Doğal güzelliği bir yana turizm adına pek çok
kirlenmenin yaşandığı şehirler etrafı yavaş yavaş sarıyor. Hızlı şehir
yaşamından uzaklaşıp sakin bir tatil yapmak isterken, gürültülü ve kalabalık bir
yerde buluveriyorsunuz kendinizi. Bir yandan tuhaf bir trafik, bir yandan da her
yeri saran fast food zincirleri. Ancak dünyada, tüm bu kalabalığın ve
karışıklığın aksine aheste bir yaşam ya da tatil tercih etmek isteyenler için
bir yol var: Yavaş Şehirler Birliği.
“Yavaş şehir”, İtalyanca-İngilizce ortak adıyla “Citta
Slow”, uluslararası bir kentler ağı. Özelliği ise adından da anlaşılacağı üzere
yavaşlıkları. Avrupa’da ve Asya’da hızla yayılan bu uygulama, sade bir yaşamı
öngören kent politikasına dayanıyor. Kent yaşamındaki temponun tam tezatı
yaşanıyor bu şehirlerde. Doğal güzelliği korunan, trafikten ve korna sesinden
uzak, yeşili, mavisi, tarihi, yerel lezzetleri açısından özgün bir yere sahip
olan bu şehirlerde, günümüz modern yaşamının insanın üzerine bindirdiği yüklerin
hiçbiri yok. Sokaklar trafiğe kapatılıyor, restoranlardaki yemeklerde organik
ürünler kullanılıyor, yeşil alanlarla yayalara ait yerler arttırılıyor, yerel
üretim yapanlar ve satanlar destekleniyor ve yerele özgü doğal güzellikler
korunuyor. Şehir denilmesine bakmayın çünkü kasabalar da yavaş şehir unvanı
alabiliyor. Yegâne kriter nüfusun 50 binden az olması ve mevcut kriterlerin
yerine getirilmesi. Gerek iş yaşamında gerek sosyal hayatta teknolojik bir hızla
yaşamaya çalışırken böyle bir şehrin arayışına girmek anlaşılır görünüyor.
Son 10 yılda 100 kente salyangoz damgasını vurmuş Yavaş Şehirler Birliği’ne
Türkiye’den ilk başvuru İzmir’in ilçelerinden Seferihisar’dan
geldi. Seferihisar, gözde turizm hareketine dönüşen “Yavaş Şehir”lerden biri
olmak için 17 Haziran’da resmi başvurusunu yaptı. Hem tarihi sit hem de askeri
alanların çokluğu nedeniyle Ege ve Akdeniz sahil şeridinde gölgede kalmış bir
ilçe olan Seferihisar, salyangoz sembollü sertifikayı alabilmesi için 50’yi
aşkın kriteri yerine getirmeli. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, bunun
hedef değil, yolculuk olduğunu dile getiriyor. Zira sonuçlanma tarihi yok.
Süreç, düzenli yapılan denetimler, sunuş ve toplantılarla ilerliyor. Soyer,
biraz nostaljik, biraz da tarihi ve kültürel varlıkların korunduğu ve ön plana
çıkartıldığı, sade bir yaşam tarzının öngörüldüğü bu konseptin Seferihisar için
tam da biçilmiş kaftan olduğunu söylüyor. Çok fazla yeşil alanın bulunduğu kendi
kabuğunda yaşayan Seferihisar, talip olduğu konsept gibi tüm kriterleri yavaş
yavaş yerine getirecek ve özünde bir turizm hareketi olan bu oluşumda kendini
gösterebilirse, belki başka şehirlere de örnek olabilecek. Böylece tüm
aktiviteleri birbirine benzeyen, gelen yoğun taleple artık insan gövdesinden
başka bir şey görülmeyen tatil beldeleri yerine daha sakin ve daha “yavaş” olan
yerler de adını duyurabilir. Kim bilir?
|