Kastamonu Üniversitesi’nde yapılan “Köy Enstitüleri’nin 70. Yılı
Sempozyumu”nda Vali Mustafa Kara’yla birlikte son yıllardaki “tarihsel mekânları
yaşatma” çabalarının ürünü olan “Kurşunlu Han Oteli”nin taş avlusunda oturduk,
kentin “kimlik değerleri”ni konuştuk...
Gerçi Kastamonu’nun da üye olduğu Tarihi Kentler Birliği
(TKB), kültürel mirasa önce “belediye”lerin sahiplenmesini amaçlıyor;
ancak bu ilin geleneğinde “valiliğin” çok özel bir yeri var.
Önceki valilerden Enis Yeter, 1997-2003 yıllarında 60’tan
fazla konağın restorasyonunu sağlayarak “koruma rekoru”
kırmıştı. Müzelerden sanat merkezlerine uzanan kültür hizmetleriyle, TKB’nin
2000’deki kuruluşundan önce “karar toplantısı”nı da ağırlamıştı..
Aynı duyarlılığın Kastamonu’da adeta “gelenek”selleştiğini Vali Kara’nın
projelerinden anlıyoruz. “İki acil işimiz var” diyor: “Kale’nin çevresini açmak
ve sanayi sitelerini kent dışına çıkartmak..”
Kastamonu Kalesi kente hâkim tepedeki etkileyici konumuyla geçmişin en
görkemli anıtı olmasına rağmen çevresini saran “uygunsuz” yapılaşmaya yıllardır
müdahale edilememiş...
Valinin bu yüz kızartıcı görünümü gidermeyi “acil” işlerin ilk sırasına
koyması, uygarlık mirasına verdiği önemi kanıtlıyor. Görmüş geçirmiş
Kastamonu’ya asla yakışmayan sanayi sitelerinden “arınmak” da aynı bilincin
öncelikleri arasında...
‘Apartman ormanı’
Kurşunlu Han’da konaklayarak Kastamonu’yu yaşamak ne kadar güzelse, son
yıllarda daha da yaygınlaşan, hatta yeşil yamaçlara tırmanan “apartman
ormanları” da o kadar “ürpertici”...
Kentin içinden geçen Karaçomak Deresi’ndeki yeşil kuşak düzenlemesi; tarihi
köprülerin çağdaş yaşamla kucaklaşması; Nasrullah Camii’ni çevreleyen meydan ve
sokaklarda geçmişe saygılı uygulamalar da belediyenin “özen”li olduğunu
kanıtlıyor... Ancak insan, aynı özeni “yeni yapılaşma”da da arıyor...
Ne var ki hemen tüm kentlerimizi sarmalayan kişiliksiz rant kuleleri
Kastamonu’yu da tutsak almış. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) yarım
yüzyıldır “kentbilim”(şehircilik) dersi veren Prof. Dr.
Cevat Geray ile Prof. Dr. Ruşen Keleş’e sempozyumda
sormuştum: “Vali adaylarına şehircilik öğretiyorsunuz, ama imar yetkileri yok;
asıl, belediye başkanlarına ders vermeniz gerekmez mi?”
Üstelik valiler belediyeleri hemen her konuda denetleyebilirlerken, tek
karışamadıkları alan “imar”!.. yani SBF’de öğrendiklerini
uygulayamadıkları gibi, yerel yöneticileri “yapı yoğunluklarını arttırmayın ki
kentiniz yaşanılır kalsın” diye uyarma hakları bile yok...
Denebilir ki Türkiye’de yerel yönetim özerkliği, sadece “yapılaşma
kararları”nda geçerli. Dünyanın tüm ülkelerinde “bilimsel denetim”le uygulanan
kent planlamasını tümüyle “yerel seçilmişlerin rant hevesleri”ne teslim etmek
“demokrasi” sanılıyor. Böylece en küçük belediye, ülkenin en büyük binasına en
olmadık yerde izin vermeye yetkiliyken, valilere bile sadece seyretmek
düşüyor...
Ne var ki Kastamonu Valisi Mustafa Kara, bu “tuhaf” durumu
“hukuk devleti”yle aşmanın örneğini de sergiliyor. Kentteki kimi imar
keyfiliklerine karşı “kamusal sorumlulukla seyirci kalmamak” için izlediği
yöntem “yargı denetimi”ni etkin kılmak...
Özel İdare’deki mimar ve mühendislerden oluşturduğu “imar denetim
komitesi” belediye meclisi’nin imar ve planlama kararlarını inceliyor;
şehircilik ilkelerine aykırılık varsa, iptal davası açılıyor...
Bu tutumun belediye başkanına da yardımcı olduğunu belirten Vali Kara diyor
ki: “Böylece başkan da meclisin muhtemel uygunsuz isteklerine karşı valiliğin
dava açabileceğini anımsatarak, kente zarar verecek imar tekliflerinde ısrar
etmemelerini sağlayabiliyor.”
Ne diyelim, darısı diğer kentlerimizin başına...
|