Haziran 2003 Türkiye’nin akar suları için bir dönüm
noktasıdır. O tarihte hükümet hidroelektrik santralı (HES) için
akarsuları özel sektöre kiralamaya başladı. HES, sudan elektrik elde eden tesis
demektir.
Bu düzenlemenin mimarı 2003’te Devlet Su İşleri Genel Müdürü,
halen Çevre ve Orman Bakanı olan Veysel Eroğlu’dur.
Proje ilk bakışta harika bir fikir gibi görünüyor. Hükümetin artan
nüfusa ucuz, güvenli ve, tercihen, yerli, enerji sağlaması lazım. “Boşa akan”
suya gem vurmaktan daha makul ne olabilir?
Ancak Eroğlu’nun projesi
harika olmaktan uzaktır. 1950’lerin kafasıyla hazırlandı. Yasal altyapısı eksik.
Doğa katliamına, vatandaş mutsuzluğuna yol açtı. Dağıtılan bin beş yüze yakın
lisans vurguncular için milyar dolarlık rant kapısı oldu. Baraj yapılmadan önce,
yapılırken ve yapıldıktan sonra uyulması gereken kurallar var. Batı dünyasında
barajların yaptığı tahribattan alınan derslerden sonra derlenen bu kuralları
Dünya Bankası, IBRD gibi uluslararası kuruluşlar yazdı. Birçok
uluslararası banka bunlara uymayan şirketlerin baraj yatırımlarına kredi
vermiyor.
Düzenlemenin amacı barajların çevreye, orada oturanlara ve, varsa, tarihi
dokuya en az zarar verecek bir biçimde yapılmasıdır. Bu, Çevre Bakanlığı’nın
benimsediği bir yol değil. Yatırımcılar da genelde yasak savma peşinde çünkü
kurallara titizlikle uymak hem masraflıdır, hem iş
yavaşlatıcıdır.
Türkiye bitki çeşitliliği bakımından Avrupa’nın en zengin
ülkesidir. Ama bu servetin barındığı yüzlerce akar su havzasının sadece
birkaçıyla ilgili bilimsel araştırma var. Araştırma olmadığı için, bu sular
üzerine kurulan barajların çevreye verdiği zararı ölçmek imkânsızdır.
Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Fakültesi profesörlerinden Nilgün
Kazancı bu konuda Türkiye’nin belki de en kıdemli bilim insanıdır.
Doğru dürüst bir çevre etki değerlendirmesi yapmak için “İki üç sene çok ciddi
bir şekilde çalışılması lazım” diyor.
Bunu yapan yok. Çevre etki
değerlendirmesi (ÇED) raporlarının neredeyse hepsi yasak savmak için,
ehliyeti tartışmalı şirketler tarafından hazırlanıyor. Üniversite hocaları
tarafından hazırlanmış, bilimselliği, hatta ahlaki olduğu tartışılır
araştırmalar var. Ege Üniversitesi tarafından Yuvarlakçay
(Muğla) için yapılmış böyle bir ÇED raporunu önümüzdeki günlerde
ayrıntılı olarak anlatacağım.
Başka bir büyük sorun, yapım dolayısıyla yerinden yurdundan olacak veya su
rejimin değişmesiyle geliri etkilenecek köy ve kasabaların kaderi. Bu insanların
durumu ne yetkililer ne de şirketler tarafından ciddiyetle ele alınıyor.
Tersine, barajlara yer açmak için vatandaşlara baskı yapılmaktadır. Orman
Bakanlığı’nın adamları Yuvarlakçay’ın bazı köylerinde 10-15 yıl önce yapılmış
evlerde oturanlar hakkında zabıt tutmaya başladı.
Enerji Bakanlığı’nın
kontrolündeki Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), Enerji
Bakanı Taner Yıldız’ın “çantacı” dediği
yüzlerce spekülatöre lisans verdi. Bunlar yatırım yapmaya niyeti olmayan, sadece
lisans satarak para kazanmaya çalışan insanlardır. İleriki yazılarımda bu oyunun
nasıl döndüğünü de ayrıntılı olarak anlatacağım.
Hiçbir akarsuya baraj yapılmaması savunulamaz. Ama bundan daha az
savunula-bilir olan Çevre ve Enerji bakanlıklarının az gelişmiş HES
politikalarıdır. Muğla’daki Köyceğiz Gölü’nü sulayan Yuvarlakçay
üzerinde Akfen Holding’in yapmayı planladığı HES’te
bütün bu olumsuzlukları görmek mümkün.
|