Mimar ve
Mühendisler Grubu'nun (MMG) 19 Kasım Cumartesi günü
gerçekleştirdiği 'Şehirlerimizin Geleceği, Tehditler ve
Fırsatlar' konulu sempozyumun sonuç bildirisi
duyuruldu. Yazılı bir açıklama yapan MMG, "Şehirlerimizin içinde bulunduğu
mevcut yapısal problemler ile karşı karşıya olduğu doğal afet riskleri,
şehirleşme strateji ve politikalarımızı ciddi bir şekilde masaya yatırarak,
akılcı, bilimsel, sosyal ve kültürel değerlerimizi dikkate alan bir şehircilik
felsefesi üzerine tartışmamızı mecburi hale getirmiştir" diyerek, sempozyumda,
kamu idaresi, üniversite ve meslek mensuplarından uzmanların bir araya gelerek
'afet, deprem ve risk analizleri', 'kentsel dönüşüm politikaları' ile 'şehir,
insan ve toplum' başlıklı oturumlarda konuyu etraflıca tartışma imkanı
bulduğunu bildirdi.
Son Van depremlerinin, özellikle mevcut yapı stokunun
iyileştirilmesi ve güvenlikli konut üretimi konusunun
önemini bir kez daha gösterdiğine dikkat çekilen açıklamada, öncelikle yapı
müteahhitliğinin herkesin el attığı bir alan olmaktan çıkarılması, belli
nitelik, teknik eleman, donanım ve mali şartlar aranması gerekliliğinin
altı çiziliyor.
MMG'nin mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi ve güvenlikli konut
üretimi için diğer önerileri ise şöyle:
* Şehirlerin planlanması ve bina projelerinin yapım aşamasında görev alan
mühendis ve mimarların eğitimlerinde sosyal disiplin bakış acısı kazandıracak
eğitimler arttırılarak, şehirlerimizi insanımızın gelişim ve huzurunu sağlayacak
mekanlar şeklinde inşa edecek kültürel birikim sağlanmalıdır. * İnşaatlarda
çalışan usta, işçi ve kalfalar eğitimden geçirilerek sertifikalandırılmalıdır.
* Yapı kontrol sistemi değiştirilerek tüm bina ve müteahhitler Mecburi Yapı
Sigortası kapsamında denetlenmelidir. * Sektörü düzenleyen devlet, yerel
yönetimler, üniversite ve mesleki sivil örgüt ayakları olan bir üst kurul
oluşturulmalıdır. * Şehirlerimiz kurulduğu bölgenin kültürel ve topografik
dokusuna uygun, bölgenin kendine has mimari özeliklerinin yansıtıldığı, yerel
malzemenin kullanıldığı, mimari ve estetiğin öne çıktığı, sosyal donatı
alanlarının geniş ve erişilebilir olduğu, birbirini tekrar etmeyen kimlikli
şehirler olarak inşa edilmelidir. * Deprem ve afet yönetimiyle ilgili
eğitimler, eğitimin her aşamasında verilmeli ve halkın gönüllü katılımı teşvik
edilmeli ve desteklenmelidir. Afet sonrası halkın toplanacağı ve ihtiyaçlarının
karşılanacağı geniş kullanım alanlı, çok fonksiyonlu açık ve kapalı mekânlar
oluşturulmalı ve her an afete hazır tutulmalıdır. Van Depremi
sonrası yeniden gündeme gelen kentsel dönüşüm hamlesinin, doğru uygulandığında
ülkemiz ve şehirlerimiz açısından çok önemli bir fırsat olabileceğinin
savunulduğu açıklama, şöyle devam ediyor:
Bütüncül bir şehircilik anlayışı ortaya konulmalı
"Ancak bu süreçte, sadece deprem odaklı sağlam binalar inşa etmek noktasında
yoğunlaşmak, çok dar bir perspektiften olaya bakarak güvenlikli ancak,
niteliksiz, kimliksiz ve gayri insani şehirler ortaya çıkması neticesini
doğurabilir. Bu bağlamda şehirleşme konusu çok kapsamlı bir şekilde ele alınarak
bütüncül bir şehircilik anlayışı ortaya konulmalıdır. Sağlıklı bir şehir
yapılanması için, sosyologlar, tarihçiler, çevre bilimciler, sivil toplum
örgütleri ve halk mutlaka bu sürece dahil edilmelidir. Şehirlerimizin siyasi ve
ekonomik rant odaklı olarak planlamaktan çıkarılıp, insan ve çevre odaklı
planlanması, iktisadi ve maddi boyutlardan ziyade, inanç, ahlak ve kültürel
boyutları ön planda tutan yaklaşımların hayata geçirilmesi, kentsel dönüşümden
oluşacak rantın kamuya aktarılması için gerekli düzenlemelerin yapılması
gerekmektedir.
