Ünlü Fransız yazar Samuel
Beckett’in, “Godot’yu Beklerken” adlı oyununda
Godot’yu bekleyenler, kimi zaman bulundukları yeri ve zamanı unutan, kimi zaman
çekip gitmek isteyen ama bunu yapacak cesareti içlerinde bulamayan, ancak yine
de neden beklediklerini tam olarak bilemedikleri halde, beklemeyi kendilerine iş
edinenlerdir.
Oluşturduğu yapay Ergenekon depremi ile amaçladığı sivil darbeyi, adeta saman
altından su yürütürcesine, sinsi sinsi gerçekleştirmeye çalışan AKP
hükümeti, 17 Ağustos 1999 Doğu Marmara depremini
unutmuş gibidir ve olası gerçek İstanbul depremini de sanki unutturmak
istemektedir. Çünkü, 17 Ağustos 1999’dan bu yana tam on yıl geçmiş olmasına
karşın Türkiye depremlerle mücadele adına ve İstanbul’u olası bir büyük depreme
hazırlama adına bir arpa boyu bile yol alamamıştır.
Öte yandan, yerel yönetim, yani İstanbul Büyükşehir
Belediyesi de olası bir büyük İstanbul depreminin neden olabileceği can
kayıpları için ceset torbası depolamak ve mezar yeri hazırlamaktan öte fazla bir
şey yapmamıştır. İstanbul’da denetimsiz, kalitesiz ve çarpık yapılaşma bütün
hızıyla devam etmektedir.
Depreme dayanıksız okullar
Kent içi ulaşım sorunu henüz çözülememiştir. Çocuklarımız depreme dayanıksız
okullarda eğitimlerini sürdürmektedir. Hastalarımız depreme dayanıksız
hastanelerde yatmaktadır. Halkımızın zamanlarının önemli bir bölümünü
geçirdikleri alışveriş merkezlerinin çoğunun depreme dayanıklı olup olmadıkları
belli değildir.
Öte yandan, konu ile ilgili bilim insanlarımızın, kamu kuruluşlarımızın ve
sivil toplum örgütlerimizin deprem zararlarını azaltma, erken uyarı sistemleri
geliştirme ve depremleri önceden haber verme konularındaki projelerine ve
çalışmalarına ne merkezi ne de yerel yönetimlerce gerekli maddi destek
sağlanmaktadır. Bu durumun en önemli nedeni, hiç kuşkusuz, AKP Hükümeti’nin
deprem konusuna ve doğal afetlere olan yanlış yaklaşımı ve uygulamakta olduğu
çağdışı politikadır. Bu politika, deprem olmadan önce yapışacak çalışmalar ve
alınacak önlemlerle, olası bir depremin oluşturabileceği zararların en düşük
düzeyde tutulmasını öngören ‘zarar azaltma politikası’ yerine; deprem olduktan
sonra, oluşan zararın devlet tarafından karşılanmasını öngören ‘yara sarma
politikası’dır.
Doğal afetlerle mücadele
Çağdaş afet yönetimi ve doğal afetlerle mücadele, her şeyden önce, doğadaki
mevcut tehlikelerin iyi bilinmesini; ve bu tehlikelerin yol açabileceği can
kayıplarının ve yaralanmaların, ekonomik, sosyal ve psikolojik kayıpların
azaltılabilmesi için, doğanın en akılcı yol ve yöntemlerle kullanılmasını
gerektiren topyekûn bir mücadeledir; ve bu mücadelede, en sade vatandaştan en
yetkili makamlara kadar, herkese büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Ancak
belki de ‘D’ harfi ile başladığı ve onlar için ‘darbe’ çağrışımı yaptığı için
‘deprem’ sözcüğü AKP’nin Hükümet Programı’nda bile yer almamaktadır. Halkımız
ise ne yapacağını bilemediği için kaderi ile baş başa ve çaresizdir.
Sonuç olarak, merkezi ve yerel yönetimi ve halkı ile tüm Türkiye, olası bir
büyük İstanbul depremini, neyi neden beklediğini ve ne yapacağını bilmeden,
adeta Godot’yu bekler gibi, beklemektedir.
Prof. Dr. K. Erçin Kasapoğlu / Hacettepe Üniversitesi Doğal
Afetler Araştırma ve Uygulama Merkezi (HÜDAM) Müdürü
|