STRONG>Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin yeni Başkanı
Fatih Söyler, Anakent Belediyesi’nin kente “parçacı bir
anlayışla” yaklaştığını belirterek, “Plan içerisinde olmayan pek çok uygulama
parçacı bir yaklaşımla gerçekleştiriliyor” dedi. Söyler, “1994 yılından itibaren
katlı kavşaklarla, trafik öncelikli bir yaklaşımla şehrin mahvedilmiş durumda”
olduğunu da vurguladı. Söyler’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları
şöyle:
Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
*
Ben 1974 ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunuyum. Odayla ilişkim de öğrencilik
yıllarımdan başlıyor. 1978 yılından itibaren odanın çeşitli kurullarında yer
aldım. 1996-1998 döneminde odanın genel başkanlığını yaptım. Ankara Şubesi’nde
benim ikinci başkanlığım. İlk başkanlık dönemimde 1994-1996 dönemidir. Büyük bir
aranın ardından arkadaşlarım beni tekrar göreve davet
ettiler
1994 yılında başkan
olduğunuz dönem aynı zamanda Gökçek’in ilk kez beliye başkanı seçildiği döneme
denk düşüyor. Gökçek’in ilk başkanlık döneminden bugüne gözlemleriniz nelerdir?
* Gökçek’in başkanlık dönemini yakından takip ettim. Ankara 16
yılda maalesef iyi bir yere gelmedi. Gökçek başkan seçildiği zaman, kendisine
her ne kadar bir siyasi kimlikle ortaya çıksa da, onu bu kimlikle görmedik.
Belediye Başkanımız dedik. Belediye başkanının kentine sahip çıkması ve
kentlileri gözetmesi gerekir. Ama biz bunu maalesef göremedik. Bizim ilk
çatışmamız Ziya Gökalp Caddesi üzerinden geçen Mithatpaşa Köprüsü’yle ilgili
oldu. Böyle bir yapının doğru olmadığını bilimsel olarak ortaya koyduk. Ulaşım
uzmanlarının söylediğine göre, bir yerde trafiği hızlandırdığınız zaman, oradaki
ışık sistemini kaldırarak araçlara durma geç denildiği zaman, bir sonraki ışıkta
yığılma artıyor. Kent içinde o kadar çok durma noktaları var ki en sonunda
bunların tamamını açmak zorunda kalıyorsunuz ve giderek kentin içi ekspres yola
dönüşüyor. Biz bunun uyarısını 1994 yılında yaptık. Sayın Gökçek, bizi
dinlemedi. “Bu mimarların değil, şoförlerin işi” denildi. Yargı bu köprünün
yapımına dayanak olan Belediye Meclis kararını iptal etmişti. Yargı kararları
uygulanıyor olsaydı, şu anda Mithatpaşa Köprüsü’nün orada olmaması gerekirdi.
Bizim söylediklerimiz doğru çıktı. Şu anda bulvar, ekspres bir yol haline
gelmiştir.
‘Her geçen gün kötüye gidiyor’
1950
ve 1960’larda bütün kentlerde trafik öncelikli bir furya başlamış, fakat 1970’li
yıllardan itiraben bunun yanlış olduğu da anlaşılmış. Artık dünyanın büyük
kentlerinde kentin çeperinde dolaşan ekspres yollarda katlı kavşak sistemleri
var. Kentin içine giren, yaya sistemleriyle çakışacak ve yayaların geçişlerini
engelleyecek katlı kavşaklar yok. Ankara maalesef bu yollarla 2’ye, 3’e bölünmüş
durumda. Meşrutiyet Caddesi’nde karşıdan karşıya geçmek çok riskli. Yaya
üstgeçiti var fakat engelli, hamile, yaşlı, bebek arabasıyla dolaşan yurttaşlar
hiç düşünülmüyor. Bu son derece yanlış bir yaklaşım. 1994 yılından itibaren
katlı kavşaklarla, trafik öncelikli bir yaklaşımla şehir mahvedilmiş durumda...
Her geçen gün de daha da kötüye gidiyor.
Ulus Tarihi Kent Projesi
yıllardır belirsizliğini koruyor. Sizin bu konudaki düşünceleriniz
nelerdir?
* Ulus, özellikle Cumhuriyet dönemi yapılarıyla
korunması gereken çok özgün bir yer. Ulus tarihi meydanlarıyla çok ciddi ve
planlı olarak ele alınması gereken bir bölge. Maalesef belediyemizin bütün
konulara parçacı yaklaşmak gibi bir hevesi var. Bir Nâzım Planı artık yok desek
yeridir. Plan içerisinde olmayan pek çok uygulama parçacı bir yaklaşımla
gerçekleştiriliyor. Nâzım Planı’na uygun olmayan ve belediye tarafından nokta
olarak ve ilçe belediyelerinin oluru alınmadan müdahale edilen çok yer var.
1/1000 yapı ölçüğüne inildiğinde ilçe belediyesinin olurunu almak zorundalar.
