uygun bir yargı sistemi yaratma uğraşına
karşın, kendilerine “yaşam savunucusu” diyen bazı kesimlerin bu durumu
göremediğini vurgulayarak, “Yeşiller çoban ve sürü psikolojisiyle hareket
etmezler. Çevrecilerin öncelikle buna itiraz etmesi, oylamayı baştan reddetmesi
gerekiyor. Bu mekanizmayı hazırlayan hükümete hayır demeleri gerekiyor” yorumunu
yapıyor.
Özkan, çevre ve doğa davalarında kendilerine en çok TMMOB, DİSK gibi kitle
örgütlerinin desteğini gördüklerini de anımsatarak, bu örgütlerin referandumdaki
yaklaşımlarının hayırdan yana olduğuna dikkat çekiyor.
‘Armut mu toplayacağız?’
İzmir Barosu avukatlarından ve kamoyunun Bergama'da işletilmek istenen
siyanürlü altın madenine karşı mücadelesiyle tanıdığı Senih
Özay ise, anayasaya girmesi gündemde olan yerindelik denetimi olgusu
üzerinden hayır kampanyası yürütülmesinin, anlamsız olduğuna inanıyor. Özay,
“Bizim idari yargılama sistemimizde, yargının, yerindelik denetimi yapamayacağı
açık biçimde yer alıyordu. Ama biz hukuki gerekçelerle kazanımlar elde ettik.
Şimdi, hayır oyu verilebilmesi için ‘yerindelik yapılamayacak’ demek doğru bir
yaklaşım değildir” diyor.
Özay, anayasaya evet oyu çıkması durumunda, çevre davalarında Danıştay
yolunun kapanacağı görüşünün yanlış olduğunu da savunarak, “Hakimler değişecek,
dindar kılıklı hakimler gelecek diye endişeye kapılanlara seslenmek istiyorum:
Onlar gelirse bizlerin eli armut mu toplayacak? Her türlü mücadelemizi yine
yapacağız. Osman Can gibi hakimler çoğalırsa, onlara, hukukun ne olduğunu
anlatırız. Asıl önemli olan 13 Eylül günü de ayakta kalabilmektir. Hukuku her
zeminde savunabilmektir” diye konuşuyor.
Özay, kamuoyundaki “Çevreciler başını kuma gömüyor” değerlendirmelerinin
haksız bir yaklaşım olduğunu da öne sürerek, “Biz devletle, devletin yurttaşın
önüne geçtiği haliyle uğraşıyoruz. Bizim işimiz hükümetlerle değil. AKP gider
bir başka hükümet gelir ama sistem değişmeli. AKP yargı kararlarından rahatsız.
Peki Ecevit, Baykal, Özal, Demirel rahatsız değil miydi? O bakımdan dindar
hükümet var, onunla mücadele etmeliyiz anlayışı yetmez. Biz diyoruz ki, önemli
olan kafaların değişmesidir” yorumunu yapıyor.
Yanlış tartışma
Çok farklı alanlardaki çevre davalarında savunmanlık yapan İzmir Barosu’na
kayıtlı avukatlardan Arif Ali Cangı da, yerindelik denetiminin
yanlış amaçla tartışıldığını söylüyor. Anayasa değişikliği değerlendirmelerinin
hukuksal zemin üzerinde yapılması gerektiğini belirten Cangı, yerindelik
denetimiyle ilgili, “AKP bu konuda yanılıyor. Yerindelik denetimi olgusunu
anayasaya koymaları da hukukilik olgusunu aşmalarına yetmez” diye konuşuyor.
Cangı, çevrecilerin başlarını kuma gömme tartışmasıyla ilgili de, “Anayasa
değişikliğine baştan hayır deme kararı verenler, bu tartışmanın dışında
olmalıdır. Ben de yurttaş olarak, yaşanan süreçte bazı kaygılara kapılıyorum.
Ama en çok da ekolojistlerin tuzağa düşmesine dayanamıyorum. Kaygılarla söylenen
sözler, verilen örnekler doğayı sömürmek için hazır bekleyenlere çok önemli
argümanlar sağlayacak diye korkuyorum” yorumunu yapıyor.
|