Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

En Büyük Zorluk Egomuzu Bastırmak Oldu

Bilgi Üniversitesi Haliç’te 1911’den 1983’e kadar İstanbul’a elektrik sağlayan Silahtarağa Elektrik Santralı’nı, Santralistanbul kültür merkezine dönüştürdü. Üç yıl boyunca mimarlar aralarında bir tür atölye çalışması yaptılar. Her binanın hikayesini kendi mimarından dinledik.

Hürriyet CUMARTESİ
En Büyük Zorluk Egomuzu Bastırmak Oldu İhsan Bilgin

Bilgi Üniversitesi Haliç’te 1911’den 1983’e kadar İstanbul’a elektrik sağlayan Silahtarağa Elektrik Santralı’nı, Santralistanbul kültür merkezine dönüştürdü. 118 bin metrekarelik bir alana yayılan eski santral, müzenin açılışından itibaren kentin en çok ilgi çeken yapılarından biri oldu.

Bu projenin mimari koordinasyonunu sağlayan İstanbul Bilgi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Mimar İhsan Bilgin, burada bir fikri hayata geçirdiklerini söylüyor:

"Aklımızda bir kültür, sanat, eğitim ve sosyal sorumluluk alanı oluşturma fikri vardı. 2004’te işe başladık. Projenin büyüklüğü ilk başta bizi korkuttu. Varolanı korumak, doğayı ve cazip binalar örtüsünü bozmadan yeni fonksiyonlar kazandırmak çok önemliydi. Yapıların orjinal hallerini korumaya ve köklü müdahaleler yapmamaya özen gösterdik. Yeni eklediğimiz binaların atmosferi farklılaştırmaması için uğraştık. Üç yılda bitirdiğimiz bu çalışma için mimari proje dünyasının en zor işlerinden biri diyebilirim."

Santralistanbul denilen yer aslında birçok binadan oluşuyor: Çağdaş Sanat Müzesi, Enerji Müzesi, kütüphane, eğitim binaları. Kimileri var olan binaların dönüştürülmesiyle ortaya çıktı, kimileri sıfırdan yapıldı. Her birinde Türkiye’nin önde gelen mimarları çalıştı. Master plan, Emre Arolat, Nevzat Sayın ve İhsan Bilgin tarafından hazırlandı. Çalışmaya Han Tümertekin Enerji Müzesi ile dahil oldu. Üç yıl boyunca mimarlar aralarında bir tür atölye çalışması yaptılar. Her binanın hikayesini kendi mimarından dinledik.

Nevzat Sayın

Çağdaş Sanat Müzesi
5 bin metrekarelik Çağdaş Sanat Müzesi, iki eski yapı üzerine kurulmuş iki yeni yapıdan oluşuyor. Birinden geriye küçük bir duvar, diğerinden de sadece temel izleri kalmış. Mimarlar eski yapıların bu izlerini ve fotoğrafları çıkış noktası olarak alıyor. Kazan dairelerinin yükseklik ve genişlik ölçülerine sadık kalıyor. Nevzat Sayın anlatıyor:

"Ya eski yapıların aynısını ya da yepyeni bir bina inşa edecektik. Biz ara bir yol bulmaya çalıştık. Bitip gitmiş bir binanın aynısını yapmanın yararı olmazdı. Yeni bir yapının da üçüncü bir dil oluşturarak diğerleriyle yarışması uygun değildi. Biz de olabildiğince nötr yapılar tasarladık. Birbirinin aynı bu iki binanın, içinde sergilenecek işlerin önüne geçmemesine dikkat ettik. "

Mimarlar, binaların dış cephesini gri renkte alüminyum bir tülle kapladı. Küçük delikli tül, sergi alanlarına gündüz ışığın belli oranda girmesini sağlıyor; dışarıdakiler içeriyi göremiyor. Ama geceleri binalar ışıklandırıldığında tül şeffaflaşıyor, binaları birer fenere dönüştürüyor, içerisinin dışarıdan rahatlıkla görülmesini sağlıyor. Ayrıca tül perdede film gösterimi de yapılabiliyor.

İçeride alçıpandan taşınabilir koruyucu duvarlar kullanılıyor. Yerler ve duvarlar, kahverengi ve pas rengine uyum sağlayan gri ve beyaz renklerde. Beş katlı yapıların taşıyıcıları betonarme, dışları cam ve çelikten. İki bina arasındaki geçiş da cam köprüyle sağlanıyor.

Eğitim Binaları
Dört bloktan oluşan iki veya üç katlı eğitim binaları birebir olmasa bile eski yapıların izlerine sadık. Bu yapıların diğer binaların önüne geçmemesine özellikle dikkat edilmiş. Bu yüzden her şey basit ve narin detaylarla biraraya getirilmiş. Büyük bir bölümü camlarla kaplı. Böylece öğrenciler nerede olduklarını unutmayacak, dışarıdakiler de acaba bu binalarda ne olup bitiyor duygusuna kapılmayacak. Yapıların ana taşıyıcı sistemlerinde betonarme, açıklık geçen bölümlerinde çelik kullanılmış. İçeride koridorlar ve giriş holleri mutlaka aydınlıkla bitiyor.

