Türkiye’nin karmakarışık gündemi içinde bile çevre sorunları yankı buluyor.
Rusya’da imzalanan nükleer santral anlaşmasını protesto için topladıkları 170
bin imzayla meclise giden eylemcilerin gözaltına alınıp serbest bırakılması,
Karadeniz İsyandadır Platformu üyelerinin başlattıkları HES karşıtı yürüyüş.
Fakat bunlar gündeme gelen yegane çevre olayları değildi. Maden yasasında
yapılan değişikliklerle birlikte çevrede yaratılacak tahribat ve ötesinde orman
alanlarının Çevre Bakanlığı kanalıyla özel sektöre açılması da eleştirilere
hedef oldu. Protesto gösterilerinin merkezinde Doğa Derneği
vardı. Dernek Başkanı Güven Eken ne nükleer enerji ne HES’ler
ne de Maden Yasası’nda sıkıntının doğa üzerinde yaratılacak tahribatla sınırlı
olmadığını söylüyor. Ona göre bir ülke için bağımsızlık kriterleri nükleer
enerjiyi reddetmek, enerjinin tüketildiği yerde üretilmesini sağlamak ve orman
alanlarını korumakla başlıyor.
- Doğa Derneği nükleer santralı “telafisi mümkün olmayan çevre
tahribatı” olarak nitelendiriyor. Bunu biraz daha açar mısınız?
- Doğa Derneği’nin görüşü çok açık; nükleer teknolojiyi ve onun türevi olan
nükleer santralları reddediyoruz. Böylesi büyük bir güç kaynağını tek bir
merkezde üretmek zaten doğaya aykırı. Enerji tüketildiği noktada üretilmeli. Bu
konuda Mersin’de bir yapılanma var. Bence bağımsızlığın kriterlerinden biri
nükleer enerjiden bağımsız olmak. Elbette başka kriterler de var ama en önemlisi
bu. Benzer çatışmalar Meksika’da, Peru’da ve Bolivya’da da yaşandı.
- Bir başka kritik konu da yeni maden yasasının getireceği
değişiklikler. Yeni yasayla birlikte Türkiye’nin doğal zenginliklerini ne gibi
tehlikeler bekliyor?
Türkiye’nin yüzde 27’si olan orman alanları ve yüzde 3’ü yaban hayatı koruma
alanları madene açıldı. Bakan bu konuda maden sektörünü savundu. Eroğlu bu
kararlarla çevreyi korumak adına değil buranın kaynaklarından rant elde etmek
adına bu makama geldiğini gösterdi.
- Yasanın kabul edilmesinde maden lobisinin etkisi olduğu
söyleniyor.
- HES’lerin yapılmasına önayak olan da hep santral şirketlerinin lobisi. Şu
anda ülkenin bağları, dereleri hunharca işgal edilmiş durumda. Hem yerli hem
yabancı kaynaklı fiili işgal var. Bunların mihmandarı da Veysel Eroğlu’dur.
- HES’ler faaliyete geçtikten sonra çevreye verdikleri zarar ne
boyutta?
- Şimdiye kadar küçük bir kısmı yapıldı ama yapılış aşamasında orman alanları
yıkıldı. Dereler ve nehirler dünyanın can damarlarıdır. Fakat şu anki düşünce
“su boşa akar” demek ve bunun üzerinden katliamlar yapmak. Su boşa akar diye bir
şey olabilir mi? O zaman dünya niye dönüyor?
- Verilen cezaların yetersizliği eleştiriliyor. Caydırıcı tedbirlerin
alınmamasının sebebi sizce ne olabilir?
- Bu cezalar oluşan kamuoyu direncini ve tepkisini zayıflatmak, işin iç
yüzünü bilmeyen şehirlerde yaşayan ama tepki gösteren insanların gözünü boyamak
için veriliyor. Bakanlık şirketlere ceza kesiyor ama zaten onları hiç denetim
yapmadan oralara sokup yıkımlarına göz yuman bizzat bakanlığının kendisi. Zaten
verdikleri cezalar da çok komik. Suçu şirketlere atarak, “çevreciler haklı” gibi
haberler çıkartarak gündemi değiştiriyorlar. Bir de başka bir iddiası var
bakanın, HES’lerin içme suyu getirdiğini söylüyor. Tamamen yalan. HES’ler
elektrik üretirler, enerji ihtiyacının küçük bir kısmını karşılamak için büyük
doğa katliamına sebep olurlar.
Bir ağacı öldüren mutlaka vardır
Çevre Ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Güven Eken’e kendisi hakkında “doğanın
seri katili” dediği için dava açtı. Yine de Eken bu davanın Eroğlu’yla
arasındaki bir problem olmadığı görüşünde. Mahkemede kendisi kadar doğanın
kendisi için de söz hakkı doğacağına inanıyorum.
- Çevre Bakanlığı’nın doğa katliamı karşısında takındığı tavır nasıl?
Şu ana kadar yaşanan çevre felaketlerinde sorumluluğun ne kadarını
üstleniyorlar?
- Hiçbirini üstlenmedi. Hukuk ve kamu vicdanı bir doğa katliamı olduğunu
söylüyor. Bunun merkezinde olan kim? Bütün yollar Veysel Eroğlu’na çıkıyor.
Muhtemelen bakanlık odasında şirketlerden ve yatırımcılardan gelen
yönlendirmelere göre birtakım imzalar atıyor. Oysa çevre katliamını görmesi için
Karadeniz’deki barajları, dereleri görmesi lazım. Çevre Bakanı aynı zamanda
Türkiye’nin uluslararası anlaşmalarını yürütmekle görevli kişidir. Herhangi bir
kişinin doğayı bilmeden katletmesi anlaşılabilir ama burada kasıt aramak
zorundayız. Ağaç dikme, gölet yapma gibi tamamen konudan alakasız argümanlarla
kamuoyunu oyalamaya çalışıyor. Gerçekse Anadolu'daki tarihin görmediği çevre
katliamında.
- Veysel Eroğlu için “doğanın seri katili” açıklaması yapmıştınız,
sonrasında size dava açması hakkında ne söyleyeceksiniz?
- Türkiye’nin her yerinden sivil toplum örgütleri bizi destekliyor. Bu dava
benimle Veysel Eroğlu arasında değil. Benim için şahsi bir anlamı yok. İcad
ettiğimiz lisanla konuşmayan ağaçların sesinin duyulması açısından önemli. Bu
nedenle insanlar günlük mesailerini Anadolu'yu kurtarmaya adamış durumda. İşleri
bu noktaya getiren de Çevre Bakanı’dır. Bir ağacın canı alınıyorsa bunun bir
canını alan olmalı. Eğer binlerce ağacın toptan canı alınıyorsa bu seri
katilliktir.
|