0. yüzyılın İspanyol filozoflarından Jos´e Y. Ortega'nın sözleri şöyle idi: ''Yaprağı anlamadan ağacı, ağacı anlamadan yaprağı anlayamayacağımız gibi, evi anlamadan kenti, kenti anlamadan da evi algılayıp, anlamamız mümkün değildir.''
''İnsan yapısı çevre''nin oluşumundan sorumlu ''mimarlık'' ve ''şehir planlama'' , diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de ''çağdaşlaşma-kentleşme-uzmanlaşma'' süreçlerini yaşayarak evrimleşmiştir.
''Kutsal meslek ağacı''nın köklerinin tarihsel açıdan ''mühendislik'' disiplinini de içerdiğini anımsar isek; mimarlığın ana gövde olarak tümü güzel ve yararlı dalları, zamanla filizlediğine tanık oluruz. İlk dal sonrakilerden (metaforik anlamda) daha kalınca olarak ''bölge ve şehir planlama'' ile algılandığında, örneğin diğer dallar da ''kentsel tasarım'', ''peyzaj mimarlığı'', ''kentsel koruma'', ''iç mimarlık'', ''restorasyon'' gibi bu açılımda yerlerini almışlardır.
Şehir plancısı dostlarıma (yetkili konumdaki görece yaşlanmış kuşağın hemen tümünün sevgili öğrencilerim olduklarını unutmadan!) naçizane önerim, uygulama alanına katkı açısından ''planlama'' eğitiminin geleceğini ivedilikle gözden geçirmeleridir.
Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan gibi bir ikilem karşısında olmadığımıza göre, José Y. Ortega'nın sözlerine bir bilgenin görüşü ve öğüdü olarak kulak vermekte yarar görmekteyim. İnsanoğlu hiçbir uzmanın olmadığı dönemde de hem evlerini, hem kentlerini inşa ediyordu. Bunları ''mimarlık-uygarlık-kent'' tarihi olarak okuyoruz. O halde birbirimizin varlığını yadsımak yerine (tarihsel geçmişimize saygı ile) kabullenip ortak yaşamı seçmeliyiz.
Son söz ve ileti olarak; yaşadığım çağa en uygun bulduğum Danimarka'da, mimarlık okullarındaki mimarlık, şehir planlama, iç mimarlık, restorasyon ve peyzaj bölümlerinden mezun olanlara sadece ''mimarlık'' diploması verilmektedir. Böylesi günlere erişme dileklerimle.
Prof. Dr. Sümer GÜREL (Lille, Fransa)
|