Ulus’ta da benzer durumlar söz konusu. Belediye şimdi bunu çıkarılan kanun
hükmende bir kararnameyle aşmaya çalışıyor. Biz buna karşı çalışma grubu
oluşturduk. Grubumuzda hem Ulus’un tarihini çok iyi bilen öğretim üyeleri, hem
ulaşım uzmanları, hem şehir plancıları uzmanları Ulus’la ilgili bir rapor
hazırlayacak ve biz de bu raporu yetkililere sunacağız. Kararnameyle beraber
belediye çok süratli bir çalışmayı uygulamaya kalkacaktır. Bunun önüne geçmemiz
lazım.
‘Üstgeçitler
mezbelelik...’
Anakent Belediyesi’nin kent içine yaptığı
yapılar plansızlığının yanı sıra görsel ve estetik açıdan da eleştiriliyor. Bir
mimar olarak bu yapıları nasıl buluyorsunuz?
* Böyle bir
eleştiri var. Özellikle üstgeçitler bence bir mezbelelik. Mimarlık ve
mühendislikle uzaktan yakından alakası yok. Bırakın kullanmayı, uzaktan
baktığınızda bile son derece çirkin birer demir yığını gibi gözüküyor. Bir de
yakından bakarsanız, merdivenlerin basamaklarının birbirini tutmadığını,
üzerindeki kaplamaların kırılmış dökülmüş ve pislik içerisinde olduğunu çok
kolaylıkla görürsünüz.
Anakent Belediyesi’nin sivil toplum
örgütleri ve meslek odalarıyla iletişimini nasıl buluyorsunuz?
*
Gökçek bu kentin Belediye Başkanı. Gökçek seçildiği zaman oy vermiş olalım ya da
olmayalım biz onu belediye başkanımız olarak kabul ettik. Belediye başkanından
seçildiği andan itibaren beklentimiz: Bütün kentlileri kucaklamasıdır. Sadece
meslek odaları ve STÖ’lerle değil, bütün kentlilerle iyi iletişim kurmalıdır.
Artık belediye başkanı olduktan sonra kendi penceresinden bakmak yerine bütün
pencereleri açması gerekir. Bu başka türlü olmaz, olmadığını da görüyoruz. Biz
diyalog bekliyoruz, kavga beklemiyoruz. Bilimsel rapor sunuyorsunuz ‘Onlar ne
anlar’ diyor. Böyle bir tavır olamaz. Kentliler yalnızca kendisine oy veren
yurttaşlar değildir. Kentliler bu kentte yaşayan herkesdir. Herkesi gözetmek
zorundadır.
‘Kentsel dönüşüm rant
amaçlı’
Kentin dört bir yanında kentsel dönüşüm projesi
adı altında yürütülen çalışmalar bulunuyor. Özellikle Mamak ve Dikmen’deki
projelerde bazı sıkıntılar yaşanıyor. Siz bunları nasıl
değerlendiriyorsunuz?
* Kentsel dönüşüm kötü bir şey değil,
fakat Ankara’dakiler halkın yararına değil tamamen rant amaçlı. Kent toprakları
pazarlanan birer metaymış gibi ele alınıyor. Oysa kent toprakları böyle ele
alınamaz. Planlamadan uzak, mimarinin özgün yaklaşımlarından uzak tamamen aldım
sattım mantığıyla bu iş olmaz. Bunun yolu planlı kentleşmedir. Kentin halkın
kenti olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Kentte yaşayacak olan halkın geleceği
para konusu edilemez. Halkın yaşamı bir apartmanın kârıyla karşılaştırılamaz.
Biz Dikmen ve Mamak halkıyla dayanışma içindeyiz ve olmaya da devam edeceğiz.
Kentsel dönüşümlerin halkın yararına yapılması için elimizden ne geliyorsa
yapacağız.
‘Danışma mekanizması
işlemiyor’
Avrupa başkentleriyle Ankara’yı
karşılaştırdığınızda dikkatinizi çeken en önemli eksiklik
nedir?
* Ankara’da bir başkentte olmaması gereken ne varsa hepsi
var. Türkiye’nin pek çok kentinde var ama özellikle Ankara’da danışma
mekanizması çalışmıyor. Neredeyse şuna inanacağım: Melih Bey akşam yatıyor,
rüyasında bir şey görüyor, sabah da bunu uygulamaya kalkıyor. Böyle bir şey
olabilir mi? Ankara’da kentsel bir çevre standardı da yok. Bir yıl içinde bir
sürü kaldırım yenilendi. O kaldırımların bazı yerlerde yoldan yüksekliği 30
santimetre. Kaldırımın kavşakta birleşme noktasında 50 santimetrelik bir eğimli
iniş var. 30 santimetrelik bir yükseklikten 45 derecelik bir eğimle engelli
yurttaş nasıl insin? Buradan herhangi bir yurttaş inmeye kalksa sendeliyor.
Kaldırımları pahalı malzemeyle kaplamaya gerek de yok, Berlin ve Paris’te
kaldırımların çoğu bildiniz asfalttır. Bir kaldırımın yüksekliği ne olmalı? Bu
kaldırımın binayla arasındaki bahçe mesafesinin giriş kısmı nasıl olmalı?
Bunların bir standardı olur. Ama Meşrutiyet Caddesi’ndeki kaldırımda
yürüdüğünüzde adım başı farklı yüksekliklerde girişleri rastlıyorsunuz. Dünyanın
hiçbir yerinde böyle bir kent yok.
|