Pekin denince aklına ne geliyor derseniz, sayaç derim.
17 milyon nüfuslu kentin en olmadık yerlerine kondurulmuş sayaçlar. Pekin
Olimpiyat Oyunları’nın başlamasına 44 gün, 6 saat, 22 saniye; 44 gün 6 saat 21
saniye; 44 gün 6 saat 20 saniye...
Pekin Olimpiyat Oyunları 8 Ağustos
günü başlıyor. 5 bin yıllık kent, muhtemelen son 10 yıldır sürekli 8 Ağustos
2008 için geri sayıyor. Çok iddialılar. Olimpiyat Oyunları Organizasyon Komitesi
yetkilileri, “Öyle bir açılış ve kapanış seromonisi yapacağız ki, hem buraya
gelenlerin hem de televizyon başında izleyenlerin aklını alacağız” diyor. Ne
yapacakları konusunda ser verip sır vermiyorlar.
Bana kalsa o kadar
çabalamalarına gerek de yok. Pekin, kafasında daracık kalabalık sokaklar, eski
evler, bisikletler, gırtlağa kadar yoksulluk ve yorgun insanlar gibi
görüntülerle bu kente gelenleri zaten yeterince serseme
çeviriyor.
Daracık sokaklar, Pekin’de artık panda statüsünde. Yaşayan
fosil itibarı görüyorlar. Çin, bir imparatorluk değil. Ama imparatorluk misali
bir tutkuyla kendini inşaata vurmuş halde. Pekin’de yollar geniş, binalar
devasa. Evet, kent kalabalık. Ama hissedilmiyor. Özellikle ölü saatlerde, dev
binaların gölgesinde, sekiz metre genişliğinde kaldırımlarda tek başına yürü
yürü sıkıntıdan patlayınca, karşıdan gelen ilk canlıya hemşerim diye sıkı sıkı
sarılası geliyor insanın.
Pekin Uluslararası Havalimanı, büyük.
Olimpiyat Oyunları’ndan altı ay önce açılan 3 numaralı terminaliyle daha da
büyümüş. Şöyle ki uçaktan inip çıkış kapısına gitmek için ‘terminal içi tren’e
biniyorsunuz. 4.6 milyar dolarlık terminal binası, fengşui esaslarına göre
yapılmış bir mimari harikası. Güneydoğuya dönük devasa kubbesi tamamen camla
kaplı. Bu, binanın soğuk kış günlerinde güneşle ısınmasını ve mümkün olan en
uzun süre boyunca günşığıyla aydınlanmasını sağlıyor. Terminal binasının uçan
bir ejdere benzediğini söylüyorlar. Ben benzetemedim. Belki de Çinliler
baktıkları her yerde bir tür ejder görüyorlar. Ejderler ve ejderimsiler kapı
bekçisi, çatı nöbetçisi, lokanta, bar, bahçe adı olarak da sık sık karşınıza
çıkıyor.
Terminal 1, 2 ve 3’e olimpiyat oyunları boyunca günde 1500
uçağın inip kalkacağı hesaplanıyor. Ben nispeten sakin günlerinden birinde indim
ve elinde bitişik halde ‘emelalptekin’ yazılı bir kağıtla bekleyen, muhtemelen
‘Niye çocuklarına böyle acayip adlar verirler’ diye düşünen ve sadece Çince
konuşan havayolu görevlisi eşliğinde çıkış salonunu, ‘çıkış treni’ni, çıkış
otoparkını ve nihayet çıkışı buldum. Ama öğrenmesi kolay. Dönüşte giriş
kapısından girip, giriş salonunda bekleyip yarım tonluk bavullarıyla ilerlemeye
çabalayan kalabalığın peşine takılıp (muhtemelen Türkler) kolayca körüğe
ulaştım. (Daha medeni olanlar için Çince/İngilizce tabelalar da mevcut.)
Kentin 20 kilometre dışındaki havalimanından kente ulaştığınızda
sekiz-10 şeritli bulvarlarda bisikletliler, geniş bisiklet yolları hatta sadece
bisikletlere özel altgeçitler var. Ama yolların asıl hakimi bisiklet değil, 3.3
milyon adet otomobil. Dört çarpı dörtler, aile tipi otomobiller, bildik
markaların bilinmedik modelleri, içlerinde güneş gözlüklü, havalı Çinli
kadınlar, erkekler, sekiz şeride rağmen tıkanan trafikte radyo dinleyerek yolun
açılmasını bekliyor. Derken önümüzdeki büyük beyaz otomobilin kapısı açılıyor.
Şık giyimli bir kadın aceleyle iniyor. Üç-dört yaşlarındaki kızını kucağına
alıyor. Ve tıkanmış trafiğin içinde, bulvarın ortasına işetiyor. Merhaba Pekin.
Pekin Olimpiyat Oyunları öncesi Pekin Olimpik Medya Merkezi
ve organizasyon komitesi (BOCOG), hazırlıkları yerinde görmeleri için dünya
basınını ağırladı. Olimpiyat oyunları başlayana kadar devam edecek olan
turlardan birine Radikal adına katıldım. Ekipte ABC Asia Pasific ve Fransız
Canal Plus’tan ikişer, Alman NDR’den bir temsilci vardı.
|