‘Kuruluşunun 70. yılında Köy Enstitüleri’ için 22 oturumda 70’i aşkın bildiri
sunuldu
-“Ben bir Köy Enstitülüyüm...” Emekli öğretmen Faik Birol, çağdaş eğitim
tarihimizin “destansı” yıllarını anlattığı “Bozkırdaki Fener” kitabında kendini
böyle tanıtıyor… Çünkü bu tanım, gurur duyulan bir “kimlik” ve onurla sürdürülen
“devrimci”lik demek... (Kayseri-Mazaka Yayıncılık)
Nitekim Kastamonu’daki sempozyumda buluşanlar da duygulu konuşmalarına hep
aynı kimliklerini anımsatarak başladılar: “Bir Köy Enstitülü olarak diyorum
ki...” Tümü “genç bakış”lı, temiz-pak giyimli, mutlaka kravatlı ve Atatürk
rozetli eğitim emektarlarımızı dinlerken düşündüm: Köy Enstitüsü mezunu olup da
“yurtsever”lik ve “Cumhuriyete bağlılık” duyguları güçlü olmayan tek bir kişiye
bile rastlanmaması, acaba hangi nitelikten kaynaklanıyor?
“Kuruluşunun 70. Yılında Köy Enstitüleri Sempozyumu”nun sonuç bildirgesinde
şöyle yanıtlanıyor: “Köy Enstitüleri, ulusal aydınlanma hedefinde ‘yaratıcı
aklın’ değerini ve ‘üretken toplum’ olmanın erdemlerini rehber alan kuşakların
yetişmesini amaçladı ve sağladı.”
Böylesi bir eğitimden, günümüzde giderek artan şu çıkarcı ve bencil kafaların
yetişmesi mümkün müydü? 1950’deki “karşıdevrim” hükümetinin ilk icraat olarak
Köy Enstitülerini kapatması da zaten bundandı..
Kastamonu Gölköy Enstitülüler Vakfı, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği ve
Köy Enstitülüler Çağdaşlaşma Vakfı’nın 14-17 Nisan’da Kastamonu Üniversitesi’yle
birlikte düzenledikleri sempozyumun, 22 oturumundaki 70 bildirisinden süzülen
“sonuç bildirgesi”nde şunlar da vurgulanıyor: “Köy Enstitüsü sisteminden sürekli
yararlanabilmek için özerk çalışan bir ‘Köy Enstitüleri Enstitüsü’ kurulması,
özellikle öğretmenlik eğitimi veren yüksek öğrenim kurumlarının bu deneyim ve
birikimden yararlanmaları...”
Sempozyumun emektarlarından Mehmet Saydur, bildirgenin sadece “görüş”leri
değil, ülkemizin ve eğitim dünyamızın esenlikli geleceği için en “yaşamsal” umut
ve beklentileri de içerdiğini belirtiyor...
Üniversiteye de ‘yakıştı’
Cumhuriyet tarihimizin kahraman illerinden Kastamonu, onurlu geçmişi geleceğe
esin kaynağı kılan fikirleri ağırlamaya ne kadar çok yakışıyorsa, “genç
üniversite”si de aynı ev sahipliğin liderliğine o kadar yakışıyordu… Henüz 4
yaşındaki üniversiteyi il ve bölgeyle kucaklaştıran Rektör Prof. Dr. Bahri
Gökçebay diyor ki; “Köy Enstitülerini izliyoruz, kimi binalarımızı öğrenci ve
öğretim üyeleriyle birlikte çalışarak tamamladık, üniversiteyi kendi emeğimizle
geliştiriyoruz...”
Başta mimar Vedat Tek’in ünlü Hükümet Konağı olmak üzere, anıtsal kamu
yapılarıyla bezeli Cumhuriyet Meydanı’ndaki tarihi lise binası, özenli bir
restorasyonla “Rektörlük Binası” olmuş. Görkemli taş yapının “görmüş geçirmiş”
duruşu, üniversitenin kentteki saygınlığını simgeliyor. Senato Salonu’ndaki
Atatürk resminde, Gazi’nin 1925’te Kastamonu’da söylediği şu sözleri okunuyor:
“Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,
müritler, mensuplar memleketi olamaz.”
