Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Kentler, Kasabalar, Topraklar Hakkımız, Söke Söke Alırız

Raul Zibechi, Topraksızlar Hareketi’nin Latin Amerika coğrafyasında yarattığı dalgalanmayı, ilmek ilmek ördüğü toplumsal yaşamı anlattığı yazısına “ölümlü dünyada yeni bir hayat” diyerek başlar. Son bir aydır süren TMMOB’a bağlı odalar seçimleri üzerine düşünen odasızlar ise ölümlü bir coğrafyada topraklara, kentlere, kasabalara, köylere dair söz

Bir Gün Gazetesi
Kentler, Kasabalar, Topraklar Hakkımız, Söke Söke Alırız

TMMOB Seçimleri Üzerine Düşünmek, Kenti Düşünmek: Kentler, kasabalar, topraklar hakkımız, söke söke alırız

1 Kenti düşünmek

Raul Zibechi, Topraksızlar Hareketi’nin Latin Amerika coğrafyasında yarattığı dalgalanmayı, ilmek ilmek ördüğü toplumsal yaşamı anlattığı yazısına “ölümlü dünyada yeni bir hayat” diyerek başlar. Son bir aydır süren TMMOB’a bağlı odalar seçimleri üzerine düşünen odasızlar ise ölümlü bir coğrafyada topraklara, kentlere, kasabalara, köylere dair söz söyleyeceklerine inandıkları odalılardan medet umarlar. Ve tabii bu arada yeni bir kentin, başka bir kentin hayaliyle düşünmeye başlarlar:

“Bu kent öldürüldü diyorlar
kurşuna dizildi bir geceyarısı
Hayaletler geziniyormuş şimdi
sokak aralarında ve caddelerde
baykuş tüneği olmuş alanlar
ve yarasalar uçuşuyormuş
Silah ve esrar kaçakçıları
altın çağını yaşarlarken
artıyormuş bir yandan da
kumarhaneler, meyhaneler
Borsa oyunları, hileli iflaslar
birbirini kovalayıp dururken
nasıl çıkmışsa pek bilinmiyor
yaygınmış şimdilerde rus ruleti
İntiharların sayısı bilinmiyor
çoğalıp duruyormuş fahişeler
ve artık bunların hiçbiri
olay bile sayılmıyormuş şimdi
Bu kent öldürüldü diyorlar
bahar gelmez artık buraya” (Ahmet TELLİ)

Hal böyleyken, artık “bahar gelmez” denmişken; “yaşamın her alanı kapitalist toplumsal ilişkilerin gerekleri doğrultusunda birer zorunluluk olarak yeniden “inşa” edilmiştir” cümlelerinin ardı sıra gelir düşünceler ve bir anda dile gelir umutlar ve hayaller... İnşa edilenin ne olduğu, inşa ederek neyin kaybedildiği ile yüzleşerek...

İnşaya başladığımız anda milattan önce 3000’de Mısır’da, Mezopotamya’da, İndüs Vadisi’nde neler yaptık? Hayattan neyi kovduk? diye sorarak…
Ya da “Niçin bazıları bir gün ‘bu benimdir’ demeyi istediler?” ve ‘benimdir’ ile insanlık tarihinin akışında neler oldu bitti? diye Clastres gibi aramaya başlayarak.
Milattan önce 3000’de kentsel yaşamın başlamasıyla birlikte nasıl bir yeryüzü resminin oluşmaya başladığını hatırlatarak...

Sınırsız İktidarın Tanıkları

Tanrıların ve aslında tanrı kralın, despotun, devletin despotunun sınırsız iktidarlarının cismanileştiği bir merkezin doğuşuna işaret eden o zamanlarda barışın yitirilip savaşın ve erkek egemen bir yaşamın ayak sesleri tüm şiddetiyle yeryüzünü kaplamaktadır. Cismani ve tinsel iktidar birleşmekte ve bu birleşme kendine bir yer aramaktadır. Tanrılar krallara kentler bağışlamaktadır. Bu kentlerin mimari üslubu da tanrının ve tanrı kralın ve despotun sınırsız iktidarına tanıklık edecek biçimde şekillenmektedir. Kent tanrının, tanrı kralın kentidir.

Kentin hikâyesi buradan başlar ve devam eder. Tıpkı Nitzsche’nin özetlediği gibi: “İçeride: polis, mahkemeler, sınıflar, ticaret, aile; Dışarıda: güç iradesi, savaş, fetih ve öç alma”. Politik, militer, ilerlemeci, düzenlemeci, cetvele ve pergele dair bir hikâyedir karşımıza çıkan.

Hikâyenin ve sıfatların böyle olduğu ‘yer’de tahakküm ilişkileri sürekli yeniden üretilir. Ve fakat bu ilişkiler bizleri sömürüyor ve parçalara ayırıyor olsa da enerjimize, mücadelemize, arayışlarımıza, tahayyüllümüze canlılık verir. Bizi kentsel yaşamın yarattığını kavramaya ve onunla yüzleşmeye çağırır. Ve daha da ötesi kendi dünyamızı, kentimizi yaratmaya davet eder. Yeni tasavvurları, meydan okuyuşları, ütopyaları olanaklı kılar.

