Bu yıl 18’incisi yapılan “Karagöz Kültür Sanat ve
Kakava Festivali” için mayısın son haftasında
Kırklareli’ndeydik. Çingene inanışına göre
“Kakava”, eski Mısır’da soykırımdan kaçan
“Kıpti”lerin efsanevi “kurtuluş” bayramı. Peşlerindeki
firavunun askerleri Nil nehrini geçerken boğulunca, aynı suyun kenarında bir 6
Mayıs günü toplanarak “soylarının sürmesi”ni kutlarlar.
Kuşaktan kuşağa Kakava şenlikleriyle bütünleşmiş geleneksel Kırklareli
Festivali’nde bu yıl ise coşkuyla birlikte “tedirginlik” de vardı. Sivil
kuruluşların caddelerdeki şenlik bezemelerine eşlik eden “direniş” afişlerinde
“Festival alanımızı ranta teslim etmeyeceğiz” deniyordu.
Çünkü TOKİ, diğer kentlerimiz gibi Kırklareli’nin de kentsel
yaşam alanlarına göz koymuş. Yıllardır festivallerin de yapıldığı, çınarlarla ve
geniş çimenliklerle kaplı bir mesire niteliğindeki eski istasyon alanına, şu
“karaktersiz konut siloları”nı sıralamak istiyor.
Her partiden ve her meslek grubundan Kırklarelililer, bu kent düşmanı
“işgal”e karşı adeta seferberlik ilan etmişler. Belediye Başkanı Cavit Çağlayan
diyor ki: “Anılarımızla bütünleşen, kentsel yaşamdaki vazgeçilmezimiz olan,
eşsiz bir dinlence, eğlence ve kültür zenginliğimizi, ‘toplum yararını
gözetme’si gereken bir Başbakanlık kurumu nasıl göz ardı edebilir?”
Direnişlerini sonuna kadar sürdüreceklerini söyleyen eğitim emektarı Aydın
Karakoç da şunu ekliyor: “Burası tarihin sınır kenti Kırklareli.. Teslim
olmamaya kararlıyız...”
İstanbul'un planı!
Kırklareli işte böylesi bir büyük “dert”le baş başayken, İstanbul’da
hazırlanan “bölge planlaması”ndaki “sanayi ve nüfus
aktarması”nı da önlemeye çalışıyor. Çünkü plan, “İstanbul’da -artık-
istenmeyen” kirletici tesislerin yeni yapı yoğunluğunu
Trakya’ya yönlendiriyor. Elde kalabilen en değerli tarım
arazilerini, “İstanbul’u rahatlatmak” adına öldürmeye aday bu planın,
Kırklareli’ndeki “etkileme alanları”nı görmeye karar verdik. Aydın Karakoç ve
Ramazan Çetin Karakoç kardeşlerin rehberliğinde İğneada’ya uzandık.
“Vize”ye doğru yolun Karadeniz tarafında Istıranca ormanları; diğer yönünde
ise Trakya’nın verimli ovaları uzanıyor. Üsküpdere yakınlarında yıllardır
yatırım bekleyen Organize Sanayi Bölgesi boş dururken; Evrencik’te, özel izin
verilen dev “çimento fabrikası” her yönüyle bir “çevre cinayeti abidesi” gibi
yükseliyor.
Kaynarca’daki antik su kaynağını sarmalamış çınarlar ve geleneksel yapılar
ise doğa ve kültürün sevdalı buluşmasını, ayrı fabrikaya “inat” bir kararlılık
içinde sürdürmeye çalışıyorlar.
Pınarhisar’a vardığımızda, ilçedeki “pınar”lar ile eteğinde kurulduğu
“hisar”a vaktiyle ne denli değer verildiğini, tarihi okul binasından anlıyoruz.
Asırlık yapı, döneminin en özenli ve görkemli mimarisiyle kent kimliğini
tamamlıyor.
Aydın Karakoç, R.T. Erdoğan’ın vaktiyle “dinci şiir”den ötürü aldığı cezasını
çekmek için de buradaki “cezaevi”ni seçtiğini belirtirken; yine şu Başbakanlığa
bağlı TOKİ mimarisini düşünmeden edemiyorum: “Acaba başbakan, bir kasaba
okulunun bile geçmişte nasıl da uygarca tasarlandığını fark edebilmiş
miydi?”
Kültürler havzası
Nitekim Erenler köyüne geldiğimizde de aynı görkemde bir Osmanlı türbesiyle
karşılaşıyoruz. 14. yy’da Sultan Murat tarafından ilk akıncı beylerinden
“Binbiroklu Ahmetbey” için yaptırılmış...
