Üsküdar Zeynep Kamil Mahallesi'nde ufak,
sevimli bir dergâh Nalçacı Halil. 1600'lü yıllarda inşa edilmiş
fakat günümüze kadar ayakta kalamamış bir yapıydı. Neyse ki restorasyonu
geçtiğimiz haftalarda tamamlandı. Minareden bir asır sonra yeniden "Allahu
ekber" seslerini duydu mahalleli. Başbakan da vardı açılışta. O da cuma namazını
Nalçacı Halil Dergâhı'nda kıldı. Ardından civardaki evlerden birini ziyaret
etti... Tüm bunlar Nalçacı Halil Dergâhı ile ilgili basına yansıyanlardı.
Yazıldı ve bitti!
Ama dergâhın restorasyonunun arkasında ciddi bir emek var. Zaman
Pazar'dan Esra
Keskin Demir'in haberine göre, hiç olmayan bir yapıyı yeniden ayağa
kaldıran bu ekibin başındaysa Sevilay ve Erhan
Uludağ çifti bulunuyor. Sevilay Tuncer Uludağ,
restorasyon bölümünden mimarlığa geçiş yapmış, ardından Kültür Varlıklarını
Koruma üzerine yüksek lisansını tamamlamış bir isim. Erhan
Uludağ ise Beyoğlu Belediyesi'nin şehir planlama bölümünde 5 yıl
çalıştıktan sonra kendi şirketini kurmuş. Daha doğrusu eşiyle ortak şirketini...
Her ikisi de restorasyon çalışmalarının bugün geldiği noktadan memnun. Fakat on
beş yıl öncesini hâlâ gülerek anlatıyorlar.
Annem bana 'tamirci' derdi!
Her ne kadar o günlerde bu kavrama birçok kişi yabancı olsa da Uludağ
çiftinin tanışmasını sağlayan "restorasyon" kelimesi. Tuncer o günleri şöyle
anlatıyor: "Restorasyon kelimesinin henüz tanınmadığı, hatta restoran sanıldığı
yıllardı. Bazen de dekorasyonla karıştırılıyordu. Kavrama yabancı olunduğundan
herkes anneme, 'Bu kız ne olacak?' diye sorar, o da "Tamirci, tamirci!" diye
açıklardı. Çünkü o zaman restorasyon bölümünden mezun olanların yapacağı en iyi
şey şantiyelerde tavan süslemeleri ya da altın varak işlemeler yapmaktı.
Boyacılar günlük 20 lira alıyorsa, restoratörlere 12-13 lira veriyorlardı. Mimar
olmayı kafama koymuştum ben de. Bin bir zorlukla fakülteye girdim, 2. sınıfın
yazındaydım. Bir gün telefonum çaldı. Arkadaşım arıyor, inanılmaz heyecanlı ama.
'Sevilay, biliyor musun gazeteye ilan vermişler, restoratör arıyorlarmış!'
Duyduğuma inanamadım. İlk kez bir firmanın restoratör ilanı verdiğini görmüştük.
Hemen gittik oraya. Kapıyı bize açan Erhan'dı. Meğer ilanı da o vermiş!"
Erhan Uludağ, o yıllarda Beyoğlu Belediyesi'nde çalışıyor.
Fakat kendisine Osmanlıca öğreten hocasına yardım için onun şirketinde
organizasyon şemasını ayarlıyor, şirkete alınacak elemanlara karar veriyormuş.
Şirkete aldığı elemanlardan biri de ileride eşi olacak Sevilay Tuncer. Tuncer,
orada 2 ay staj yaptıktan sonra ayrılıyor fakat Uludağ ile irtibatları kopmuyor.
Nitekim Tuncer mezun olduktan sonra evleniyorlar. E-S Yapı Mimarlık şirketi ise
nişanlılık döneminde kuruluyor.
İstanbulun ilk camisini de restore ediyorlar
Şirketin kurulduğu 2000 yılında daha çok şahsî mülkleri restore ediyorlar.
Hatta Beyoğlu İstiklal Caddesi'ndeki tarihî eserlerin sahiplerini tek tek
ziyaret edip hepsine teklif vermişler. Erhan Uludağ, o zamanlar haftada 20-30
teklif hazırladıklarını söylüyor. Bu teklif verilen şirketlerden kimi hemen
dönmüş, kimi bir yıl sonra kimi de hiç dönmemiş. Fakat işsiz kalmamışlar. Hatta
2 yıl sonra Taksim Yapı Mimarlık şirketini de kurmuşlar. 7 yıldır kamu
kurumlarına ait tarihî eserleri de restore ediyorlar. Restorasyonunu
üstlendikleri yapılar arasında; İzmir Konak Yalı Camii, Edirne Selimiye
Camii-Darü'l-Kurra Medresesi, Yerebatan Sarnıcı, Rüstem Paşa Medresesi, Şerefiye
Sarnıcı, Nalçacı Halil Dergâhı ve çalışmaları hâlâ devam eden İstanbul'un ilk
camisi Fatih Sultan Mehmet Camii var.
İkiz annesi olan Tuncer, restorasyon çalışmalarını hasta bebeği iyileştirmeye
benzetiyor. Ona göre restorasyon, sabır işi olmasına rağmen çok keyifli.
Çocuklarından çok tarihî yapılara zaman harcadığını söyleyen mimar, "Eskiyle
yeniyi karşılaştırmak, sonucu görebilmek hep hoşuma giderdi. Birçok kişi
şaşırıyor ama ütü yapmak ve cam silmek en sevdiğim işler. Kırışık bir şeyin
düzelmesi, yeni gibi görünmesi, aradaki farkın anlaşılması çok güzel çünkü.
Mimarlık da bunun gibi." diyor.
|