Ekonominin gerçek suretini gösteren büyüme verisinin bu
yıla ait ikincisi yarın açıklanacak. İlk çeyrekte yüzde 14’e yaklaşan küçülmenin
ardından ikinci çeyreğin küçülme oranı için tahminler yüzde 7-9 arasında küçülme
şeklinde. Benim tahminim yüzde 8.4 küçülme. Yarın, bu ne kadar isabetli tahmin,
göreceğiz.
Hem IMF’den hem TÜSİAD gibi kuruluşlardan 2009’un tamamı için beklenen
küçülme oranı yüzde 6. Hükümet, bir türlü doğuramadığı “orta vadeli program”da
küçülmeyi, dili varmasa da yüzde 6 gibi kabul etmek zorunda. Bu durumda, ilk
çeyreği yüzde 14’e yakın, ikinci çeyreği yüzde 9’a yakın küçülmüş ekonomi, eğer
yılın tamamında yüzde 6 daralmaya fit ise, temmuz-eylül dönemi küçülmesini yüzde
4.5 küçülme, son çeyreği de -baz etkisiyle- yüzde 3 büyüme olarak kabul
edecek.
Bu tablonun adına “toparlanma” demek güç. Bazı rüzgârlar, Türkiye’nin
toparlanmasını hızlandıracak gibi bir duygu verse de, gerçek biraz farklı. En
önemli rüzgâr, sıcak para girişi ile ilgili. Küresel krize kapılırken toplamı 65
milyar doları bulan sıcak para stoku, izleyen aylarda hızla geri çekildi ve
şubatta 32 milyar dolara kadar geriledi. Bu, tabii ki bir kur şoku yarattı.
Hatırlayın; 1.8 TL’ye çıktı dolar bir ara. Ama sonra, ne olduysa, bazı şaibeli
döviz girişleri yaşandı önce. Mayıs sonunda 18 milyar dolara ulaşan şaibeli
dövizler, “net hata-noksan” hanesinde yatıyordu. TCMB, bu dövizi açıklayamadı.
Hazirandan itibaren ise, düşüyor görünen faizlere rağmen, hâlâ reel faiz
kazandıran Türkiye, sıcak paraya yine adres oldu. Dışarıda sıfır faiz tatsızlığı
yaşanırken Türkiye’de inmiş görünen faize rağmen en az yüzde 1.5 reel faiz sıcak
parayı tekrar çekti. Özellikle de devlet kâğıtlarına yönelen sıcak para,
üretime, ulusal gelire hemen etki etmiyor. Sadece kuru aşağı itiyor. Dövize
hücumun önünü kesiyor, kur şokları yaşanmadığı için krizin gerçek etkilerine
karşı bir uyuşturucu işlevi görüyor. Hatta tüketim malları ithalatına yol açarak
içeride fiyatları da terbiye etmeye hizmet ediyor. Onun için de TCMB, bu
durumdan pek memnun ve kur arttırılsın diyen ihracatçılara, badem bıyığı
altından gülüyor Başkan Yılmaz…
***
Sıcak para, büyük bütçe açıkları vererek iç borç stokunu 308 milyar TL’ye
fırlatan AKP iktidarını finanse ediyor ama üretime bir hayrı yok. Çünkü hem
ihracatta, hem iç pazarda henüz heyecan yok. Bu olmayınca, sıcak paranın
üretimin artmasına katkısı sınırlı. İhracatta heyecan her ay azalıyor ve yıllık
bazda 100 milyar doların altına düştü. Üçte birden fazla azalma var ihracatta.
İhracat olmayınca, sanayi üretimi de belini doğrultamıyor. Bir ara aceleyle
arttı, artıyor diye heyecan yaratan sanayi üretiminin, mevsimsel ve takvim
özellikleri dikkate alındığında haziranda, artmak bir yana, yüzde 0.4 düştüğü
görüldü. Sanayi üretimi hazirandan temmuza yüzde 1 kadar artmış görünüyor ama
yine mevsimsel ve takvimsel etkilerden arındırıldığında negatif bir rakam ortaya
çıkacak.
Biraz umut yaratan cephe, konut. Düşen faizlerle birlikte konut kredilerine
talep var ama, öte tarafta da büyük konut stokları var. Yani milli geliri
arttıracak yeni üretim yerine, bu kredi pompası, uzun süre stok eritmeye
yarayacak bir gelişme olabilir ancak.
***
2009’un kayıp yıl olmasının ardından 2010’un aynı kaderi paylaşmaması, büyük
ölçüde dış dünyada yaşanacaklara bağlı. Dış dünya, başta ABD olmak üzere, rahat
değil. W biçimindeki kriz tezi hızla taraftar buluyor. Yani, ilk dibi gördükten
sonra, yeşil filizler gördüğünü sananlar, suyun üstüne tam çıkamadan yeni bir
kuyuya doğru iniyor olabilirler…
ABD, belini doğrultamadan, AB kendine gelemiyor. AB, özellikle Türkiye için
can alıcı özellikte. İhracatının yarısından çoğunu AB’ye yapan, bu anlamda
tedarikçi sanayici olarak bir tür bağımlılık yaşayan Türkiye’nin, AB’den,
yeniden siparişlere ihtiyacı var. Bu siparişler başlamadan -bir paradigma
değişikliği de söz konusu olmadığına göre- sanayinin belini doğrultması kolay
değil. İç pazarda ise -sefil reklam kampanyalarına rağmen- bir hareketlenme yok.
İşsizlik, inşaat, tarım ve turizmdeki mevsimsel etkilerle biraz hafiflemiş
görünse de, hâlâ en büyük sorun. Dolayısıyla, iş güvenliğinden, yarınından emin
olmayan çoğu çalışan, harcamaya da cesaret edemiyor.
Bunu bir de, süfli simit, çiçek, sakız, oyuncak al kampanyalarını
düzenleyenler ve konu mankenleri anlayabilseler…
|