İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisadi
Gelişme ve Uluslararası İktisat Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Özge Gözdemir
www.sonbaski.com
internet sitesinde “Su Politikaları üzerine” başlıklı makalesinde dünya
genelinde su politikalarını şöyle anlatmış:
”Dünya ‘da Asya ülkelerinde %99’u, Afrika’da %97’si,
Orta ve Doğu Avrupa ile Güney Amerika’da %96’sı, Kuzey Amerika’da %95’i, Batı
Avrupa ülkelerinde %80’i kamu kurumları tarafından yönetilmektedir. Ancak son
20-30 yıllık süreçte gelişen ve suyu metalaştıran yaklaşım sonucunda dünya
nüfusunun yaklaşık olarak %5’inin kullandığı suyun yönetimi artık ulus ötesi
şirketler tarafından yapılmaktadır. Sürecin en belirgin özelliklerinin başında
insan için yaşamsal önemdeki bütün alanların sermayenin kar alanı olarak
tanımlanması gelmektedir. Küreselleşmenin yayılması ile birlikte ulusötesi
şirketler pazarlarını genişletme yoluna gitmişledir. Piyasanın serbestleşmesine
dayanan bu süreçte kamu tamamen çekilmiş, özel şirketler görevlerini
devralmıştır.
Küresel
su politikalarını Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Birleşmiş Milletler (UN), Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Dünya Bankası (WB) yönetmektedir.
Bunların dışında en önemli iki uluslararası örgütü; Dünya Su Konseyi (WWC: World
Water Counsil) ve Küresel Su Ortaklığı (GWP: Global Water Partnership) ’dir.
1997 yılında Marakeş ve 2000 yılında Lahey’de, BM, hükümetler, çok ortaklı
bankalar, çokuluslu şirketler ve “sivil toplum kuruluşları”nın katılımıyla
yapılan toplantı sürecinin nihai amacı, kaynaktan çeşmeye - kanalizasyondan
arıtmaya ve deşarja kadar suyun çokuluslu şirketlerin kontrolünde ticari bir
metaya dönüştürülmesidir.
Su
hizmetinin mühendislik boyutu ile yönetim boyutu iç içe geçmiş ve bunun
sonucunda da su hizmetlerinin kamu tarafından mı yoksa şirketler tarafından mı
yönetilmesi tartışmalarının önü açılmıştır. Sürdürülebilir kalkınmanın
sağlanması ve kaynakların en uygun kullanımı için serbest piyasa
mekanizmalarının en iyi biçimde işletilmesinin şart olduğu ve bunun için piyasa
önündeki tüm engellerin kaldırılmasının vazgeçilmez bir koşul olduğu toplumlara
empoze edilmektedir. Sermaye ideologları; insanların bedelini ödemedikleri bir
şeyin sorumluluğunu üstlenmeyeceklerini ya da sağladıkları faydanın çok altında
bir bedel ödeyerek elde ettiklerinin değerini anlayamadıklarını bunun için suyun
kamunun hantal yapısı tarafından yönetilmesinin sahipsizlik anlamına geldiğini,
bu yüzden yer altı ve yerüstü su kaynaklarının öncelikle yönetimini ve ardından
da tam sonuca ulaşmak için hızla mülkiyetinin de özel sektöre devredilmesini
savunmaktadırlar.
Tüm dünyada su
özelleştirilmektedir. Hem kentsel su özelleştiriliyor, hem tarımsal su
özelleştiriliyor. Açılan ihalelere genellikle Türk ortağıyla beraber bir ÇUŞ
giriyor, ihaleyi bu şirket kazanıyor ve bu şekilde kamuoyunun suyun
yabancılaşmasına olası muhalefeti de engellenmiş oluyor. Ekonomik krizler
sürecinde yerli şirket tasfiye ediliyor ve alan ÇUŞ’lere terk ediliyor. Hızla
ÇUŞ egemenliğine giren bir başka alan da, içme suları ile ilgilidir. Sahip
oldukları dağıtım ağları ve tüketici tarafından aranan şirketin diğer
markalarının bayilere satışının ön koşulu olarak su markalarının satışını
dayatan Coca Cola firması “Turkuaz”, Nestle şirketi “Nestle” markası ile piyasa
payını giderek artırmaktadırlar”
Özge Gözdemir’in “Su politikaları üzerine” makalesinin
devamına, dosyanın “Türkiye’den” başlığı altından
ulaşabilirsiniz.
|