İstanbul’un her “seng”inde tarihin okunduğu Cankurtaran
semtine gidin; Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği’nce (TÜRKEV) 1984’te restore
edilen Hammamizade İsmail Dede Efendi Evi’ni ziyaret edin...
İki efsanevi kişilikle tanışırsınız. Biri, 1825’ten sonra bu evde yaşayan ünlü
bestekârımız Dede Efendi (1778-1846); diğeri “yaşarken efsaneleşen” ve 26
Mart’ta “yaş günü”nü aynı evde kutladığımız, kültür sevdalımız Perihan
Balcı…
İnsan “yaşarken efsaneleşir” mi? Perihan Hanım’ın tarihi evlerimizi geleceğe
aktarmak için yurt düzeyindeki özverili çabalarını Deniz Banoğlu’nun kaleminden
okuduğunuzda, eminim siz de “efsaneleşebilir” diyeceksiniz... Nitekim o gün,
“cumhuriyetle yaşıt” bir cumhuriyet kadınımızın yarım asırdır neler neler
yapabildiğini bilenler, belki de “destan” denebilecek yaşamını sadece
alkışlamadılar, adeta “kutsadılar”... Aynı yaşamın “kitabı”nı yaş gününe armağan
eden Banoğlu ile Gürer Yayınları’na ise teşekkürlerini ifade edecek sözcük
bulamadılar…
Dede Efendi
Önce Hammamizade İsmail Dede Efendi’yi anımsayalım... Babasının mesleği
nedeniyle bu lakabı alan bestekârımız, Osmanlı müziğindeki “klasik” üslubun son
temsilcisi. İlk “mektep”teyken etkileyici sesiyle “ilahici başı” olması;
ardından Yenikapı Mevle-vihanesi’nde ney üflemeyi öğrenmesi; derken “Dede”
unvanını aldığı “çile” yıllarındaki besteleriyle ün yapması, Padişah III.
Selim’in “himaye”sine almasına neden olmuştu...
Eğer yolunuz bir cumartesi Cankurtaran’a düşerse, halk ve sanat müziğimizden
örnekler sunan genç müzisyenlerden, Dede’nin eserlerini de çalmalarını rica
edebilir; örneğin “semai” usulündeki şu ünlü “Rast Şarkı”yı özgün şekliyle
dinleyebilirsiniz:
“Yine bir gül-nihâl aldı bu gönlümü Sîm-ten, gonca-fem, bî-bedel ol
güzel âteşin ruhleri yaktı bu gönlümü Pür-edâ, pür-cefâ, pek küçük, pek
güzel..”
İşte bu “şarkıların evi”ni kurtarmakla yetinmeyip “müze ve kültür merkezi”
olarak yaşatılmasını da sağlayan Perihan Hanım, kurucusu olduğu TÜRKEV’in 30 yıl
başkanlığını yaptıktan sonra, aynı zamanda evi restore eden mimar Prof. Dr.
Cengiz Eruzun’a görevini devretti. Kendisi ise “Onursal Başkan” olarak hemen tüm
etkinliklere katılıyor, söz “şarkı”lardan açılınca da güftesi Hayri Mumcu’ya ait
olan Gültekin Çeki’nin semai usulündeki “Eski Dostlar”ını bakın nasıl
söylüyor:
“Unutulmuş birer birer / Eski evler, eski evler, Ne bir selam, ne bir
haber / Eski evler, eski evler, Unutulmuş isimlerde / Bilinmez ki nasıl,
nerde Şimdi yalnız resimlerde / Eski evler, eski evler...”
‘Birikimli Kalem’den
Deniz Banoğlu’nun “eski evler” peşindeki bu tanımlanamaz emektarlığı
“kitap”laştırdığını duyunca düşündüm: “Başka kim yazabilirdi ki yurt
değerlerimize karşı böylesine duygu yüklü bir yaşamın öyküsünü?”
İstanbul Kız Lisesi’nden mezun olup İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve
Edebiyatı Bölümü’nü bitirdikten sonra Köln Üniversitesi’nde bursla okuyan Deniz
Hanım, gazeteciliğe 60’larda Hürriyet grubunda başlamıştı… Dönemin ünlü Hayat
Mecmuası’nda ve Tercüman gazetesinde kültür-sanat haberlerine imza attı;
Almanya’daki Türk çocuklarının eğitimini irdeleyen araştırmasıyla Türkiye
Gazeteciler Cemiyeti’nin “1975 başarı ödülü”nü aldı. Akbank Kültür Sanat
Danışmanı’yken on yıl “Akkadın” dergisini hazırladı. Çevirileriyle dünya
kitaplarını Türk okurlarla buluşturdu. Bugün de “cumhuriyete bağlı” sivil toplum
kuruluşlarının en çalışkan üyelerinden...
Böylesine birikimli bir kalemin “Yok Olan Bir Mirasın Tanığı: Perihan Balcı”
kitabına şükran borçluyuz. Kitapta sadece kültürel mirasa adanmış yılların
inanılmaz serüvenini değil, 50’lerde eski evleri fotoğraflamakla başlayan,
ilerleyen yıllarda onların korunması için kurduğu dernekle Türkiye’yi ayağa
kaldıran bir “efsane”leşmenin gizlerini de okuyacaksınız. (Gürer Yayınları- 0212
224 1633)
|