Fen-Edebiyat, Eğitim ve Orman fakülteleri, Sağlık, Beden Eğitimi ve
Kastamonu, Cide, İnebolu’daki meslek yüksekokulları, 7 bini aşkın öğrencisi,
180’i akademisyen 350 personeliyle hizmet veren üniversitenin “Cide Rıfat Ilgaz
Meslek Yüksekokulu” da ünlü yazarımızın adını ve anılarını yaşatıyor.
Bu duyarlılıkla gerçekleşen sempozyumun ardından 18 Nisan Pazar günü de
Kastamonu Üniversitesi Uygulama Oteli’nin açılışı yapıldı...
‘Devrim mirası’mız
Onur konuğu Server Tanilli’nin rahatsızlığı nedeniyle katılamadığı
sempozyumda, 21 Köy Enstitüsüne ait “bina”ların da “kültür ve mimarlık mirası”
olduklarını anımsattık… Mimarlar Odası, Yüksek Mimar Yıldız Keskin’in “Devrim
Mimarisi Olarak Köy Enstitüleri” konulu doktora tezini 99’da Kültür Bakanlığı’na
“bilimsel kaynak” olarak sunmuş ve ülke düzeyinde “tescil” edilmelerini
sağlamıştı. Bakanlığın, başvuru gerekçesinden esinlenerek Koruma Kurullarına
gönderdiği 4 Ocak 2000 tarih ve 528 sayılı yazısı şöyleydi:
“Toplumsal aydınlanmamıza büyük katkıda bulunan ve dünyanın birçok ülkesinde
örnek eğitim kurumu olarak esin kaynağı yapılan önemli tarihsel ve kültürel
süreçlere tanıklık eden ve Cumhuriyet döneminin Atatürk ilkelerini yaşama
geçirmek üzere eğitim ve çağdaş uygarlık hedeflerini simgeleyen kimlikleriyle
Köy Enstitüleri yapıları 2863 sayılı yasanın 6. maddesi gereği korunması gerekli
kültür varlıklarıdır.”
Devletin 50 yıl sonra, bu “vefa”sıyla tarihsel onurları “tescil” edilen Köy
Enstitülerimizin binaları ve arazileri gerçekten korunuyor mu?
Sempozyuma katılanlar, çoğunun bakımsızlıktan yok olmak üzere olduklarını
belirttiler... Mimarlar Odası’ndan, 10 yıl önceki başvurusunun “sonuçlarını
izleme”sini isteyerek şu dilekte bulundular: “Yurt düzeyinde bir incelemeyle 21
Köy Enstitüsünün durumlarına ait kapsamlı bir rapor hazırlanamaz mı?”
Bu ivedi dileği oda yönetimine iletme sözü verirken, görsel sunumumda
tesadüfen kullandığım eski Köy Enstitüsü fotoğrafındaki “keman çalan” öğrenci,
konuşmam bittiğinde “Merhaba” demesin mi?..
“Resimdeki kemancı Hasan Yücel”le sarmaş dolaş olurken “Kemanınız duruyor mu”
sorumu şöyle yanıtladı; “Yarattığı sanat ve müzik sevgisi hiç eksilmedi...”
Yücel’in mezun olduğu Gölköy Enstitüsü binaları neyse ki “Jandarma Eğitim
Taburu Komutanlığı”nda... O gün Kastamonu’dan ayrılmadan “kışla”da korumaya
alınan kültür mirası binaları da gezdik. Genç subaylar, eğitim için gelen
askerlere binaların tarihçelerinin de “Cumhuriyet mirası” olarak anlatıldığını
söylediler...
Dedim ya, sempozyum Kastamonu’ya ve üniversitesine çok
yakışmıştı...
|