ıl 1999. 17 Ağustos sonrası. Sakarya’da beyaz bir Doğan arkasında bir
yapıştırma: ‘Sakarya’yı seviyorum Sakarya’yı terk etmiyorum!’ Şaşkınlık içinde
kalmamak elbette mümkün değil ama insanın elinden ‘Aferin!’ demekten başkası da
gelmiyor. ‘Aferin!’ demeyi akıl edebilenlerinse kalarak neleri feda ettiklerini
düşündükçe akıllarından kimi zaman İstanbul’u terk etmek geçiyor. Ama Marmara
Pera Oteli’nin üstünde yer alan ve iki yıldır gelen geçen çoğunluk tarafından
reklam panosu sanılan büyük ekranda, Anadolu’daki deprem sensörlerinden gelen
verileri neredeyse gerçek zamanlı olarak görselleştiren ‘İstanbul’u Terkedin!’
projesinin yaratıcılarından Ahmet Atıf Akın’ın da dediği gibi “Yozgat’ta bu
kadar büyük ekranda sadece maç seyrediliyor.”
Üç farklı nesilden sanatçı Yama ekranı için sanatçı ve
Bilgi Üniversitesi Görsel İletişim Tasarım Bölümü öğretim görevlisi Ahmet Atıf
Akın, görsel iletişim tasarımcı Gökçe Taşkan ve sanatçı Ali M. Demirel
tarafından geliştirilen proje Anadolu’daki deprem sensörlerinden gelen verileri
gerçek zamanlı bir biçimde grafiklerle şehire sunuyor ve sismik aktivitenin
izlenmesine imkan veriyor.
Akın projenin çıkış sürecini şöyle anlatıyor: “Bir süredir Bilgi Üniversitesi
Görsel İletişim Tasarım bölümünde LED ışık sistemleri ve veri görselleştirme
teknikleri üzerine araştırma geliştirme yapıyoruz. Danışmanlığını yaptığım
projelerden birinin de sahibi Gökçe Taşkan. Bu alanda bir mezuniyet projesi ile
bu yıl mezun oldu bölümden. Bu tür bir projeyi kamusal alanda sergilemek bize
doğru geldi ve Yama için deprem konusunu ele aldık.” Projenin kavram geliştirme
aşamasına Ali M. Demirel de katılmış. Demirel de Akın’ın bir dönem ODTÜ’de
danışmanlığını yapmış. Yani üç farklı nesilden geliyorlar aslında.
Projenin basın bülteninde İstanbul’un deprem sorunu şöyle açıklanıyor: Şehir
Anadolu’nun kuzeyinden gelip Marmara Denizine doğru uzanan Kuzey Anadolu fay
hattının oldukça yakınında kurulu. Bu fay hattı tarih boyunca defalarca ölümcül
depremlere sebebiyet vermiş. Fayın güney katmanı kuzey katmanını ve İstanbulu
her yıl Arap yarım adasından Avrupa kıtasına doğru 2.5 cm (bir inç) itiyor.
Açıklamanın böylesinin sembolik çağrışımlar yapmaması imkansız. Atıf Akın
“Aslında burada konu sadece deprem değil. Bilinen ama göz ardı edilen
gerçeklerin şehir ölçeğinde görselleşmesi fikri zaten başlı başına bir neden
bizim için” diyor ve bu derece sembolik kısmını böylelikle geçmiş oluyoruz. Ama
konunun sadece deprem olmadığı da açık: “Bu pano depremi hatırlatırken depremler
de daha kritik memleket meselelerini temsil ediyor” .
Kendi yarattığımız tehdit ‘Depremi hatırlatırken’ diyor
ama yanlış anlaşılmaması gereken bir şey var: Panonun amacı ‘Aman dikkat deprem
olabilir’ demek değil. “Bu bir sosyal sorumluluk projesinden çok depremin bir
afet değil insan eliyle afete dönüşen bir gezegen hareketi olduğunu savunan ve
İstanbul’u buna örnek gösteren bir gösteri” diyor Akın. Projenin ismi
‘İstanbul’u Terkedin!’ de bu gösterinin önerisi: “Depremi engelleyemeceğimize
göre radikal bir önlem hatırlatmak istiyoruz: Terketmek!”
Peki deprem insan eliyle nasıl felakete dönüşüyor? “Şöyle düşünelim: Yağmur
da yağıyor ama kimse ölmüyor. Ama son büyük depremde 30.000 kişi hayatını
kaybetti Anadolu’da. İstanbul’un deprem olmasa da terkedilmesı gerekiyor” diye
cevaplıyor. ‘Biz neden İstanbul’dayız?’ deyince cevabı net: “Çünkü Yozgat’ta bu
kadar büyük ekranlarda sadece maç izleniyor!” Yeterince ikna edici olsa gerek
zira İstanbul’un nüfusunda da aldığı göç oranında da 1999 yılından beri bir
düşüş yok.
Beyoğlu ışıklarına katkı İşin teknolojik kısmına gelecek
olursak: “Gösteri temel olarak Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma
Enstitüsü’nün web sitesinden alınan, ayrıştırılan ve neredeyse gerçek zamanlı
olarak güncellenen bilgilerin görselleştirilmesinden ibaret” diyor. “Şehir
ölçeğinde, sanatsal yapıtın gerçek hayatla kurduğu ikircikli ilişkiyi göz önünde
bulundurarak, görsel stratejimizi de alışılageldik kentsel veri görselleştirme
metodları üzerinden kurduk” diye anlatmaya devam ediyor.
“İşin heyecan verici yanlarından birinin de bu projenin
Beyoğlu’nun -eski ismiyle Pera- sönmek bilmeyen parlak ışıklarına mütevazı bir
katkı yapacağını bilmek.” Zaten hep o ışıklara aldanıyoruz.
|