Bölge artık her yönüyle bir kültürler havzası... Çetin Karakoç, adını
Fatih’in top döktürdüğü yer olmasından alan Demirköy ilçesinde, Boşnakların,
Pomakların ve yakın geçmişte gelip yerleşen Gümüşhanelilerin yaşadıklarını
anımsatıyor. Yörenin en eski sakinlerinden Gacallar da Balkanlar’dan gelerek
Demirköy’de ve Yenice’de yerleşmişler. Bu zenginliğe zaman içinde Arnavutlar da
katılmış.
Aynı kültürel yapı içindeki Poyralı köyünde ise hem “kadın” muhtar var, hem
de köyün en çalışkanları yine kadınlar... Yöresel sanatlarını ve ürünlerini her
yıl Kakava Festivali’nde sergiliyorlar.
Istıranca dağlarının en yüksek noktası olan 1030 metrelik “Mahya tepesi”nde
buz gibi Kuşpınar suyundan içen, hastalık nedir bilmiyor. “Trakya’nın Damı”ında
gerçekleştirilen “Doğa Şenliği”nin öncülerinden, Pınarhisar Meslek Yüksekokulu
Müdürü Yrd. Doç. Dr. Levent Günaydın, aynı dorukta “dürbün”le Bulgaristan,
Karadeniz ve Trakya turu bile atılabildiğini söylüyor. Yenice köyünün kasapları
“oğlak eti”nin yararlarını anlata anlata bitiremiyorlar.
Dağı denize doğru aşan virajlardan birindeki yokuş yukarı gibi görülen; ama
yokuş değil, “iniş” olan “göz yanıltıcı” dönemeçte “Manyetik Alan Kahvesi” var.
Çünkü bu olayın göz yanılması değil, manyetik çekim olduğu söylenmiş; bu yorum
daha bir “turistik”! gelmiş.
Dağları kaplayan ormanlarda, İğneada’daki büyük liman projesi nedeniyle
gerçekleşecek 4’er şeritli bölünmüş yolun ne denli acımasız bir doğa tahribatı
yaratacağını gördük. Meşe, ıhlamur, kayın, gürgen, akçaağaç gibi çok sayıda türü
barındıran eşsiz bir orman zenginliği, şu “sözde kalkınma” politikalarının
kurbanı olmak üzere.
...ve eşsiz ‘Löngöz’ler
İğneada’ya vardığımızda ise yaşamını bu kıyı cennetimizin korunmasına adamış
Orhan Uyanık’ı denize nazır “kahve”sinin “bilgisayarlı yazıhane”sinde çalışırken
buluyoruz. Uyanık, aynı zamanda “İğneada Doğal Ekosistemi Koruma Bölgesel Yaşamı
Destekleme Derneği”nin de başkanı; Ankara İktisat mezunu olarak ülkenin en
bilimsel işletilen köy kahvesinin sahibi.
Löngöz ormanlarına birlikte gidiyoruz. Bu kez aracımız 4 çeker bir pikap
olmasına ve sahibi Hüseyin Çavuş’un usta sürücülüğüne rağmen, ağaçların
fışkırdığı sulak zemine batmaktan kurtulamıyoruz. Zaten, bu “esrarengiz”
görünümlü ağaç ve sarmaşık sarmalının yöresel adı bile “Subatar”.
CHP Belde Başkanı Tahir Işık, bu çok özel doğal zenginliği yaratan Istıranca
derelerine bile göz koyan İstanbul için diyor ki; “Sularımızı bitirirlerse,
tarihin en zalim metropolü olarak kuşaktan kuşağa Trakya’nın ‘ah’ını
alacaklar.”
Ne diyelim, en doğrusunu Çetin Aydın söylüyor: “Buraları gelip bir
gezebilseler, eminim ki projelerinden vazgeçerler; çünkü gördükleri karşısında
insanlıklarını unutmaları mümkün değil.”
Kırklareli’nden dönerken, Kent Konseyi’nden, emekli öğretmen Nurdan Güven’in
verdiği “Kültür ve Sanat Çalışma Grubu”nun programını inceledik. “Cebimiz”de
taşıdığımız “Cep Sanat” dergisine göz attık. Hangi kentte böylesine bir sanat
coşkusu ve böylesine alçakgönüllü bir edebiyat dergisi vardır? Dilerseniz siz de
“www.cepsanat.com”dan aydınlanabilirsiniz.
|