Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU
İLİŞKİLİ HABERLER

Davalı Mahalle Sakinlerinin...

Zorla Tahliyeler Vakti

‘‘Dünya, ‘zorla tahliyeler küresel salgını’ olarak adlandırabileceğimiz bir dönemden geçiyor. Ocak 2001- Aralık 2002 arasında incelenen 60 ülkede, en az 7 milyon insan evlerinden /mahallelerinden zorla tahliye edilerek evsizlik ve yoksunluk riskiyle karşı karşıya bırakıldı. 6.3 milyon insan ise zorla tahliye tehdidi altında.” Bu cümleler,

Radikal İki
Zorla Tahliyeler Vakti

Foto: Küçükbakkalköy deki evlerinden çıkarılanların eşyaları da kendileri gibi sokakta kaldı.

‘‘Dünya, ‘zorla tahliyeler küresel salgını’ olarak adlandırabileceğimiz bir dönemden geçiyor. Ocak 2001- Aralık 2002 arasında incelenen 60 ülkede, en az 7 milyon insan evlerinden /mahallelerinden zorla tahliye edilerek evsizlik ve yoksunluk riskiyle karşı karşıya bırakıldı. 6.3 milyon insan ise zorla tahliye tehdidi altında.” Bu cümleler, uluslararası konut hakkı örgütü COHRE raporundan. Eylül sonunda, BM-Habitat’ın çağrılısı olarak Nairobi’de toplanacak olan uzmanlar da bu küresel salgının tedavi yöntemlerini masaya yatıracaklar.

Dünyayı virüs gibi saran kentsel rant hırsı ve küresel kent ihtiraslarının tetiklediği zorla tahliyelerden Türkiye de nasibini alıyor. İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerde uygulanan kentsel dönüşüm projelerinin bir sonraki etabı zorla tahliyeler, hemen her yerde devrede. Oysa ulus üstü hukukta, zorla tahliye, ‘‘kişilerin, ailelerin ve/veya toplulukların kendi iradeleri olmaksızın oturdukları evden ve/veya topraktan geçici ya da daimi olarak ve uygun hukuki veya diğer koruma biçimleri sağlanmaksızın ve bu biçimlere erişim olmaksızın çıkarılmaları’’ olarak tanımlanır ve “ilk görünüşte” insan hakkı ihlali diye nitelendirilir (7 no’lu Genel Yorum). BM Konut Hakkı Raportörünün vurguladığı üzere, “Evsizlik, sadece konut hakkı ihlallerinin en şiddetlisi değil, aynı zamanda evrensel insan hakları normlarının tüm yönlerinin suistimal, ihlal ve yerine getirilmemesine yol açan bir statüdür. Mağdurlar, toplumun üyelerinin çoğunun yararlandıkları fırsatlardan dışlanmışlardır; çoğu kez toplumlarına entegre olamazlar”. Hal böyleyken devletler, vatandaşlarını evsizleştirecek ve yoksunlaştıracak zorla tahliye uygulamalarını (çatışma, savaş, doğal afet vb. hariç) neden sürdürürler?

Mega kentler çağı

80’lerden bu yana uygulanan ekonomi politikaları sonucunda artık neoliberalizmin kentleşmesiyle karşı karşıyayız. Birçok ülkedeki merkezi ve yerel yönetimler, eşitsizliklerle mağduriyetleri düzelterek sosyal adalet ve insan odaklı bir kent inşa etmek için ‘yöneticilik’ geliştireceklerine, neoliberal politikalar paralelinde, ranta ve büyümeye odaklı ‘kentsel girişimcilik’ yapıyorlar. Kentler, insanından soyutlanmış birer meta olarak sermayeye pazarlanırken, yönetimlerin birincil amacı, adil ve eşitlikçi kentlerde sakinlerin mutlu bir yaşam sürmelerine yönelik hizmet değil, acı ve mağduriyetlere rağmen küresel sermayeye destek. Kentlerin, soylulaştırma (gentrification) projeleriyle, allanıp pullanıp ‘dünya kültür başkenti’, ‘turizm kenti’, ‘finans merkezi’, ‘olimpiyat kenti’ vb. ambalajlarıyla görücüye çıkarıldığı bir mutsuz kentliler ama mega-kentler çağındayız. Alt gelir gruplarının yaşadıkları bölgeler, beş yıldızlı proje, butik-otel, AVM, rezidans vb. için potansiyel araziler olarak değerlendirildiğinden, yenilenme / dönüşüm adları altında sakinleri zorla tahliye ediliyor (‘temizleniyor’!). Yıllar boyu birlikte ördükleri komşuluk ilişkileri, dayanışma ağları, kültürel pratikleriyle yaşam alanları, kentten de kentin hafızasından da siliniyor. Kent kendi insanını yutuyor, tüm insani ilişkileriyle mahalle tüketim tapınağı AVM’ye yenik düşüyor.

