Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Neolitik Sükûnet

İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü, Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Özdoğan'la uygarlık tarihi içinde geziniyoruz, buzul çağından metro kazılarıyla tarihini kusan İstanbul'a kadar aklımıza ne gelirse konuşuyoruz...

Cumhuriyet DERGİ/Alper TURGUT
Neolitik Sükûnet

üresel ısınma, hop oturtup kaldırıyor insanlığı, dünyanın sonuna doğru gidildiği endişesi soluksuz bırakıyor. Savaşlar, işgaller, nükleer santrallar, nükleer silahlar, hazzın sinsi iktidarı, tüketim çılgınlığı, prozac, Mars'tan dünyaya indirilen görüntüler, vs. vs... Her şey bir paranoyadan mı ibaret, yoksa homosapiens endişesinde haklı mı? Bu soruya en iyi yanıtı, bugünün zamanında yaşasa da binlerce yılın içinde dolaşan biri, bir arkeolog verebilir ancak.

İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü, Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Özdoğan'la uygarlık tarihi içinde geziniyoruz, buzul çağından metro kazılarıyla tarihini kusan İstanbul'a kadar aklımıza ne gelirse konuşuyoruz... Amaç, umutlanmanız ve binlerce yılın içinde sadece bir insan ömrü kadar yer kapladığınızı hatırlamanız... Bu elbette haydi dünyayı yerle bir edin anlamına gelmiyor, bugünü ne çok önemseyin, ne hiçleyin, tabii kendinizi de...

- Televizyonlarda ha bire eriyen buzullar gösteriliyor, dünyanın geleceğinin seyri bu görüntülerle çiziliyor. Yeni bir buzul çağına mı giriyoruz?

Bugüne dek 8 buzul çağı yaşandı. Bundan nasibini en çok orta kuşak alır, özellikle stepler... Ekvator etkilenmez. Hiç etkilenmemiştir. Anadolu'da ise hiç buzul olmadı. Sadece yağış rejimi değişir, Akdeniz iklimi Büyük Sahra'ya kayar. Neolitik dönemde, Güneydoğu Anadolu, çoğu zaman bugünden daha sıcaktı. Hatta bir dönem Hindistan'daki musonlar Güneydoğu'ya girmişti. Soğuk dönemlerde ise kuraklık vardı. Mesela Neolitik çağdan da önce avcı insan, Kuzey Amerika ve Sibirya'da mamutları avlayarak bitirdi. Denizler en çok 30 metre yükselmiştir, alçalma rekoru ise 200 metredir. Tüm buzullar erise dahi, denizin yüksekliği 6, 7 metre artar. Küresel ısınma, buzul çağı... Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın, insanoğlu yaşamını hep sürdürdü. Zaten ya göç edersin, ya uyum sağlarsın.

- Biz uyum sağlayanların çocuklarıyız o halde...

İnsanın yüz binlerce hatta milyonlarca yıllık bir geçmişi var. En eski atalarımız, Afrika'dan dünyaya 1 milyon 800 bin yıl önce yayılmaya başladılar. Arkeolojik kazılar ışığında, insanın fiziki özelliklerinin, yaşam şeklinin, kültürünün, doğal çevre ortamının sürekli değiştiğini görürüz. Ancak bu değişim veya gelişme, çok yavaş seyretmiştir. Ancak bazen "sıçrama" dediğimiz hızlı değişimler de yaşanmıştır. Neolitik çağ, belki de bıraktığı izler bakımından hızlı değişim dönemlerinin en önemlisidir. Bu uygarlık tarihinin kırılma noktalarından birisidir. Güneydoğu Anadolu'yu da içine alan çekirdek bölgede (Bereketli Hilal), avcı, toplayıcı insanlar, gezgin olmayı bırakıp, yerleşik köy yaşantısına geçmişlerdir. Onlar, tarihin ilk çiftçileridir. Binlerce yıl sonra Avrupa'ya göç edecek ve uygarlığı taşıyacaklardır.

- Rotayı daha yakın bir tarihe çevirsek...

Çekirdekteki tahıla dayalı yerleşik yaşam, MÖ 12 bin yılında başlıyor, MÖ 7 bine kadar sürüyor. Göç eden insan topluluklarının Trakya'ya gelişi MÖ 6400 ila 6500... Sonra 500 sene içinde Danimarka'ya ulaşıyorlar.

- Neolitik çağ, ilk üreticileri de müjdeliyor o halde, yanılıyor muyum?