Han Tümertekin
Enerji Müzesi
Binlerce metrekarelik bir alan içinde makine ve tribünler. Enerji Müzesi’nin aslı bu. "Bu müzede sergilenecek şey aslında binanın kendisiydi" diyor Han Tümertekin. "İşlevini yitirmişti ama çok güçlü bir ifadesi vardı. Binayı daha da iyi bir şekilde sunmalıydık. O nedenle Enerji Müzesi için aslının en çok korunduğu bina da diyebiliriz."

Santral, makinelerin örtüsü olmak için inşa edilmiş büyük ve etkileyici bir mekan. Tümertekin önce bu kadar güçlü bir yapıya ne katabilirim diye sormuş kendi kendine. Mekanın gücüyle mimar egosunu çatıştırmamak için çabalamış. Ziyaretçilerin "Vay, ne yapmışlar!" değil, "Ne güzel bir yer ama mimar buraya ne yapmış ki?" sorusunu sormaları için uğraşmış.

Mekanın girişinde yürüyen merdivenler var. Mekanizması bütün ayrıntılarıyla görülebiliyor, çünkü yan korkulukları cam. Bu merdivenlerin yerinde eskiden yatay olarak kayan kömür bantları varmış. Yani mimar, binadaki yüzyıllık hareketi değiştirmemiş. Tümertekin, ziyaretçilerin binaya girdikten sonra mekanı ve makineleri rahat görmeleri için bir podyum kurmuş. Podyum daha iyi seyredilebilsin diye 12 metre yüksekliğe asılı. Asılacağı nokta hesaplanırken, mekanın tümünü ve makineleri uygun açıyla görebilecek bir yer seçilmiş. Tabanı endüstriyel yapılarda kullanılan kalın ve az işlenmiş bir ahşaptan; korkulukları çelik taşıyıcıya sahip camdan. Podyumda ilerlerken makineleri ve binanın içini seyrediyorsunuz, sonunda kumanda odasına varıyorsunuz. Burası temizlenmiş, orijinal haline en yakın şekilde bırakılmış.

Kumanda odasından dik bir merdivenle makinelerin bulunduğu platforma inebiliyorsunuz. Üzerlerinde kuş pislikleri ve kil tabakalarıyla olduğu gibi duran makineler, bir Alman danışmanın eşliğinde temizlenmiş. Ardından havadan etkilenmemeleri için üzerleri bal mumu benzeri bir katmanla kaplanmış.

Sonuçta, çok az müdahaleyle, ortaya esas olarak çelikten, metal ve ahşabın da yer yer kullanıldığı çok etkileyici bir mekan çıkmış. Hatta binanın taşıyıcısı depreme daha dayanıklı hale getirilirken, biraz fazla kullanılan çeliğin rahatsızlık vermemesi için renk ve doku olarak mekanın daha önce kullanılan malzemelerine uyum sağlaması için özen gösterilmiş.

Kütüphane Binası

Mimar: Nevzat Sayın

Eski hali: İki kazan dairesiydi.

Proje yapım aşamasında. İki eski kazan dairesinde toplam altı kazan bulunuyor. Nevzat Sayın, proje sırasında neyin değiştirilip neyin olduğu gibi kalacağına karar vermek için Almanya Ruhr Havzası’ndaki Emscher Park’ın danışmanından yardım aldığını söylüyor.

Kazanların cam bir koruyucu içine alınarak sergilenmesine karar veriliyor. İki kazan dairesi varolan bağlantı yapısının yıkılarak yeniden yapılmasıyla birbirine bağlanıyor. Kitapların birarada rahat görülebilmesi için kitaplıklar duvarların çeperlerine yerleştiriliyor. Okuma salonları da yapının iç tarafına konumlandırılıyor. Zemin ve duvarlarda betonarme, kolonlarda çelik kullanılıyor. Kitaplıklar da binaya uyumlu olarak çelikten yapılıyor. Kütüphanenin giriş holünde danışma, vestiyer ve bilgisayarların olacağı bir hol bulunuyor. Holün üstündeki cam döşeme sayesinde mekanın dışındaki yürüyüş alanından içerisi görülebiliyor. Yapının dışındaki baca ve siloların da ayakları yenilenerek orjinal halleriyle sergileniyor. Nevzat Sayın her şeyiyle korunmuş bir kazan dairesini kütüphane gibi steril bir yapıya çevirmenin zorlayıcı olduğunu söylüyor.

Çok Amaçlı Salonlar Projesi

Mimar: Emre Arolat

Yeni bir bina.

Hálá plan aşamasında olan projede dış cepheyi soyulmuş ağaçtan hazırlanan bir kabuk oluşturulacak. Kabuk yapıyı alanla barışık hale getirecek. Dikkatli baktığınızda içerisi görülebilecek. Fuaye alanı ve salonları olacak.

http://www.yapi.com.tr/haberler/en-buyuk-zorluk-egomuzu-bastirmak-oldu_56475.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!