Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi
(SSM), 11. İstanbul Bienali ile aynı tarihlere denk
gelen ‘Joseph Beuys ve Öğrencileri’ sergisini dün açtı.
Toplantıda SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer, Deutsche Bank’ın CEO’su
Ersin Akyüz ve serginin küratörleri Deutsche Bank Sanat Global
Başkanı Friedhelm Hütte ile Radikal’in Sanat Eleştirmeni ve
Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Ahu Antmen hazır bulundu. 9
Eylül-1 Kasım tarihleri arasında izleyicilerle buluşacak ‘Joseph Beuys
ve Öğrencileri’ sergisi SSM ve Deutsche Bank ortaklığıyla hazırlandı.
“Bienaller şehirlerin bayramıdır,” sözleriyle konuşmaya başlayan
Ölçer, çağdaş sanat tarihine yön vermiş bir büyük ustayı ve
öğrencilerini yapıtlarıyla İstanbul’a bienal döneminde getirmekten büyük
mutluluk duyduğunu dile getirdi. Ersin Akyüz ise bu kapsamlı
serginin, Deutsche Bank’ın Türkiye’deki 100. yılına denk gelmesinin güzel bir
tesadüf olduğunu anlattı. Ahu Antmen ise Beuys’un çok yönlü bir
sanatçı olduğunu, onu tanımanın tüm yönlerini anlamaktan geçtiğini dile getirdi.
Bu sebeple Beuys’un eğitimci kimliğini işleyen bir sergi hazırlığına
giriştiklerini anlattı. Sergide kâğıt üzerindeki çalışmaların ağırlıkta olmasını
ise sanatçının niyetini anlama ve yapıtların izleyici ile buluşması noktasında
sağladığı kolaylığa bağladı.
‘Joseph Beuys ve Öğrencileri’ sergisi sadece Beuys’a değil, hem sanatçının
hem öğrencilerinin yapıtlarına yer veren kapsamlı bir sergi. Her biri 1970
sonrası Alman Sanatı’nın önemli figürleri olan, kimi Türkiye’de de tanınan
sanatçıların yapıtları izleyiciyle buluşmaya hazır. Joseph Beuys, Ewald Matare,
Peter Angermann, Lothar Baumgarten, Walter Dahn, Felix Droese, Rainer Giese ile
Wolf Knoebel, Jörg Immendorff, Anselm Kiefer, Inge Mahn, Ulrich Meister, Meuser,
Blinky Palermo, Katharina Sieverding ve Norbert Tadeusz sergide yapıtları yer
alan sanatçılar.
Serginin bir özelliği de farklı sanatsal eğilimleri bir araya getiriyor
olması. Yapıtların ilk bakışta ortaya çıkan görsel bir yakınlığı yok, fakat
serginin tamamı gezildiğinde yapıtlar ve sanatçılar arasında gizli bir yakınlık
olduğu hissediliyor. Yapıtlardaki şifrelerle çözülen bu yakınlık, her birinin
politik ve çevresel duyarlılığa sahip olması ve farklı materyal kullanımına açık
bir tutum sergilemeleri olarak tanımlanabilir. Tüm bu duyarlılık belki de
Beuys’un öğrencilerine en büyük öğretisi olmuş.
Beuys’un eğitimci yönünün önemini yalnızca 1961-1972 yılları arasında
Duesseldorf Akademisi’nde geçirdiği eğitimcilik dönemi değil,
1973’te ortaya attığı ‘toplumsal heykel’ kavramında, sanat
yapıtını bitmiş bir formdan çok evrilen bir süreç olarak gören sanatsal
bakışında görürüz.
Beuys’un öğretmeni
Her ne kadar Beuys ve öğrencilerinin yapıtlarına yer verilmiş bir sergi olsa
da bu kategoriye girmeyen Ewald Mataré de yapıtları sergilenen
sanatçılar arasında yer alıyor. Özelliği, Beuys’un öğretmeni olması.
Aralarındaki tek bağlantı bu değil elbette. Bir dönem yapıtlarının yoz olarak
tanımlanmış olması, akademiden uzaklaştırılmış olması ve doğal yaşam öğelerine
duyduğu ilgiyle hayatları da bir anlamda benzerlik gösteriyor. Mataré, Beuys’un
ilk desenlerini gördüğünde ‘Sen heykeltıraş değil ressamsın’ diyerek belki de en
büyük katkıyı yapmış.
Savaş sonrası sanata yöneldi
Heykeltıraş, performans sanatçısı, ressam, baskı sanatçısı ve öğretmen Joseph
Beuys, 1921’de Almanya’da doğdu. 2. Dünya Savaşı sırasında orduda radyo
operatörlüğü yaptığı dönemde uçağı Kırım yakınlarına düştü. Hayatının bu evresi
büyük dönüşün de başlangıcı oldu. Savaş sonrasında sanata yöneldi. 1947- 1952
yılları arasında Düsseldorf Devlet Sanat Akademisi’nde eğitim gördü. ‘Plastik
sanat kuramı’, ‘toplumsal heykel’ gibi yeni tanımlamalarla ‘Genişletilmiş sanat
kavramı’nı oluşturdu. 1986’da ölen Beuys eğitimciliğin önemini “Öğretmenliğim en
büyük eserimdir. Gerisi teferruattır,” sözleriyle özetledi.
|