Avcı, balıkçı ve toplayıcı insan toplulukları, tüketicilik sona eriyor ve üretim zamanı geliyor. Yeryüzündeki ilk köy, ilk tarım ve evcilleştirilmiş hayvanlar, bu çağın getirileri... Yabani koyunu veya yaban domuzunu hemen değiştiremezsiniz. Evcilleşme ve mutasyon bir süreçtir ve binlerce yıl sürer. Düşünün, 22 bin buğday tanesinden ancak bir kilo un çıkıyor. Üstüne üstlük o zamanki başaklar ufak ve az taneli ve bu yabani buğday taneleri dökülüyor, böğürtlen gibi tek tek toplanılması gerek. Çiftçi atalarımızın işi çok zor ve ekilebilecek tarlaların oluşturulması uzun yıllar alıyor. Toprağa ve tahıla bağlı yaşam, kalıcı konutların inşasına ve beraberinde yeni mimari tekniklerin gelişmesine neden oluyor. Buğday, arpa, çavdar, Güneydoğu'dan dünyaya yayılıyor. Çanak, çömlek, havan, öğütme taşı, küçük heykelcikler yapılıyor. Sulu aş ve çorba içmek için kaplar yine bu dönemin ürünü... Ve bilinen bir gerçek, besin stoklamazsan aç kalırsın.

- Bu zorluktan eşitlik mi çıkıyor?

Hayır. Eşitlikten söz etmek mümkün değil. Hiyerarşik bir düzeni var. Hindistan'daki kast sistemi gibi olmasa da sınıflar var. Ruhban sınıf, yöneticiler, ustalar ve halk. İlginç, ancak birisi çıkıyor, insanları tanrı adına çalıştırıyor. Sonra sosyal bir olay oluyor, ustalar ve halk gidiyor, ruhban sınıf kalıyor.

- Tanrılar da cinsiyet değiştiriyor...

Güneydoğu Anadolu'da yani çekirdek bölgede, bir baba tanrı var. Ve anlaşılan o ki, baba tanrı topraklarını terk etmiyor ve hiçbir yere gitmiyor. Bugün hâlâ orada... Ana tanrıça ise başka bölgelerde karşımıza çıkıyor.

- Neolitik denilince hepimizin aklına öncelikle Çatalhöyük geliyor...

Neolitik Çağ (Yeni Taş Devri) okullarda okutulan adıyla Cilalı Taş Devri... Ancak yongalama ve sürtme yöntemiyle yapılan aletlerin cilayla alakası yoktur. Zengin buluntularıyla adını duyuran Çatalhöyük, Çekirdek'ten dört bin yıl sonrasına tekabül ediyor.

- Bugünde durup binlerce yılı izlemek, zamanları birbirine bağlamak, oldukça yorucu ama keyifli olmalı. Siz içinde bulunduğumuz zamanı nasıl tanımlıyorsunuz?

Neolitik 6 bin yıllık bir süreç, içinde bulunduğumuz endüstri ise daha 300 yıllık. Neolitik aileyi, mirası, mülkiyeti doğurdu. Endüstri ise işçi sınıfını, burjuvaziyi, kentleşmeyi, ailenin parçalanmasını ve küreselleşmeyi beraberinde getirdi. Devrim dediğimiz kırılmalar zaten en çok Neolitik ve Endüstri devrimlerinde görülüyor. Bunlar iki büyük modeldir. Neolitik çağın artçı depremleri kent devletleri ve imparatorluklardır. Sanayi devriminin artçı sarsıntıları ise elektronik ve uzay çağıdır.

İstanbul'un neolitik hali

- Biz İstanbul'un Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet halini biliyoruz. İstanbul'un binlerce yıl gerisinde ne ve nereler var?

Fikirtepe ve ona bağlı olan Pendik, İçerenköy ve Tuzla çok önemli... Çünkü İstanbul, Anadolu'dan gelenlerle burada yaşayanların kaynaşma noktası. Hem tarıma geçenler hem de avcı, balıkçı, toplayıcı gruplar (balık tutarak, geyik avlayarak besleniyorlar) burada birleşiyorlar. İki farklı kültür, karma bir yapı... Akkültürasyon... Birlikte değişiyorlar. Bugün ne Fikirtepe ne de diğerleri ortada yok. Sadece Pendik'e ait bir parsel kaldı.

- Şimdiye dek 27 batığın bulunduğu İstanbul'daki metro çalışmaları?..

