Tasarımın Zıt Kutupları
Atilla Kuzu Milano Tasarım Haftası'nda boy gösteren 'İlk in Milano' tasarımcılarından. Geçtiğimiz yıllarda 'Taklamakan' adlı oturma birimi tasarımı, Marta Herford Müzesi daimi koleksiyonuna seçilen Kuzu, mimari ve endüstriyel tasarımlarında zıt kutupları buluşturuyor.
Tasarımlarımızda modern ve endüstriyel imkanlar dahilinde yeni ve çağını yansıtan materyalleri kullanmaya çalışıyoruz. Trendlerin hızla değiştiği, iletişimin son derece süratli olduğu günümüzde, oluşturduğumuz tasarımların seneler içersinde etkisini koruyan ürünler olması için çalışıyoruz. Estetik ve farklılık arayışı tasarımcıyı, endüstriyel tasarımın işlevsel olma özelliğinden uzaklaştırır mı? Estetik özelliği fazla ön planda olan tasarımların çok da fonksiyonel olmaması sıkça karşılaştığımız bir durum. Çok güzel ama rahatsız bir koltuk veya sandalye gibi. Ben ‘estetik olan fonksiyonel olmama gibi bir özellik taşır’ önermesinin her zaman geçerli olmadığını düşünüyorum. Son dönemde tasarımcıların, akılda kalıcı ürünler yapmak ve karakteristik özellikler yaratmak adına bazı abartılara kaçtıkları bir gerçek. Bu durumu, ressamların yeni akım yaratma çabasına benzetiyorum. Mimari, iç mimari ya da endüstriyel tasarımın işlevselliği ihmal etmek gibi bir lüksü olamaz elbette. Kimi ürünler yarattıkları konforla kimileriyse estetik değerleriyle tercih edilecek ve dünya pazarında yarattıkları çeşitlilikle yerlerini bulacaklardır. Örneğin Marcel Wanders’in devasa boyuttaki abajurları söz konusu olduğunda önemli olan mekan kurgusudur. Bu tasarımlar çok konforlu ve işlevsel ama estetik açıdan öne çıkmayan bir sandalye ile bir restoran konseptinde bir araya gelebilir. Ben bu noktada sürekli kadınların kullandığı topuklu ayakkabıyı örnek veriyorum. Yürümek gibi bir fonksiyonun konforunu estetik adına göz ardı ederek kullanmak ne derece doğalsa, tasarım için aynı yaklaşımı göstermek de o kadar doğal bir durum bence. Tasarladığınız ürünlerin ve mekanların kullanıcıyla ilişki kurabildiğine inanıyor musunuz? Bu konuda çok olumlu kritikler aldığımız için soruya yanıtım, evet. Acıbadem Bağdat Caddesi Polikliniği örneğinde ya da tasarladığım herhangi bir üründe kullanıcının ilk başta belki biraz tepkisel olduğunu ama kullanımla birlikte ürünü fazlasıyla benimsediğini gözlemledim.
Ben bu süreci giriş, gelişme, sonuç ya da döllenme, hamilelilik ve doğum gibi görüyorum. Tasarım, projelendirme ve uygulama, sıralama olarak da verdiğim örnekle birebir örtüşüyor. Bu noktada hiç bir aşamayı diğerinden ayıramazsınız, hepsinin ayrı bir keyfi vardır. Birbirini bütünleyen süreçlerdir bunlar. Her aşamasının sağlıklı geçmesi önemlidir. Tabii ki tasarım bana göre işin en zevkli kısmı. Projelendirme aşaması biraz sıkıntılı ve zor olabilir. Bu noktada fikrinizi realize edebilmek, onu tam da tasarladığınız şekilde ortaya çıkarabilmek için ciddi bir efor sarf edersiniz. Uygulamaysa bence işin en sancılı bölümü. Tasarım ve projelendirme süreçlerini iyi değerlendirmediyseniz, son aşama gerçekten çok sıkıntılı olabilir ve sakat doğuma sebep olabilirsiniz. Fakat iyi bir süreç yaşadıysanız ortaya çıkan neticeyi görmek hakikaten de doğumun onca sancısına karşın neredeyse dünyaya gelen bebeğinize bakmak kadar zevklidir.
Zıt geometrik formları, pozitif-negatif, sıcak-soğuk, dolu-boş gibi kontrastları tasarımlarımda kullanmayı seviyorum ve evet bu kontrastları tasarım anlayışımın önemli bir parçası olarak değerlendirebiliriz. İç mekan tasarımlarında çok bariz değil ama tek obje ya da ürün tasarımında zıtlıkları kullanıyorum. Zıtlıkların birbirini tamamlayıcı özelliği felsefi olarak da bana çok yakın geliyor.
