Yaşadığımız son yılların aktüalitesine yerleşen Marmaray
Projesi’nin hayata geçirilmesi sürecinde, İstanbul’un, yani Boğazın iki
yakasında, toprağa vurulan her kazma, taşı toprağı yerinden oynatan buldozer
dişlerinin toprağa her saplanışı, İstanbul’un bugünlerinden tarihin karanlıklara
gömülmüş katmanları içindeki bir yürüyüşün adımları oluyor.
Birkaç yıla kadar gerçekleşeceğini bildiğimiz Marmaray Projesi aslında
Boğazın iki yanındaki insanları bir kıtadan diğerine ulaştırırken, insan
fiziğinin bir özelliği olan araştırma ve düşünme fonksiyonları hiç dinmeyen
zihnimizin tarih içindeki 5000 yılı aşkın derinliklere neolitik yüzyıllara inen
bir yolculuğu da başlatmış oluyor.
Son haftalar içinde katıldığımız söyleşi ve konferanslarda tarih ve
arkeolojinin değerli bilim adamlarını dinledik. Temeli bu kardeş bilimler olan
çalışmalarından heyecanlandık. Karanlıkları delen Marmaray kazılarındaki
bulguların bilimin ışığında ayrıntılı yorumlanmalarına tanık olduk.
Hemen çoğumuzun Türklerin egemenliğine geçtiği tarihini ezbere bildiği
İstanbul’u bu çalışmaların o gizemli ışığında 8000 yıl gerilere doğru
aydınlatan, İstanbul Limanının nasıl oluştuğunu, hangi evrelerden geçtiğini o
günkü dünyanın ekonomisindeki yerini daha da iyi anlamaya başladık.
Dünya ekonomisindeki yeri
İstanbul Limanı, bu yolculukla onun İstanbul olduğu tarihten çok daha
derinliklerdeki yüzyıllarına doğru uzanıyor. Geniş çapta ve çok yönden
araştırmalara konu olan çalışmaları yerimizin sınırlılığı nedeni ile özetin de
özetini vermek gerekirse; şimdi 20 milyon insanın yaşadığı bugünkü İstanbul’un
çekirdeği olan ilk yerleşimler halen yerli yerinde gördüğümüz Bizans surlarının
çevrelediği alanda yer aldı. M.Ö. 660’larda meydana gelen bu yerleşimler anılan
alanın tamamını işgal etmekten de çok uzaktı..
Marmaray kazıları
Elbette ki bu saptamalar, buluntularda bilimsel metotlarla yapılan
tarihlemelerle elde ediliyor. İlk yerleşimlerin denize yakın alan olan
Sarayburnu ve denize inen eski ismi ile Lykos yani bugünkü Bayrampaşa Deresi
vadisinin iki yanı ve şimdiki Eminönü’nün de bu interlandın denize açılan kapısı
yani ilk limanın başlangıç noktası olduğu keza saptanıyor. Bu arada o zaman
mevcut olmayan şimdiki surların çevrelediği alanda, bugünkü kazılarda da ortaya
çıkan mağaralar ve daha da önemlisi Lykos Irmağı/Deresi’nin –yani Bayrampaşa-
yörenin aslında Langa denilen alandaki ekilip biçilen arazinin su kaynağı
olageldiği kesin.
Bizans ve öncesi dönemlerle ve yörenin jeolojik yapısıyla ilgili çok ilginç
ve Marmaray kazıları döneminde çekilmiş fotoğraflar var. Binlerce sayfalık bir
tarih kitabının ayrı renklerdeki bölümleri gibi net ve açık. İçinde yaşadığımız
şu büyüleyici kentin şimdiye dek göremediğimiz altyapısını gösteriyor. Yapılan
araştırmalarda bu altyapının tsunami benzeri deniz hücumları dahil, depremlerin
yer kabuğunda oluşturduğu yer değişiklikleri bunlara ek olarak İstanbul’un bir
başlayınca o günlerin şartlarında günlerce haftalarca süren ve kentin çok büyük
insan yerleşiminin var olduğu alanları yok eden yangınlar, Lykos Deresi’nin
denize ulaştığı yere yığdığı alüvyonlu atıklar, İstanbul Limanı’nın neredeyse
neolitik zamanlara kadar uzanan tarihi içinde altyapısındaki jeolojik yer
değiştirmeleri bu nedenle de kıyıların denizle işgal edildiği bazen de, denizin
altına girmesi ile üst yapıların denize doğru ilerlemesi gibi olaylar artık
biliniyor.
Bizans döneminde liman daha da genişlemiş olarak ve zamanın önemli imparatoru
Theodosius’un ismiyle şimdiki Yenikapı’da yer alıyor. Theodosius’dan çok önce
Adriyatik Denizi ile Bizans’ı Avrupa’ya bağlayan ve Roma Yolu ismi ile anılan
karayolu Eminönü’ndeki ilk limanda sonra da Theodosius limanında son buluyor. Bu
kara yolunun 400 yıl gibi uzun bir süreçte tamamlandığı söyleniyor. 1422 tarihli
bir haritada Theodosius’da sadece bir liman değil onun denizle ilişkisi olan
teknelerin yapıldığı bir tersanenin de varlığına işaret ediliyor. Günümüzdeki
çalışmalarda şimdiye kadar 33 adet ahşap tekne çıkarılıp korumaya alındı.
İlk Bizans imparatoru I. Konstantin zamanında, bir süre Avrattaşı olarak
anılan bugünkü Fatih’te küçük meydandaki Kıztaşı dikilmiş ve bu taşın tepesine
I. Konstantin’in heykeli konulmuş, taşı yani sütunu çevreleyen meydan da
yüzlerce esir kadının satıldığı bir pazar yeri. Bizans ve Hıristiyanlık
öncesinde ilk İstanbul Limanı denilebilecek Sarayburnu’ndaki akropolde bir
Poseidon heykelinin varlığı saptanıyor, yani Deniz Tanrısı yerini bulmuş. Ama
Bizans’ın Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra yerinde yeller esiyor.
Gerek Bizans öncesi, gerek sonrası olan Bizans ve Osmanlı dönemlerinde artık
ismi Constantinopoli ve İstanbul diye anılan liman o zamanki dünyanın en önemli
deniz kapısı. En büyük devlet Roma’nın neredeyse tüm maden cevheri ve daha çok
gıda maddesi Karadeniz ülkelerinden Bizans’a ve Roma’ya bu limandan ulaşıyor.
Yerimiz kalmadı, aslında Marmaray kazılarında çalışmaların Üsküdar tarafında
ortaya çıkan ilginç gerçeklerin de dile getirilmesi gerekiyordu. Gelecek yazıya
diyelim...
|