İşte Yeni Taksim Meydanı’ndaki...
Taksim "Yeraltı"na İndi!
Taksim Meydanı Trafiğe Kapatıldı
"Yargı Kararı Var, Taksim'e...
Tarih Vakfı da Topçu Kışlasına Karşı
Taksim'de Ezber Bozan Siyaset!
Gezi Parkı Nöbetine Akademisyen Desteği
Gezi Parkı’ndaki 'Kavga'nın...
İşte Gezi Parkı'nı Kurtaracak Rapor!
Taksim’de İmkânsız Bir Hayal
Taksim Gezi Parkı’nda yerinden sökülen “üç ağaç” bütün Türkiye’de demokratik hak mücadelesine dönüştü. Bu süreci bütün yönleriyle değerlendirilmek gerek elbette. Ben, meselenin Gezi Parkı bölümüne, yani aslında “kent hakkı” kısmına değinmek istiyorum. Belki sıkıcı olacak ama teknik bilgileri hatırlamakta yarar var.
1
Tarihe mal olmuş ancak tamamıyla ortadan kalkmış bir yapıyı yeniden inşa etme arzusunun birkaç nedeni olabilir. Birincisi, bu yapının mimari özellikleri ve içinde yaşanan olayların çok önemli olması nedeniyle toplumsal ve mesleki hafızadan silinmemesidir. Dünyada bu önemde yapı çok azdır. Ayrıca bu konuya bütün mimarlık tarihçileri ve ilgili meslek insanları soğuk bakarlar. Çünkü böylesi bir binayı “aynen” inşa edebilmeniz için istisnasız bütün ayrıntılarının, milimetrik bir titizlikle belgelenmiş olması, özgün malzemelere ulaşılabilir olması gerekir. Bu zorluk aşılsa bile yine de yaptığınız bina “özgün” değildir, çünkü her yapının yaşanmışlıktan gelen bir ruhu vardır . Bu ruhu yeniden yaratmaksa mümkün değildir. Yine de çok özel durumlarda bu tür yenileme işleri gerçekten bir ihtiyaç olabiliyor. Örneğin, 2. Dünya Savaşı’nda yıkılmış olan Avrupa şehirlerinin çoğu savaş sonrasında tarihi dokularına uygun olarak yeniden inşa edildiler. Buralarda yenilenen şey bir şehrin kendisidir. Bu önemlidir. Çünkü şehir dokusu hayata tutunma referansımızdır. Hele de çok ağır travmalar yaşamış topluluklarda anılara tutunma, yersiz yurtsuzluk hissinden kurtulmanın önemi düşünülürse. Bunun sıradan bir insan için ne kadar önemli olduğunu Rotterdamlı bir arkadaşımla konuşurken hissetmiştim. Savaş sonrasında tamamıyla yeniden kurulan Rotterdam’da hiçbir şeyin “eski” olmamasından, hatıraların yokluğundan burukluk duyuyordu.
Berlin’de yılan hikayesine dönen Stadtschloss Ortadan kalkmış yapıların yeniden inşası esasen ideolojik ve ekonomik amaçlı bir durum olarak karşımıza çıkıyor hep. Son yılların uluslararası çaptaki en önemli tartışmalarından biri Berlin’de kısaca Stadtschloss olarak adlandırılan eski sarayın yeniden yapılmasıdır. 2. Dünya Savaşı sırasında tahrip olan sarayın yerine Doğu Alman hükümeti Cumhuriyet Sarayı’nı inşa etmişti. Birleşmeden sonra yeni hükümet bu binayı yıktı ve yerine Stadtschloss’un inşası gündeme geldi. Tarihi binanın taklidini yapmanın yanlışlığı uzmanlar arasında uluslararası çapta tartışıldı. İtirazlar karşısında hükümet projeyi küçültme zorunluluğunu hissetti. Öte yandan Berlinliler de böyle bir yapıyı isteyip istemediklerini çokça tartıştılar. İstanbulla kıyaslanmayacak yüzölçümünde parklara sahip olan şehirde büyük bir oranda “burası park olsun” talebi yükseldi. Sarayı yeniden inşa etmekte kararlı görünen hükümet elbette içine bir AVM yerleştirmeyi değil Humboldt Forum olarak adlandırdığı bir kültür merkezi olarak kullanmayı planlıyor. Yine de ikna edici olmuyor. Proje bekletilirken, bir yandan da arsanın bir kenarındaki son derece fütüristik bir yapı olan Humboldt Box’ta çeşitli yönleriyle hem Berlinlilere hem de turistlere tanıtılıyor. Hükümet adım atamıyor çünkü öncelikle Berlinlileri kamu bütçesinin böylesi bir proje için kullanılması gerektiğine ikna etmesi gerek. Topçu Kışlası’nın imkansızlığı Topçu Kışlası İstanbulluların talep ettiği bir proje değil. Hatta hükümetin projesi bile değil. Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay karşı çıkmıştı mesela. Topçu Kışlası yalnızca Başbakan Erdoğan’ın hayali. Bu durum bile bu projenin imkansızlığını ortaya koyuyor. Öte yandan, Sayın Erdoğan Topçu Kışlası’nı Taksim’de Modernizm’in izini silme ve Osmanlı temsilini getirmenin bir aracı olarak ileri sürüyor, ama kendisiyle çelişiyor. Çünkü Topçu Kışlası’nın Taksim’de gösterilmesi amaçlanan “ecdad iziyle”, geleneksel Osmanlı mimarisiyle hiçbir ilgisi yok. Batı ve Doğu’ya özgü çeşitli tarihsel üsluplarla 19. yüzyılda Batı’nın kendi hayalindeki Doğu’yu ifade eden, hatta bir tür aşağılayıcılık içeren Oryantalist üslubu birleştiren herhangi bir yapıdan ibaret. Ne mimari ne de toplumsal bellek açısından amaca hizmet etmiyor. Türkiye’nin imzalamış olduğu UNESCO Konvansiyonu Operasyonel Rehberi (2005 madde 86), Venedik Şartı ve Avustralya için yayımlanmış olsa da bütün dünyada geçerli olarak kabul edilen Burra Şartı’nda, “bir tarihi yapının rökonstrüksiyonu ancak elde yeterli kanıt varsa mümkündür” diyor. Dolayısıyla Topçu Kışlası’nın aslına uygun olarak inşa edilmesiyle “tarihi bir yapımızın canlandırılması” diye bir şey bilimsel olarak mümkün değil. Aslında Sayın Başbakan ‘ın zaten böyle bir derdi olmadığı bu yeni binaya vermeye çalıştığı işlevlerden de anlaşılıyor. Burada ideoloji k temsil ekonomik kazanç yaratmanın bir aracı olarak kullanılmaya çalışılıyor ama sırıtıyor. Bu uzun girişten sonra asıl konuyu yarın ele alalım. Kent hakkı…
|
-
Bilgilendirmeniz için teşekkürler. Günlerdir ben de bu konuyu düşünüyorum,sizin yazınız aydınlatıcı oldu,bir de konunun şu kısmı varki bence daha önemli. Topçu Kışlası gerçekten toplumsal bellekte hiç yeri olmayan bir yapı.Toplum böyle bir yapının varlığının ne farkında,ne de geri istiyor ama toplum buradaki parkın farkında ve kullanmak istiyor hal böyleyken toplumsal bilinç bu kadar zorlanır mı?Şaşırıyorum doğrusu................... YANITLA