Hayatı Değiştirmek Kenti Değiştirmektir

Toplumsal, zamansal süreçlere dair ütopyalar başka bir dünya tasavvuruna dair cümleler kurar.  Ekolojik ütopya, feminist ütopya, komünist ütopya,... topluma, zamana dair olanı inşa etmeye aday olur. Kurulan cümleler ve arayışlar aslında başka bir kentin de habercisidir ister istemez. Zira hayatı değiştirmek aynı zamanda kenti de değiştirmektir. Oysaki kentin ya da başka bir zamanda bir başka adlandırma ile anılacak yerin kendisi ta baştan biçime mahkûm edilmiş, yeryüzü tarihi boyunca yazılan kent ütopyaları uzama, biçime hapsolmuştur. Böylesi bir anlayış toplumsala dair olanı sabitlemeyi ve denetlemeyi beraberinde getirmiş ve bu da biçimsel olanın gerçekleşme anında tam tersine tarihsel, toplumsal olanın onun üzerinde tahakküm kurmasını sağlamıştır. Ve aslında idealin tasarımlarından ibaret olan bu arayışlar ütopik olmanın dışında başka her şeyi işaret etmiştir.

“Bilinmeyen denizde geçen her gün
Sürükler ardından sonu gelmez yarınları.
Çoğalır duyular kendiliğinden
Çevrilir kum bugünkü cama
Kavanozun içinde sıkışıp kalınır
Tıpkı kendi içine kapanan insan gibi
Denizin sonsuzluğu benzer bir cezaevine
Gözler mavi duvarda çaresizce dolaşır.
Ölesiye kahreder uzaklık seni
Ey bu denizlerin külrengi tayfası!
İşte böyle yakınlık ve uzaklık arasında
Pusulayı şaşırır kalır kişi oğlu.
Tapınağı yıkılır, gemisi batar...
Yarat bu yüzden kendine bir düşünce sanatı
Gelecek yıllar için çığlığını taşıyan
Dayanabilmen için o günlere dek,
Dayanabilmen için o illere dek.”

Diye seslenir Harry Martinson. Bu seslenişe bir karşılık gelir, gelecektir.

Barınma, ulaşım, eğitim, sağlık, kültür ve bir dizi böylesi parçaları içeren kenti, kent yaşamını eşit, özgür, farklı kılmanın yolu ise toplumsal süreçlere dair arayışları, feminist, ekolojik, vb. eleştiriyi içine katan, ayrıştırıcı değil bütünleştirici bir arayıştan geçer. Böylesi bir arayış kenti uzamsal, biçimsel bir tasavvur olmaktan çıkarıp kolektif olanın bilgisiyle yeniden inşa edilen kolektif bir tasarıma dönüştürür. Ve böylelikle de kenti ‘parlak zihinlerin tasarımı’ olmaktan alıkoyar.

Bu kolektif tasarım ise bir belleksizliğe işaret etmez, etmemelidir. Zira belleksizlik hep sıfırdan başlamaya dair yıkıcı, altüst edici, yok edici deneyimleri beraberinde getirecektir. Oysa biriktirilen görüntüler, sesler, kokular, tatlar, dokunuşlar ve bunların bütünlediği anılar olmaksızın bir yaşam kurmak olanaksızdır. Zamanın ancak kendisi üzerinden izlenebildiği bir dünyanın unutulmaması, yitirilmemesi için, zamana, dile, geleneğe kaydolmuş aynı zamanda bir maddi gerçeklik ve kolektif belleğin ürünü olan kentin kolektif tasarımıdır bizi bekleyen.

“nasıl doğmakla başlarsa ölüm
ölmekle başlar öyle hayat
bil ki dünyayı sarsan sıçramalar
birikmiş şuurlarla gelir”
diyen Attila İlhan’a Bernard Shaw ses verir:

Ne görseniz, “Neden?” diye soruyorsunuz. Bense olmadık şeylerin düşünü görüyor ve “Neden olmasın?” diyorum.

Arzulayan Bellek

Hayallerimize istikamet veren bu dünya ise ve umut da arzulayan bellek ise... Neden olmasın? Bir Şehir değil belki de “aklından korkuyu, gözünden yaşı sil”  diyen Tanpınar’ın dediği gibi Beş Şehir ve belki de Yedi Şehir...

Ve Fowles ile bitirelim:

“Salı üzerinde insanlık. Sonsuz okyanus üzerindeki sal. ..... Salda yedi kişi var. Yaşamdaki iyi şeylerin ıstırabı uzatmaktan başka bir işe yaramayan aldatmacalar olduğunu düşünen kötümser; düsturu Carpe Diem -gününü gün et- olan ve salın en iyi bölümünü kendine ayırmak için elinden geleni yapan benmerkezci; vaat edilmiş toprağı görebilmek için hep dikkatle ufku tarayan iyimser; yolculuğun seyir defterini tutmak ve denizin, salın ve öteki kazazede arkadaşların durumunu kaydedecek yeterli şeyler bulan gözlemci; kendisini yadsıma ve başkalarına yardım ihtiyacını karşılamak için kendi gerekçesini bulan özgecil; denize atlayıp her şeye son vermeye, karşı çıkmaktan başka hiçbir şeye inanmayan Stoacı; ve son olarak, çocuk; bazılarının mükemmel bir ses perdesiyle doğmaları gibi, mükemmel bir cehaletle doğmuş olan çocuk – sonunda her şeyin açıklanacağına, kâbusun sona erip yeşil kıyının görüneceğine inanan, acınacak derecede her yerde karşımıza çıkan çocuk.”

(*) Karaburun Bilim Kongresi’nde sunulan bildiriden yola çıkarak (**) Bu yazının ikinci kısmında kent üzerinden
TMMOB’a bağlı odalardaki seçim süreçleri ve bu odaların söylemleri ele alınacaktır.

http://www.yapi.com.tr/haberler/kentler-kasabalar-topraklar-hakkimiz-soke-soke-aliriz_77137.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!