On beş yıllık zaman dilimi içinde, Türkiye’yi uluslararası
arenada yeniden konumlandırmaya öncülük edecek olan, İstanbul’un tamamen modern
bir şehre dönüşmesini hayretle izliyor mu olacağız yoksa "anı yaşamak" için
fırsatı kaçıracak mıyız?
Bu harika şehrin gelişmesi için tarihte bir dönüm noktasındayız
ve bugünkü neslin önceki nesillerden kalanları koruyup, aynı zamanda özel
girişimler ve merkezi planlama sayesinde şehri ileri götürüp götüremeyeceği de
muallakta. Bugünlerde, gelecek yıllarda şehrin şeklini etkileyecek olan önemli
değişiklikler gerçekleşiyor.
Bu değişiklikler kent dokusunun gelişmesi yönünde... Yeni
konutlar, ofisler, alışveriş merkezleri, outlet merkezleri, lojistik
faaliyetleri, hastaneler, oteller ve eğlence merkezleri, parklar ve kamusal
alanlar, yol işaret ve tabelaları ile altyapı sistemlerinin her birinin nasıl
yürütüleceği ve birbirleriyle nasıl uyumlu olacakları gelecek İstanbul’un
yapısını şekillendirecek.
Plansız kentsel yayılma son on yılda İstanbul’un büyük ölçüde
yatay genişlemesine neden oldu ki çoğu sessiz sedasız bir biçimde şehrin daha
önce gelişmemiş yerlerinde gerçekleşti. Şimdi ise ilgi tekrar şehir merkezine ve
modern gökdelenler sayesinde dikey büyüme amacına yöneldi.
Bu ilginin şehrin kalbindeki büyümenin son fazı olduğu çok açık,
bu yüzden şehrin çok yakın gelecekteki kimliğini belirleyecek olması, ortak bir
yaklaşımın uygulanmasının herşeyden daha önemli olduğunu gösteriyor.
Yerel veya uluslararası özel yatırımlar teşvik edilmeli fakat bu
yatırımlar şehrin daha cazip hale gelmesine katkıda bulunmalı.
Tek bir ikonik yapı bile şehrin algısını, hem vatandaşların
duyacağı gurur hem de uluslarası arenadaki imajı açısından değiştirebilir. Tıpkı
Frank Gehry’nin dizayn ettiği Guggenheim Müzesi’nin İspanya’nın Bilboa şehrinin
algısını değiştirdiği söylendiği gibi.
Yeni mimari ile beraber tarihi binaların yenilenip yeniden
kullanıma açılması hem şehrin tarihini korur hem de şehrin tüm bölgelerine
canlılık getirir.
Bunun klasik bir örneği Londra’nın Southbank bölgesinde bulunan
elektrik santralinin renövasyonla Tate Modern Sanatlar Müzesi’ne
dönüştürülmesidir. Foster & Partners tarafından tasarlanan Millenium Köprüsü
ile bu yeni çekim merkezi St.Pauls Katedraline ve şehre, Thames nehrinin
kuzeyine bağlanır.
Geçmişin iki ikonik yapısını birbirine bağlayan bu modern
mimarinin ortaya koyduğu bu karışım bugünün kaliteli yapılarının sadece nasıl
bir füzyon yaratabileceğini göstermekle kalmaz aynı zamanda tarihi binaların
değerini artırır.
Böyle yapılarak tüm Southbank bölgesinin yeniden canlanması
sağlandı ve benzeri yapılar için özel sermaye akışına öncülük edildi. Örneğin
Alsop Mimarlık tarafından tasarlanan Blackfriars Yatırım’ın Palestra binası ve
Renzo Pianno tarafından Irvine Sellar için tasarlanan sıradışı Shard of Glass
projesi ile çeşitli yatırımcıların konsorsiyumu ile yapımı devam eden
projeler.
Böyle başarılar tesadüfen gelmez, kamu ve özel girişimlerin
işbirliği ile oluşur
Önceden çok rağbet görmeyen Southbank bölgesinin yenilenmesi ve
markalaştırılması açık bir vizyon ve koordineli bir yaklaşım gerektirdi. Merkezi
Hükümet ve Southwark yerel otoriteleri Jubilee Hattı metro uzantısının bölgeden
geçmesi gibi büyük projelerin yapılmasını sağladı. Dahası bu metro uzantısı
sadece bir ulaşım türü değil başlı başına bir dizayn cazibesine
sahip.
Sokak güzelleştirmesi için koordineli bir program ve benzersiz
tarihinin halka açılması bölgede bir refah artışı sağlayıp benzeri görülmemiş
bir özel yatırımı çekti. İstanbul’un yıllardır ihmal edilmiş ve yatırım
yapılmamış önemli tarihi değeri olan yerleri var.
Beyoğlu ve Tünel gibi bu bölgeler, artık çürümeye başlamış
geçmişin mimari harikaları ile doludur. Diğer özel yatırımları teşvik edecek
olan kamu kuruluşları tarafından atılacak stratejik adımlar şehrin yenileştirme
sürecinin ayrılmaz parçasıdır.
Modern mimari ile tarihi binaların yeniden kullanıma açılıp
korunarak şehrin dokusunda bütünleşmesi ile bu bölgelerde sağlanacak olan
gelişme doğal olarak Esentepe, Levent, Maslak, İstinye ve Ümraniye gibi şehrin
diğer bölgelerinde yükselen binalarla süren büyümeyle bağlantılı
olmalı.
Modern ve tarihi yapılarıyla benzersiz ilgi çeken bir şehre
kavuşmak için ortak tema kaliteli tasarımlar ve Istanbul’un modern dünyada
yeniden konumlandırılmasının sağlam bir zeminde gerçekleştirilmesi
olmalıdır.
|