Geçen yıl 10 Ekim’de yitirdiğimiz Nail
Çakırhan için Akyaka Kültür ve Sanat Derneği’nin,
Akyaka Belediyesi, Mimarlar Odası Muğla Şubesi
ve Yücelen Otel desteğiyle düzenlediği “anma
etkinlikleri”ndeydik... Muğla Sanat Severler Derneği’nin, Nâzım Hikmet, Can
Yücel, İbrahim Ergin ve İsmet Ünal Türker’in şiirleri ve Kemal Öngüç’ün
müziğiyle Çakırhan’ın yaşamını anlatan “Doludizgin” adlı oyunu, 25 yıl önce
kopartılan kıyametle başladı: ‘Mimar olmayana mimarlık ödülü verilir mi?’!!!
Çakırhan 70’lerde Akyaka’da yaptığı evinde “yöresel”liği gözettiği için
1983’te Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü alınca, kimi “diplomalı”lar
şunu bile söylemişlerdi: “Bu ödül mimarlığımıza hakarettir...”
Selçuk İnaç’ın yazdığı, Sadettin Özbek, Hulusi Kalaycı, Soner Çakı’nın
oynadıkları, Mert Çakır’ın görüntülediği ve Duvar Sahnesi Tiyatro Topluluğu’yla
birlikte sahneye konan “Doludizgin” ise “98 yıllık devrimci yaşamın, sivil
mimarideki tarihsel yaratıcılığa saygıyla doruğa çıktığını” anımsatıyordu. Çünkü
o, edebiyatımızın “Nail V.”si; Nâzım’ın şiir arkadaşı; arkeolojimizin onuru
Halet Çambel’in hayat yoldaşıydı...
Yapılarının nasıl bir “Gökova”yla bütünleştiği de İbrahim Ergin’in
dizeleriyle anlatılıyordu: “Kim bestelemiş bu sessizliği / Bu ressam bildiğiniz
değil / Bu sizsiniz, bu benim, bu doğa / Mavi bir gül açmış egede eşi görülmüş
değil..” (1)
‘AND’a katılmayanlar!
İşte bu eşsiz sessizlikte, yakın geçmişe dek “köy” bile sayılmazken bugün tüm
kıyılarımızdaki en “değerli” yerleşmeye dönüşmüş Akyaka’da 2. kez seçilen genç
Belediye Başkanı Ahmet Çalca da dedi ki: “O bize sadece yöresel mimari
zenginliği değil, betonlaşmamış bir sahil beldesinin bugünkü paha biçilemeyen
farkını da armağan etti. Doğaya ve kimliğimize saygılı yapılaşmadan asla ödün
vermeyeceğiz...”
Bu sözleri herkes “ant” içercesine alkışlarken iki “kesim” ise “katılmama”yı
yeğlemişti.
AKP belde teşkilatının, aynı günlerde 3 otobüsle “bedava Buldan gezisi”
düzenlemesi; yani “götürebildikleri kadar Akyakalı”yı Çakırhan’dan
uzaklaştırmaları ne anlama geliyordu? “Gelenekler”e bağlılığıyla övünen bir
siyasetin, ömrünü “geleneksel yaşam çevreleri”ni korumaya adamış bir yerel
kültür sevdalısına karşı bu saygısızlığı, acaba aynı sevdanın “imar rantını
kısıtlaması”ndan ötürü müydü?
Etkinliklere katılmayan diğer kesimse ne yazık ki “mimarlar”dı! Muğla’daki
700’e yakın mimardan Çakırhan’ı ananlar, saymacasına “12 kişi”ydiler…
Sanatlarına ve yurt değerlerine bağlılıklarını kanıtladılar. Peki ya gelmeyen
yüzlerce mimar; hatta kimi “oda yöneticileri” için ne söylenebilir? Elbette ki
“haklı mazeretler”i olanların dışında...
Nitekim Mimarlar Odası’nda MYK üyesi Cengiz Bektaş,
1983’teki tepkilerin ne denli “mimarlık yoksunu” olduğunu şimdi bakın nasıl
yazıyor: “...ustalara istediğini anlatarak yaptırdığın evinle ne söylemek
istediğin açıktı: Bugün mimarlık alanında yapılanlar insanın yin-tin sağlığına,
doğal kaynakların sürdürülebilirliğine uygun değil! Çağdaşımızı, kendi
geleneğimizin çizgisinde aramalı, bulmalıyız demek istiyordun. Uyarıyordun
mimarları... Yaptığın gerçek bir eleştiriydi her şeyden önce...” (Cumhuriyet-11
Ekim 2009)
Bunları okuyunca kim bilir kaçıncı kez düşündüm: “UIA’nın 2005’teki altın
madalyası mimarlık eğitimi almayan Tadao Ando’ya verilirken, Japon mimarı
alkışlayanlar arasında Çakırhan’ı üzenler de yok muydu?” Ando, “alaylı
mimar”lığının birikimlerini ülkesinin üniversitelerinde “hoca”lık yaparak
mimarlık öğrencileriyle paylaşmıştı. Çakırhan’a ise onca mimarlık okulumuzdan,
bir konferans daveti bile gelmemesi, hazin değil miydi? Özellikle Muğla
Üniversitesi’nin “fahri doktora” vermesi ne kadar anlamlı olurdu...
O gün mimar Ertuğrul Aladağ ile turizmci Hamdi Yücel Gürsoy, “Çakırhan’la
anılar”ını da paylaştılar... Mimar Ebru Soydaş Çakır, Ula’daki tarihi Muammer
Ağa Konağı’nı anlattı.. Karma resim sergisinin sanatçıları Tülay Kıntak Kozak,
Gülnur Efendioğlu, Ayten Taşpınar, Yıldız Dinçer Yalçıner, Swetlana İnaç ve
Özlem Gezgin’di.. Cahit Belkıs Güneymen İlköğretim Okulu yöresel yemeklerle
katkıda bulundu.
Akyaka’daki “en bakımlı ev” ile “en bakımlı bahçe”ye ödüller verilmesi ise
“en titiz mimar” Çakırhan’ı anmaya çok yakışmıştı...
Özverili gazetecilik
Paneli yöneten araştırmacı-yazar Ünal Türkeş dedi ki: “Geçmişin aydınlatıcı
değerlerini yeni kuşaklara kazandıran hemşerimiz Nail V.’nin izlediği yol,
tarihten geleceğe ulusal güvencemizdir...”
Bu özlü değerlendirmesinde, sahibi ve başyazarı olduğu “Devrim” gazetesinin
“yarım yüzyıl”lık birikimlerinin de payı olmalıydı… Anadolu basınında
“Cumhuriyet devrimi”ne bağlılığın önderleri arasındaki Devrim, 19 Ekim’de 50.
yaşını kutlamaya hazırlanıyor… Emektar gazete, hem adıyla üstlendiği tarihsel
görevin hem de yöre aydınlarının “devrimci sesi” olarak, nice özverili yılları
hep “kararlı bir çalışkanlık”la geride bırakarak tarihsel saygınlığını
kazandı...
Akyaka’da, Çakırhan’ın 99. yaşıyla, Devrim’in 50. yılını kutlamanın anlamlı
birlikteliğini yaşadık... Nail V. fikirleriyle ve insancıl, alçakgönüllü
yapılarıyla; Devrim de Cumhuriyete sevdalı gazeteciliğiyle kuşaktan kuşağa
aydınlatmaya devam edecekler...
(1) İbrahim Ergin-Karda Leke Var-Etki Yayınları/İzmir-2005)
|