Her sene yenilik ve trend yaratmak uğruna öyle çok şey üretiliyor ki sektörden kişilerin bile bu konuda kafası karışabiliyor. Ahşap kullanımı ile ilgili olarak ceviz ve tik ağacının çok yaygın olarak kullanılacağını düşünüyorum. Özellikle mekan ve ürün tasarımlarımda sentetik kompozit malzemeleri kullanmak istiyorum. ‘İlk in Milano’ hakkındaki görüşleriniz? ‘İlk in Milano’ gerçekten çok önemli bir adım oldu. Bu yeni kuşak Türk tasarımcıları için de çok çok önemli bir motivasyon kaynağı olacaktır. Türk tasarımının ilerlemesi yönünde de çok ciddi bir adım. 30 tasarımcının bir araya gelerek oluşturduğu sinerji çok güzeldi ve ilk olarak yapılmış olmasının yanı sıra ortaya bir kitap çıktı ki en önemli değerlerden biri de buydu. Bugüne kadar Türk tasarımcıların ve tasarımlarının yer aldığı ‘product design’ kitaplarına eşdeğer bir ilk kitap yapıldı.
Rho fuar alanı ve Zona Tortona’da değerlendirmeleriniz? Bu yıl Rho’ya nazaran Zona Tortona’daki şovlar daha etkileyiciydi. Fuara yenilikleri bekleyerek gitmemize rağmen, literatürü de çok yakından takip ediyoruz. Bu yüzden birçok üründen fuar öncesinde de haberdar oluyoruz. Ancak her yıl mutlaka yeni bir takım ürünler yakalıyoruz. Yine de, bu yıl çok çok şaşırdığımı söyleyemem.
Çok fazla tekrar var. Tasarımcıların birbirlerinden etkilenmiş olduğu izlenimi hakim. Gerek fonksiyon gerek form açısından birbirini ufak nüanslarla tekrar eden ürünlerle gördüm olumsuz bir etki yarattı. Stark’ın “Artık her şey tasarım oluyor” cümlesini destekleyen bir çok iş gördüm. Mantık ve kurgu kaygısı taşımayan bir takım ürünler vardı ki, bunları da yersiz buldum açıkçası. Projeleriniz için araştırma yapma olanağı buldunuz mu yoksa her şey şovdan mı ibaretti? Zona Tortona’daki teşhir alanlarında ilgimi çeken ürünler vardı. Şu anda üzerinde çalıştığımız hastane ve poliklinik projelerinin ıslak hacimleri için düşünebileceğimiz sert yüzey malzemesi Corian’dan yapılmış ürünler vardı. Zona Tortona’da ya da Rho fuar alanında ilginizi çeken isimler? Zona Tortona’da Ingo Maurer’in ışık enstelasyonu enteresandı. Bunun yanında Marcel Wanders de enteresandı. Fuar alanında Moroso, Capellini, Poltrona Frau’nun standları gayet güzeldi, ürünleri kaliteliydi ki, zaten tersini beklemiyorduk.
Satellite enteresan değildi ancak İTÜ’nün standı umut vericiydi. Uzun vadede, ‘İlk in Milano’nun tasarımcıları arasına yenilerinin katılacağı müjdesini veriyordu. Elbette ciddi bir getirisi var. Ancak yer konusu son dakikada çözümlendiği için, stand biraz arkada kalıyordu. Bunda biraz Nurus’un ve tasarımcıların hatası vardı. Kalan yere yerleşmiş olduk. Çok güzel tepkiler aldık. Ancak bu tip fuarlarda görüşler genelde pozitif olur. Türkiye’den tasarım çıkan bir ülke olarak bahsedilmediği için, insanlar üzerinde şaşırtıcı bir etkisi oldu. Elbette ‘İlk in Milano’ tasarımcılarının kuvvetli çizgileri çok da beklenilen bir şey değildi. Son olarak sürmekte olan projelerinizden bahseder misiniz? Şu anda Acıbadem'in Maslak'da yaptığı hastanenin iç mimari projeleri, Pfizer ve Roche firmalarının yönetim ofisleri ile Derimod'un yeni açacağı mağazaların tasarımını yapıyoruz. Ürün tasarımı olarak da yaptığım yeni işler var, olgunlaştırmaya çalışıyorum. |