İstanbul’da 2006’da başlayan süreç, önce Küçükçekmece-Ayazma, ardından Sulukule ve bugün Tarlabaşı ile iyice görünür oldu. BM-Habitat AGFE (Zorla Tahliyeler Uzmanlar Grubu) İstanbul Raporu’na (2009) göre İstanbul’da, en mütevazı rakamla, beş milyon kişi zorla tahliye tehdidi altında. Süleymaniye, Fener-Balat-Ayvansaray, Kumkapı, Yenikapı gibi tarihi bölgelerin yanı sıra onlarca gecekondu mahallesi hatta Tozkoparan gibi bir zamanların ilk sosyal konut alanının ve hemen her gün yeni bir bölgenin dönüşüm alanı ilanıyla, yetkililerin zorla tahliyelerdeki kararlılıklarına şahit oluyoruz. Ekonomik getiri, insan haklarını öteliyor. Anlaşılan, sicilimizdeki sayısız hak ihlali gibi ‘zorla tahliye’ kavramını da acılarıyla yaşayarak öğreneceğiz.

Durup düşünme zamanı

Türkiye, 90’lardan itibaren, ‘yerinden edilme’, ‘zorunlu göç’ ve ‘ülke içinde yerinden edilmiş kişiler’ (IDPs) kavramlarını da böyle öğrendi. Göç Platformu 2011 Raporu’na göre, 1984-1990 arasında 3438 yerleşim yakılarak, yıkılarak boşaltıldı, üç milyondan fazla Kürt vatandaşımız zorla yerinden edildi. Sürecin yaraları hâlâ kanıyor, devasa bir mağduriyet ve ihlaller silsilesi sürüyor. Dönüşüm/yenileme projelerinin uygulandığı mahallelerin bir kısmının zorunlu göçle gelen Kürt nüfusların ucuz barınma ve işe erişim olanaklarıyla kentte tutunabildikleri mekânlar oldukları gözönüne alındığında, IDP’lerin mağduriyetlerinin katmerleşerek sorunun iyice çıkmaza gireceğini söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Yıldızlı lüks projelere yer açmak için evleri boşaltılarak zorla tahliye edilenlerden hak sahibi sayılanlar, kültürleri ve yaşam pratikleri hiçe sayılarak yerleştirildikleri TOKİ silolarında katlanan masraflar, uzaklık nedeniyle istihdama erişim olanaklarını yitirmeleri, artan ulaşım giderleri ve en önemlisi ekonomik düzeylerine göre ayarlanmamış konut kredisi taksitleri nedeniyle yoksullaşıyor. Zorla tahliye edilen ama hak sahibi yapılmayan kiracıları ise mağduriyetlerle dolu belirsiz bir gelecek bekliyor. Kısaca, tüm nüfuslar için zorla tahliyelerin son durağı yoksulluk, yoksunluk ve evsizlikken, düzenlerini hâlâ kuramamış IDP’ler için aynı acıların zorla tahliyeyle ikinci, yeniden iskân sonucu evsizleşmeyle de üçüncü kez yaşanacak olmasının ciddiyeti, bir başka sorun.

Yıkmaya durduğumuz mahallenin pazar yerini tiyatro dekoru misali AVM’nin içine tıkıp kendini de yitik bir nostaljik mekân olarak salt TV dizilerinden anımsamak istemiyorsak, durup düşünme zamanındayız. Ekonomik ve sosyal dönüşümlü yerinde iyileştirmelerle ‘‘herkesin, onurlu, sağlıklı, güven içinde, mutlu ve umutlu bir yaşam süreceği vaadi ile herkesin güvenli (tahliye tehdidi olmadan) bir evde oturacağı…’’ (BM-Habitat İstanbul Deklarasyonu) kentleri çok geç olmadan İstanbul’dan başlayarak inşa etmeye başlamak yerine dünya kenti özlemleriyle Londralaşma heveslerine devam edersek, işte Londra oradadır!

Cihan Uunçarşılı Baysal / BM-Habitat AGFE

http://www.yapi.com.tr/haberler/zorla-tahliyeler-vakti_88847.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!