İstanbul bir liman kenti, metro kazıları sırasında tabii ki kayık çıkacak. Sultanahmet Cezaevi'nin olduğu bölgede, Roma senatosu vardı. Sonra da saray bulundu deniliyor.

- 400 bin yıllık Küçükçekmece Yarımburgaz Mağarası ne durumda?

Yarımburgaz, Trakya'nın en büyük mağarasıdır, Türkiye'nin ve İstanbul'un ilk yerleşim yeridir. İlk yerleşimcileri, avcı ve toplayıcı insanlardır. Sonra bir dönem tarımcı topluluklar tarafından da kullanıldı. Orada ayinler de yapıldı, vahşi hayvanların barınağı da oldu. Bugün tarihi mağara neredeyse tamamen tahrip edilmiş durumda.

- Hâlâ üzerinde çalıştığınız Kırklareli'nin önemi nedir?

Kırklareli, Yakın Doğu ve Anadolu'dan başlayarak gelişen tarım ve hayvancılığa dayalı köy yaşamının Avrupa'ya aktarıldığı yerlerden biridir. Çekirdek bölgesindeki kerpiç yapılar burada yerini ahşap binalara bırakmıştır. İklim değişikliği ahşap mimariye sebebiyet vermiştir. Yapının çatısı çavdar sapıyla örülmeliydi. Farklı canlandırma, farklı bir teşhir için hemen kolları sıvadık. Bölgede kimse çavdar ekmiyordu. Güç bela 12 dönüm çavdar ekilmesini sağladık, şimdi sorunumuz çavdarın elle biçilmesi, kimse buna yanaşmıyor. Ama kararlıyız, önünde sonunda bu sorunu da aşacağız.

- Yöre halkı sizin çalışmalarınızla ilgileniyor mu, üzerinde yaşadığı toprağın binlerce yıllık tarihini merak ediyor mu?

Öncelikle Kırklareli ve çevresinden kimseyi ziyaretimize getirtememiştik. Tek tük gelmeye başladılar. İnsanlar artık Neolitik Çağ'ı ve onun önemini öğrenmeliler. Arkeolojinin Türkiye'de gelişen bir dinamiği yok, bize Batı'dan gelen bir kavram. Örneğin biz anlatıyoruz ve adam hâlâ diyor ki "Aman hocam bunları babam bile hatırlamıyor"... Ancak Avrupalı bir kadını, 8 bin yıl öncesine el sürmek heyecanlandırıyor. Bunun dışında basının da duyarsız olduğunu eklemeden geçemeyeceğim.

Mehmet Özdoğan

Türkiye'de Neolitik denilince akla gelen ilk isimlerden biri olan Profesör Mehmet Özdoğan, öğrenciliğinden başlayarak İstanbul-Chicago Üniversiteleri Güneydoğu Anadolu Karma Projesi'nin Çayönü kazılarında önce alan yöneticiliğini, daha sonra projenin başkanlığını üstlendi. ODTÜ Aşağı Fırat Projesi Arkeolojik Yüzey Araştırmaları Başkanlığı'nın yanında Uluslararası ODTÜ Keban ve Aşağı Fırat Projeleri Tepecik, Tülintepe, Değirmentepe kazıları alan yöneticilikleri yaptı. TÜBA Kültür Sektörü ve Kültür Envanteri (TÜBA-TÜKSEK) konseptinin oluşmasında büyük katkıları olan Prof. Özdoğan, Birecik - Suruç (Şanlıurfa) arkeolojik envanter çalışmalarını yürüttü. Balkan kültürleriyle Anadolu/Önasya kültürleri arasındaki ilişkileri Trakya - Marmara Bölgesi yüzey araştırmaları ve kazıları buluntularıyla belgeleyip somutlaştırdı.

Arkeolojik yüzey araştırmalarına getirdiği yöntemlerle yeni bir model geliştirdi. İlk üretim topluluklarının Anadolu'dan Güneydoğu Avrupa'ya yayılımlarını araştırdı. Türkiye kıyı kültürleriyle deniz seviyelerindeki değişme arasındaki ilişkiyi ilk kez ortaya koydu ve böylece doğal çevre ortamı ile arkeolojinin birlikte ele alınması gerekliliğinin ülkemizde yerleşmesine katkıda bulundu. Anadolu akeramik kültürlerini, Önasya Neolitik kültürlerinden ayıran özellikleri tanımlamaya çalışarak Anadolu modeline değişik bir yorum getirdi. TÜBA üyesi Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi üyeliğine seçildi.

http://www.yapi.com.tr/haberler/neolitik-sukunet_59374.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!