Son dönemlerde yapılan kentsel dönüşüm uygulamalarında, mevcut arsalara
verilen emsal artışlarıyla rant odaklı yüksek katlı yapılaşmaya olanak
sağlanarak, insan ruhuna ve fıtratına aykırı beton bloklardan oluşan şehir
siluetleri ortaya çıkmış, kat sayısı ve bina yüksekliği arttıkça, kalitenin ve
modernliğin arttığı gibi yanlış bir algıya düşülmüştür. Modern şehir algısı,
isimlerinde Türkçenin kaybolduğu AVM’ler, yüksek binalar, site ve rezidansların
varlığına hapsolmuştur. Şehrin kültürüne, iklimine, doğal şartlarına
bakılmaksızın, tüm şehirlerde aynı türden, aynı malzemelerden, aynı mimaride
binalar inşa edilmiş, kentsel ve sosyal doku, hızlı bir şekilde dönüştürülmüş ve
tahrip edilmiştir. Hatta olay öyle boyutlara ulaşmıştır ki, İstanbul’un yüzlerce
yılda oluşan tarihi siluetine, gökdelenler hançer gibi saplanmış,
Sultanahmet, Ayasofya, Topkapı Sarayı gibi değerlerimizi gölgesine
hapsetmiştir.
Yoğunluğu azaltılmış şehirler
Yüksek bloklar inşa ederek nüfus yoğunluğunu artırmak, altyapı, ulaşım gibi
teknik sorunların yanı sıra, birçok sosyal problemi de beraberinde
getirmektedir. Bunun yerine yapılması gereken, şehirlerimizi, yoğunluğunu
azaltarak mümkün mertebe az katlı ve bahçeli konutlardan müteşekkil, eskiden
olduğu gibi zengini fakiri, doğulusu batılısı her bireyinin birlikte yaşadığı,
paylaşmaktan ve diğerinin varlığından güç aldığı, sosyal barışını sağlamış
medeni ve mutlu birey ve ailelerin olduğu, çocuk, yaşlı, özürlü gibi tüm
sakinlerinin çevre, estetik ve sosyal danatı imkanlarından istifade edebildiği,
mekanlara dönüştürmektir.
Elbette ki yılların birikimi olan problemler bir sempozyum süresince tamamen
tartışılıp çözümlenebilecek değildir. Gördüklerimize ve duyduklarımıza ilgisiz
kalmadan, yaşadığı çağın tanıkları olan bizler , iyiliğin ve güzelliğin
söylenmesi ve yayılması konusunda sesimizi yükseltmeli, şehre, insana ve
geleceğimize sahip çıkmalıyız. Yanlış giden konularda ilgili ve sorumlu makam ve
kişileri uyarmalıyız. Şehri insana, doğaya saygılı bir şekilde onu bir rant
aracı olarak değil Allah’ın bize bir emaneti olarak korumalı ve
güzelleştirmeliyiz. O bizim ve bizden sonrakilerin ortak malıdır. Bizden sonraki
nesillere imar edilmiş, huzurlu ve yaşanabilir şehirler bırakmak herkesin
görevidir. Toplumsal barışımıza ve insanımızın huzuruna katkı sağlayacak
şehirleri yeni bir idrak ile inşa ve ihya ederken, şehirlerimizi yeni bir
medeniyetin taşıyıcıları olarak geleceğe taşımalı, bugün yaptığımız şehirlerle
yarınlarımızı belirlediğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız.
Konu ile doğrudan ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının kurulmuş
olmasını oldukça önemsiyor, üstlenmiş olduğu büyük sorumluluk ve vebali bu
vesile bir kez daha hatırlatmak istiyoruz".
|