Bugün İstanbul Teknik Üniversitesi’nin
Ayazağa Kampusu’nda (İTÜ) “eylem” var... Eski rektörler,
öğretim üyeleri ve öğrenciler Atatürk Anıtı’na kadar yürüyerek
“İngilizce eğitime geçişten vazgeçilmesini” isteyecekler.
Atatürk’ün matematik terimlerini Türkçeleştirerek bilime kazandırdığı “Geometri
Kitabı” eşliğinde, simgesel “Türkçe Matematik” dersiyle de İTÜ yönetimine
“ulusal sorumluluklarını” anımsatacaklar...
Eylem, her yönüyle “tarihsel haklılık” taşıyor:
Uygarlık kimliği
Daha 18. yy’da Mühendishane-i Bahr-i Hümayun (İmparatorluk Deniz
Mühendishanesi) ve Mühendishane-i Berr-i Hümayun (İmparatorluk
Kara Mühendishanesi) kurulduğunda; yani İTÜ dünyanın köklü
üniversiteleri arasına katıldığında, şimdiki, kimi “İngilizce konuşan” ülkeler
bile ortada yoklardı...
Bu nedenle İTÜ Öğrenci Konseyi’nin deyişiyle; “Türkçe
bilimin gelişmesine öncü olan ve bu öncülüğü Cumhuriyet döneminde daha da önem
kazanan” bir kültür ve bilim yuvamızın eğitimde “yabancı dil”e geçmesi, böylesi
bir geçmişle nasıl bağdaşabilir?
Bugünkü eylem, İTÜ Senatosu’ndaki “talihsiz” kararı alabilen 22 üyeye, okulun
tarihsel kimliği ile “anadil”imiz arasındaki “kopartılamaz birlikteliği”
anımsatacaktır...
Ulusal yükümlülük
Cumhuriyet aynı zamanda bir “kültür devrimi”dir. Atatürk’ün “Türkiye
Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” sözü ile Türkçeye verdiği değer, bağımsız ve
kişilikli yaşamayı temel almış devlet anlayışımızın vazgeçilmez ilkeleri
arasındadır. Çünkü Türkçe, aynı zamanda dünyanın sayılı “derinlikli ve zengin”
dillerinden biri olarak binyıllara uzanan geçmişimizin eşsiz bir armağanıdır;
kültür hazinemizdir.
İTÜ de, bu ulusun bir “devlet üniversitesi” olarak, bilim ve sanat eğitiminin
Türkçe gerçekleştirilmesiyle ülkeye sağladığı eşsiz katkısını ve zengin
birikimini nasıl terk edebilir; bu yöndeki tanımlanamaz uygarlık işlevini nasıl
inkâr edebilir?
Bugünkü eylem, İTÜ’deki Türkçe bilim belleğinin ve Türkçe eğitim hazinesinin
ülkeye kazandırdığı eşsiz uygarlık değerini anımsatacaktır.
Üniversite bilgeliği
Tarihimizdeki, onurlu ve kişilikli bir yaşam için dilimizin önemini
vurgulayan “bilge”lerimizle de övünmemiz boşuna mıdır?
Örneğin Fuzûli’nin, “Ey Arap, Acem ve Türk milletlerine feyiz veren Rabbim!..
Sen Arap kavmini dünyanın en fasih konuşan kavmi yaptın; ama ben Türküm ve
Türkçe söylemek istiyorum, benden iltifatını esirgeme Tanrım” duası bugün de
anlamlı değil midir?
Hele Karamanoğlu Mehmet Bey’in ülkesini ve dilini “yabancı istilacılara
karşı” korumak için 1277’de yayımladığı ünlü fermanındaki; “Bugünden sonra hiç
kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil
kullanmaya...” sözü, onca asır geçmesine rağmen neden hâlâ heyecan
vericidir?
Bugünkü eylem, İTÜ Senatosu’na, üniversitenin “tarihsel bilgeliği”ni de
anımsatacaktır.
Uzmanlık ‘yaşam’dır
Kaldı ki her “meslek” ve “sanat”, insanın “yaşam”ıyla da bütünleşir.
İnsan hangi dilde duygulanıyor, hangi dilde heyecanlanıyor, hangi dilde
hüzünleniyor ya da neşeleniyor ise sanat, kültür ve bilim alanındaki uğraşısını
da o dilde öğrenmesi, duyumsaması, özümsemesi ve uygulaması tartışmasız bir ön
koşul, kesin bir “verimlilik” gereğidir...
Hele küreselleşen şu dünyada “kişilikli bir evrensel duruş” ve “esenlikli bir
gelecek” için de üniversite gibi ulusun gözbebeği kurumlarından beklenen, “öz
değerlerimize bağlılığın güvenceleri” olmaları değil midir?
Bugünkü eylem, İTÜ yönetimine, üniversitenin “kuşaktan kuşağa önderliği”ni de
anımsatması bakımından tarihsel önem taşımaktadır...
|